TELEKOM SEKTÖRÜNDE YERLİ ve MİLLİ ÜRETİM-3

Daha önceki yazılarımda ülkemizde telekom sektöründe yerli üretimler konusunda geçmişe yönelik bilgiler sunmuş ve günümüzde bu alanda önemli etkinlikleri olan ULAK A.Ş., Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi ve GTENT’in kuruluşları ile HTK’nın şimdiye kadar gerçekleştirmiş olduğu etkinlikleri ve önümüzdeki dönem içinde ULAK A.Ş. ile GTENT’in nasıl bir iş birliği yapması gerektiğini anlatmıştım.

Şimdi yerli ve milli üretimin nasıl yapılması gerektiği konusuna geçmeden önce, geçmişte ve günümüzde bu konuda yapılan birtakım hatalar ve yanlışlar nelerdir bunlara kısaca bir göz atmak istiyorum, böylece en azından ilerde bu tür yanlışların bir ölçüde yapılmasını engelleyebiliriz ülke olarak.

Daha önceki yıllarda telekomünikasyon teknolojisinde günümüzdeki kadar hızlı gelişim ve değişimlerin olmadığı zamanlarda herhangi bir ürün için belki de belirli ve ulusal ölçekte Ar-Ge ve üretim yapma olanakları geçerliydi. Özellikle PTT ve Türk Telekom’un tekel olarak hizmet sağladığı dönemlerde yapılan tüm üretimler sadece bu kuruma satılabiliyordu, o tarihlerde bu faaliyetlerde bulunan şirketler (Teletaş, Netaş gibi) ürünlerini uluslararası pazarlarda satış yapabilecek biçimde planlama ve geliştirmeler sağlayamadılar. Ürünler konusunda kendilerini bir dünya markası yapacak stratejik ürün belirleyerek bu ürün üzerinde çalışma yapmak yerine, tek tedarikçi olma özelliğini kullanarak birçok farklı donanım üretmeye başladılar. Ayrıca dünya fiyatlarıyla rekabet edebilir fiyatlarda ürün imal edip satma yerine kendilerinin belirlediği ücretlerle mal satmayı sürdürdüler.

Bir şirket her şeyi yapamaz, buna da gerek yoktur. Çünkü bu şekildeki üretim ekonomik olmaz, onun yerine mantıklı olan şey, üretimin belirli alanlarında uzmanlaşmaktır. Örneğin, transmisyon cihazları, telefon santralları önemli ürünlerdir; ama bunun yanında faks makinesi, telefon makinesi vs gibi diğer ürünleri de yapmanın bir anlamı yoktur. Belki de bu nedenle o tarihlerde Teletaş’a yabancı bir ortak (Alcatel) alındı.

Ancak bu yöntem pek çalışmadı, nihayetinde TELETAŞ, yabancı şirketin ürünlerini Türkiye'de satan bir satış ofisi haline geldi. NETAŞ ise Kanada’daki ana firmanın belirli bir sürede el değiştirmesi sonucunda bugünkü NETAŞ’a dönüştü ve teçhizat üretim alanını daraltarak, yazılım alanında daha etkin olan bir yapıya dönüştü. Dolayısıyla o dönemlerde bu hususta yapılan bir diğer hata da yabancı ortakları ya yeni bir ürün ve teknoloji üretmek ya da bu alanda birlikte Ar-Ge yapmak için ülkeye davet etmek yerine, doğrudan ülke içi ihtiyacı için gereken donanımları üretmek ve satmak üzere bir yapılanmaya izin verilmesidir.

Diğer önemli eksikliklerimizden biri Ar-Ge ve imalat yaparken yeni bir ürün ve üretim için gerekli patentler, entegre devreler, mikroişlemciler, ekranlar, bellek yongaları gibi temel yapısal olanaklara sahip olmayışımızdır. Çünkü dün olduğu gibi bugün de yabancı firmalar bu üstünlüklerini doğrudan potansiyel rakipleri ile paylaşmak konusunda çok istekli davranmamaktadırlar. (Aselsan 1919 cep telefonu üretimi gibi)

Ülkemizde devlet eliyle ya da tekel özelliğine sahip kamu kurum ve kuruluşların aracılığı-ortaklı ile (silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçları ve gereksinimleri hariç) yapılan Ar-Ge ve yeni ürün geliştirme çalışmaları maalesef başarılı olamamaktadır (TESTAŞ örneği gibi).

Şimdi “ülkemizde telekom sektöründe milli ve yerli üretim nasıl olmalıdır” ana konumuza geçebiliriz. Bu amaçla önce herhangi bir yeni nesil telekom teknolojisinin nasıl oluşturulduğunu birlikte inceleyelim.

Telekom sektöründe yeni bir teknolojinin gelişimini 5 aşamalı olarak tanımlayabiliriz, vizyon-icat, buluş ya da yaratıcılık-kavram kanıtlama-standardizasyon-ticarileştirme. İlk adım, sorunlara/ihtiyaçlara ve bunların gereksinimlerine cevap veren belirli senaryo veya uygulamaların vizyonuyla yani tasavvur edilmesi ile başlar. Daha sonra şirketler-araştırmacılar ve kuruluşlar, bu gereksinimleri karşılamak için farklı yenilikleri (icatları) bulmak ve patentini almak için araştırma ve onları test etmek için de modeller yapmaya başlar.

Bilahare ya da parelel olarak, vizyon aşamasında tanımlanmış koşulları sağlayacak ve diğer cihazlarla birlikte çalışacak donanımların standartlarını tanımlamak üzere endüstri liderleri işbirliği içinde çalışmaya başlarlar. Standartlaştırma tamamlandıktan sonra ise cihaz ya da donanım üretilerek kullanıcılara sunulur. Böylece son aşama yani ticarileştirme de tamamlanmış olur.

İşte bu aşamalardan geçerek Ar-Ge yapıyor ve bir ürün ortaya çıkarıyorsanız bu milli ve yerli bir üründür. Şimdi şu sorular aklıma geliyor, biz ülke olarak ya da HTK, GTENT veya GTENT’in paydaşları olan firmalarca, 5G için hangi vizyonları ortaya koyduk, hangi yenilikler (buluş-icat) için Ar-Ge yaptık, 3GPP’nin 5G için geliştirdiği standart çalışmalarına ne gibi katkılarda bulunduk, 5G’nin hangi yeni ürün modelini oluşturarak test ve denemelerini yaptık, hangi yabancı şirket, kurum ve kuruluşlar ya da üniversiteler ile 5G gelişimine ait iş birliği yaptık? Eğer bu soruların tümüne ya da bir kısmına cevaplarımız olumlu ise ancak o zaman milli 5G’den bahsedebiliriz.

Bu konuyla ilgili olarak olumlu ve sevinerek biraz da üzülerek şu bilgileri vermekten de geçemeyeceğim. Halen mobil haberleşme teknolojileri üzerinde çalışan, bu teknolojilere önemli katkıları olan ve dünyaca tanınan çok değerli öğretim görevlilerimiz ve araştırmacılarımız bulunmaktadır. Bu değerli insanlarımızdan bazıları şunlardır;

-Prof. İlhan Fuat Akyıldız: Georgia Teknoloji Enstitüsü'nde Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Fakültesi'nde Ken Byers Kürsüsü Başkanı, yine aynı fakültede Genişbant Kablosuz Ağ Laboratuvarı Direktörü ve Telekomünikasyon Grubu Başkanıdır. Google Scholar'a göre, H-indeksi 126 (H-indeksi en yüksek Türk, H-indeksi, bir araştırmacının ne kadar verimli ve etkili olduğunu gösteren sayısal bir göstergedir) ve makalelerine yapılan toplam atıf sayısı 121K’dır. 1954 yılında İstanbul’da doğan Prof. Akyıldız, lisans ve yüksek lisans eğitimini Almanya’nın Erlangen Nürnberg Üniversitesi’nde tamamladı ve ABD’ye gitti. Prof. Akyıldız, çalışmalarını 1990’lı yıllarda 3G ve mobil haberleşme teknolojileri üzerine yoğunlaştırdı. NASA ve ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) danışma kurullarında görev alan Prof. Akyıldız, çok sayıda uluslararası ödüle sahip.

Prof. Akyıldız’ın şu anki araştırma ilgi alanları Terahertz Haberleşmesi, Nano-şebekeler, NanoNesnelerin'in İnterneti, BioNanoNesnelerin'in İnterneti, 5G/6G Kablosuz Sistemler, UzayNesnelerinin İnterneti/CUBESATs ve Zorlu Ortamlarda Kablosuz Sensör Ağları vs.

-Prof. Dr. Hadis Morkoç: Prof. Morkoç, Virginia Commonwealth Üniversitesi (VCU) Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümünün Kurucu Profesörüdür. Sn. Morkoç, sırasıyla İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünden lisans ve yüksek lisans derecelerini, Cornell Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünden de doktora derecelerini almış.

Adına İTÜ’de bir laboratuvar açılan Prof. Morkoç, yarı iletken malzemeler, cihaz fiziği ve teknolojisi konusunda dünyaca tanınan (acaba ülkemizde ne kadar biliniyor acaba?) ünlü bir otoritedir ve 1981'den 1997'ye kadar dünya çapında 517.100'den fazla fizikçi arasında yazmış olduğu makalelerin referans olarak kullanılma sayısına göre 19. sırada yer almıştır. Prof. Morkoç, yarı iletkenler ve malzeme bilimi alanlarındaki araştırmaları ve pek çok yayını için birçok seçkin ödülün sahibi olmuştur. 113 H-indeksine sahip olan Morkoç’un makalelerine yapılan toplam atıf sayısı 80K’ya yakındır.

Burada, yaptığı çalışmalar ve başarılarını sıralamakta gerçekten zorlandığım Sn. Morkoç, Elektrik ve Elektronik Mühendisleri Enstitüsü (IEEE) ve American Association for the Advancement of Science’ın (AAAS) üyesi olup ayrıca American Physical Society’nin (APS) de Yaşam Üyesi'dir.

-Prof. Erdal Arıkan: Hepimizin bildiği gibi Kutupsal Kod çalışmaları nedeniyle dünyaca tanınan ve halen Bilkent Üniversitesinde görev yapan Prof. Erdal Arıkan'ın Kutupsal Kodlar buluşu ilk olarak 2009'da yayımlanan bir makale ile dünya literatürüne girmiştir. 3GPP, 2016 yılında Polar Kodları 5G NR (New Radio) kontrol kanalları için, resmi kodlama yöntemi olarak kabul etmiş ve bu sayede Prof. Arıkan IEEE’nin büyük ödülünü kazanmıştır. Bu çalışma daha sonra Huawei tarafından kullanılmış ve Huawei Firması da Sn. Arıkan’ı görkemli bir törenle “iletişim teknolojilerinin gelişimine olağanüstü katkısından” ötürü altın madalya ile onurlandırılmıştır.

Ayrıca Kadir Has Üniversitesinde Fahri Prof. Erdal Panayırcı, Bilkent Üniversitesinden Prof. Ekmel Özbay ve Açık Şebekeleme Vakfı’nda (ONF) Araştırma ve Geliştirme Başkan Yrd. olan ve kablosuz iletişim sistemlerinin çeşitli konularında 40'ın üzerinde patent sahibi olan Oğuz Sunay da ülkemizin yetiştirdiği çok değerli araştırmacı ve öğretim görevlileridir. Benim bilemediğim ve burada ismini zikredemediğim daha bir çok değerli Türk insanı da telekom alanında önemli çalışmalar ve araştırmalar yürüttüklerinden çok emin olduğumu da ayrıca belirtmek isterim. İşte bu değerli insanların ülkemiz için ileriye dönük Ar-Ge faaliyetleri konularında anahtar rol üstlenmeleri gerekir.

Şimdi Ar-Ge konumuza geri dönelim, genel uzlaşıya göre Ar-Ge çalışmaları başlıca 3 temel bölümden oluşmaktadır;  

Temel Araştırma: Yeni bilgi edinmek için, yapılan deneysel ya da teorik çalışmalardır.

Uygulamalı Araştırma: Öncelikli ve özel olarak pratik bir amaç ya da hedefe yönelik olarak yapılan özgün araştırmalardır.

Geliştirme Araştırması (Deneysel Geliştirme): Yeni süreç, sistem veya hizmet üretmek ya da var olan ürün ve oluşumları büyük ölçüde geliştirmek amacıyla yeni materyal ve ürün üretmeye yönelik olarak veya pratik deneyimler sonucunda elde edilen bilgiler üzerinden yapılan araştırmalardır.

Ar-Ge konusunda dünyanın ileri ülkelerinden biri olan ABD’de genel Ar-Ge ile uygulamalı ve geliştirme araştırmalarında en büyük finansmanı özel şirketler ve işletmeler sağlamaktadır. Üniversiteler, Ar-Ge'nin ikinci en büyük uygulayıcısıdır ve temel araştırmanın en büyük payını gerçekleştirir; federal hükümet, ikinci en büyük AR-GE fon sağlayıcısıdır ve temel araştırmalardaki en büyük payı finanse etmektedir. Dünyada genel olarak kamu araştırma enstitüleri en az Ar-Ge harcamaları yapmaktadır. Bunları üniversiteler takip etmekte olup en yüksek Ar-Ge harcamaları da ticari şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Ar-Ge harcamalarından en az payı temel araştırmalar almakta, en yüksek pay ise geliştirme araştırmasına yani deneysel geliştirmeye gitmektedir. Yine dünyada genel olarak Ar-Ge finansmanının %25-30’u hükümetler tarafından, kalan %75-80’lik kısmı ise özel sektör ve şirketler tarafından karşılanmaktadır. Dünyadaki Ar-Ge harcamalarının büyük bir kısmı bilişim ve elektronik sanayinde kullanılmaktadır. Örneğin Güney Kore’de en büyük Ar-Ge harcaması bilgi teknolojilerine ait olup ikinci sırada ise nano-teknoloji bulunmaktadır.

Ülkemizde de her geçen gün şüphesiz Ar-Ge harcamaları artmaktadır, Turkishtime tarafından hazırlanan “Ar-Ge 250, Türkiye’nin En Çok Ar-Ge harcaması yapan şirketleri” araştırmasına göre 2019 yılında ülkemizde en çok Ar-Ge harcaması yapan ilk 10 şirketten 5’i kamuya ait şirketlerdir. Bu 10 şirketin 2019 yılında yapmış oldukları toplam Ar-Ge harcamasının yaklaşık %82.5’i bu 5 şirkete aittir, buna karşın 2019 yılında Ar-Ge merkezlerinde yürütülen proje sayısı bakımından ilk 10 firma içinde bu 5 şirketin sadece 3’ü yer almaktadır. Aynı rapora göre 2019 yılı içerisinde Ar-Ge merkezlerinde alınan patent sayısına ve tasarım tescil sayısına göre ilk 10 firmanın tümü de özel sektöre ait firmalar olup, yukarıda bahsetmiş olduğum 5 kamu şirketinden hiç biri bu listelerde yoktur.

Ülkemizdeki Ar-Ge faaliyetleri ile ilgili bazı rapor ve verileri inceleme fırsatım oldu bu yazıyı hazırlarken, ancak bu bilgilerde birtakım eksiklikler gördüm, özellikle detaylı inceleme imkanı bulduğum ve dünyada Ar-Ge konusunda örnek gösterilen Güney Kore Ar-Ge etkinlerine ait raporları okuduktan sonra.

Örneğin ülkemize ait verilerde yukarıda sözünü ettiğim 3 temel Ar-Ge çalışma dağılımlarına ait bilgiler göremedim. Harcama ve finans kaynakları detaylı ve ayrıntılı değil, aynı şekilde Ar-Ge faaliyetlerini yürüten farklı birimler için gene detaylı bilgiler yok. Bu konuda ülkemizde çalışma ve araştırma yapan kuruluşlara Güney Kore’nin Sanayi ve ICT Bakanlığı ile Kore Bilim ve Teknoloji Geliştirme ve Planlama Enstitüsü’nün “Kore’nin Ar-Ge Sürveyi” raporlarını örnek olarak gösterebilirim.

Bu bağlamda, ülkemizde araştırma yapan Kamu Araştırma Enstitüleri, Üniversiteler ve Ticari Teşebbüslerin, temel araştırma-uygulamalı araştırma-geliştirme araştırması için ne kadar harcama yaptıkları, bu kurumların matemetik, fizik, kimya, yer bilimleri, tarım, politika ve kamu idaresi, turizm, psikoloji, medya ve iletişim, kütüphanecik, kültür, sanat, tarih, arkeoloji, nükleer güç vs gibi çok daha fazlasını yazabileceğimiz alanlarda faaliyetleri ve bu alandaki harcamaların detaylarına ait bilgileri ben bulamadım. Evet bazı genel ve standart bilgiler var bu raporlarda ama detaya girdiğimizde maalesef fazla bilgi bulma şansınız yok, acaba bu veriler mi yok ya da bu veriler ilgili kurum, kuruluş , enstitü ve şirketlerden istenmiyor mu ya da isteniyor verilmiyor mu? Doğrusu ben bunları bilmiyorum.

Aynı şekilde Ar-Ge finansal kaynaklarımızın temeli ve bu kaynakların Kamu Araştırma Enstitüleri, Üniversiteler ve Ticari Teşebbüslerin alt kalemlerince ne kadar kullanıldığına dair ayrıntılı bilgilere de sahip değiliz galiba. Kore’nin aşağıda sunulan ayrıntılı Ar-Ge alt kırınımlarında oldukça detaylı verileri var ve belki bizde bu ayrıntılarda veri oluşturabiliriz;

Finans Kaynağı;

1) Hükümet ve Diğer Ulusal kaynaklar:

   -Doğrudan Hükümet kaynakları: Hükümet, Devlete Bağlı Enstitüler (Kurumlar), Ulusal Kamu Üniversiteleri

   -Diğer Ulusal kaynaklar: Özel Üniversiteler, Kar amacı gütmeyen şirketler

2) Ticari İşletme Sektörü:

    -Devlete Bağlı Enstitüler,

    -Özel Şirketler,

3) Diğer Kaynaklar:

Şimdi bu kaynaklarca sağlanan finansmanın Kore’de kimlerce kullanıldığına bakalım,

1)Kamu Araştırma Enstitüleri: Devlet Kamu Enstitüleri-Devlet Destekli Araştırma Enstitüleri-Diğer kar amacı gütmeyen enstitüler.

2)Üniversiteler: Ulusal Kamu Üniversiteleri-Özel Üniversiteler.

3)Ticari Şirketler: Büyük Şirketler-KOBİ’ler.

Bu tür verileri ve bilgileri oluşturmak ülkemizin geleceğe yönelik Ar-Ge planlamaları ve bunların sürekli olarak güncellenmesine olanak sağlayacaktır.

Bu bilgileri sunmamın asıl nedeni ülkemizde telekom sektöründe yapılacak Ar-Ge çalışmaları için gerekli finansman kaynaklarının nerelerden sağlanabileceği hakkında fikir vermek, buna ilaveten ülkemize ait Ar-Ge faaliyetleri konusunda bundan sonra rapor ve veri hazırlamak isteyen kurum ve şirketlere de bir katkı da bulunmaktır.

Telekom sektöründe yerli ve milli üretim amaçlı olarak burada sıralayacağım yorum ve açıklamalar belirli ölçüde diğer sektörlerde de ülkemiz gerçeği açısından geçerli olacaktır sanırım. Bu çalışmam sırasında bir çok yazı ve rapor okuma fırsatım oldu, yazı ve raporların hemen hemen hepsinde genel tavsiye ve yapılması gerekli aksiyonlar açısından bilinen, daha önce yüzlerce kez ifade edilmiş olan hep aynı laflar söyleniyor, ancak ülkemizin durumu ve yapısı açısından açık ve net tanımlamalar, yol gösterici metod ve yöntemler nedense bir türlü ortaya koyulmuyor.

Ülkemizin bu konuda uzun yıllardır ortada olan koşulları dikkate alındığında, öncelikle siyasi iktidarlar, hükümetler genel politikalar ve planlamalar haricinde, Ar-Ge faaliyetlerinde yalnızca gerekli olan finans, kaynak ile mali ve diğer destekleri sağlamalı bunun dışında etkin bir rol oynamamalıdır.

Yine aynı şekilde ülkedeki yerli ve milli üretim ile Ar-Ge çalışmaları ve etkinlikleri çok önemli ve özel gündem ve zamanlar dışında (mesela bütçe görüşmeleri, milli bayramlar vs gibi) politik söylem ve siyasi amaçlı olarak kullanılmamalıdır.

Önceki ifademdeki söyleme parelel olarak TÜBİTAK’ın yapısı, statüsü ve çalışma yöntemi yeniden düzenlemelidir. TÜBİTAK ülkemiz Ar-Ge çalışmaları için sadece kaynak sağlama, kaynak yaratma ve finans oluşturma konularında aktif olmalı eğer gerekirse şu anda olduğu gibi ancak ulusal savunma sanayimiz için Ar-Ge faaliyetlerini yürütmelidir.

Nitekim ülkemiz TÜBİTAK’a eş değer statüde olan ABD’nin Ulusal Bilim Kurulu’nda (NSF) (ya da Vakfı) araştırmacılar çalışmamaktadır, kurumun kendi laboratuvarları veya benzeri tesisleri bulunmamaktadır. Bunun yerine, bilim adamlarını, mühendisleri ve eğitimcileri doğrudan kendi kurumları (genellikle üniversiteler ve kolejler) aracılığıyla desteklemektedir. Bu nedenle NSF’de 4 ofis, 7 müdürlük, 24 kişilik Ulusal Bilim Kurulu bulunmakta olup, daimi çalışan sayısı sadece 1400 kişidir. Bu sayıya ilaveten geçici olarak 200 bilim adamı ve 450 sözleşmeli personel çalışmaktadır. Buna karşın TÜBİTAK’da ise toplam 5368 kişi (2019 Faaliyet Raporuna göre) çalışmaktadır. TÜBİTAK’da 11 Ar-Ge Birimi, 14 Başkanlık, 38 Müdürlük, 10 Grup ve 6 Birim bulunmaktadır. Ayrıca dünyada Ar-Ge konusunda en ileri ülkelerden biri olan Kore Ulusal Araştırma Kurumu’nu (NRF) da inceleme fırsatı buldum kendi web sitesinde. İnanamadım ama toplam çalışan sayısı sadece 471 kişi gözüküyor, 7 Müdürlük ve 11 Bölüm bulunmakta NRF’de. Yaklaşık 6.4 Milyar $’lık bütçesi olan NRF, bu bütçenin %32.2’sini akademik araştırma ve üniversite fonlamasına, %29’unu bilim ve mühendislikte temel araştırmaya ve %31.6’sını ulusal strateji ve Ar-Ge programlarına ayırmış. Ben birilerine örnek olsun diye, NRF’in kendi web sitesinden bu yılki bütçe dağılımını alarak aşağıda siz değerli okurlarımın bilgisine sundum. Gerçekten ne kadar basit ve anlaşılması kolay NRF’in Ar-Ge harcama dağılımı değil mi?

 

Kaynak: National Research Foundation of Korea(NRF) website

Aşağıda da ABD’nin Ulusal Bilim Kurumunun 2019 yılı Ar-Ge harcama tablosunu sundum, sade ve basit bir tablo!


Kaynak: USA,National Science Foundation FY 2019 Performance and Financial Highlights

 

İşte başka bir örnek, bu da Finlandiya’dan. Ülkede Ar-Ge fonlarını sağlayan Finlandiya Akademisi’nin 2019 yılı fon dağıtımı da aşağıda benzer bir tabloda örnek olarak sunulmuştur.

Kaynak: Academy of Finland

Finlandiya Akademisi’nin İdari Ofisinde sadece 140 kişi çalışıyormuş ve iki daire başkanlığından oluşuyormuş: Araştırma Hizmetleri Dairesi ve Ortak Hizmetler (İdari Hizmetler) Dairesi. Bu iki daire de on bölümden oluşmaktaymış. Şimdi de bu kurumun Ar-Ge fonlarını nasıl dağıttıklarını kendi web sitesinden sizlere olduğu gibi aktarmak istiyorum;

“-Araştırmacılar araştırma planlarını ve uygulamalarını bize gönderirler.

 -Farklı alanlardan oluşan uluslararası uzmanlar planları inceler, derecelendirir ve bunlarla ilgili taslak inceleme raporları hazırlar.

 -Seçilmiş yetkililerimiz inceleme raporlarını değerlendirir ve tartışırlar. Ardından hangi projelerin finanse edileceğine karar verirler.

 -Karar vericiler, Fin Bilim Topluluğunun üyeleridir, yani alanlarında seçkin profesörler veya araştırmacılardır. Akademi camiasındaki görevliler herhangi bir fon kararı vermezler.

 -Siyasi karar alıcılar, Akademi'nin inceleme sürecine veya karar alma sürecine katılmazlar.

Görüyorsunuz sevgili okurlar, benim yukarda ülkemiz Ar-Ge faaliyetleri için siyaset konusunda söylemiş olduğum sözlerin nasıl geçerli olduğunu gösteren gerçek bir örnek.

Bu arada ek bir bilgi de vermek istiyorum sizlere. Finlandiya Akademisinin ulusal fonlarının bir kısmı Finlandiya'nın ulusal oyun şirketi Veikkaus'un gelirlerinden sağlanıyormuş. 2020 yılında Veikkaus’dan bilimsel araştırma için alınan toplam fon miktarı 50,7 milyon Euro imiş (bu da Finli kumarcıların bilime katkısı, kötü de sayılmaz yani). Ben Finlandiya Akademisinin yapısını ve çalışma yöntemini çok beğendim ICT Media Dergisi’nin başka bir sayısında bu konuda bir yazı yazmayı düşünüyorum, birilerine örnek olur umuduyla.

TÜBİTAK’ın ne kendi web sayfasında ve ne de yıllık faaliyet raporlarında yukarıda üç ayrı ülkenin fon dağıtımı için verdiğim örnek tablolara benzer bir tablo göremedim. Eğer varsa ve ben bulamamış isem kendilerinden özür dilerim.

ABD’nin NSF kurumunda, tıp bilimleri dışındaki tüm temel bilim ve mühendislik alanları ile ilgili projeler, kendi bünyesinde çalışmayan bilim adamları, mühendisler ve eğitimcilerden oluşan en az üç bağımsız hakem tarafından veya önerilen araştırmacıları çalıştıran kurum tarafından değerlendirilmektedir. NSF, proje değerlendiricilerini her alandaki ulusal uzman havuzundan seçmekte ve bu değerlendirmeler de gizli olarak yapılmaktadır. NSF her yıl, Amerika Birleşik Devletleri'nin tümünde ve dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde, laboratuvarlarda ve farklı çalışma alanlarında ortalama 200.000 bilim adamı, mühendis, eğitimci ve öğrenciyi desteklemektedir.

Biz nedense ülke olarak hep teknoloji için bir şeyler üretmeye ya da geliştirmeye uğraşıyoruz. Ancak temel bilimler göz ardı edilerek istediğiniz zaman haydi şu teknolojiyi üretelim diyemezsiniz. Çünkü teknolojik ilerlemeler bilimsel çalışma ve araştırmalardan doğan keşiflerin ve icadların sonucu ortaya çıkar. Ancak sorgulayan, araştıran, keşfetmeye çalışan insan ve toplumlar teknolojiyi geliştirir, kısaca bilim olmassa teknoloji de olmaz. Yani ortaya çıkıp haydi 4G veya 5G sistemlerini yerli ve milli üretelim diyerek bir şeyleri ortaya çıkarmak mümkün değildir. Kısaca sipariş ile teknoloji üretilmez ki zaten 4G, 5G gibi teknolojiler üretilmiş ve bu teknolojilere ait imal edilen ürünler de halen kullanılmaktadır.

Eğer şu anda henüz ortada olmayan 6G gibi yeni nesil mobil sistemler konusunda spesifik ve özel Ar-Ge çalışmaları yaparak uygulamaya yönelik bir takım yeni icat, buluş veya yazılım ortaya çıkarabilirsek işte o zaman ülke olarak teknoloji geliştirmiş oluruz. Bu yeni buluş ve çalışmalar paralelinde alacağımız patentler ve kullanım hakları ile 6G’ye ait her şeyi ürün olarak imal etmesek bile küresel bazda para kazanabiliriz.

Telekom sektöründe yerli ve milli üretim için öncelikle bu alanda gerçekten Ar-Ge çalışmalarına önem vermeliyiz. Bu amaçla yukarıda isimlerini verdiğim bilim adamlarımız ile bu alanda değerli ve yüksek H-indeksine sahip ya da sektörel bazda çok önemli çalışmalar yapmış ülkemiz üniversitelerinde görevli akademisyenlerden meydana gelen en az 10 kişilik bir “Bilgi ve Haberleşme Teknolojileri Ar-Ge Uzmanlar Grubu” oluşturulabilir. Bu kişiler hiç bir şekilde bir kurum, kuruluş ve üniversiteler tarafından doğrudan atanmayacak şekilde tamamen uzmanlık, makale sayısı, H-indeksi ya da uluslararası kuruluşlarda akreditesi olan (IEEE üyesi, ya da bu kuruluştan ödül almış vs gibi), ve ilgili alanında uzun çalışma süresine sahip özellikleri dikkate alınarak yapılacak sıralama sonucunda belirlenebilecektir.

Peki bu sıralamayı kim yapacak? Örneğin Webometrics Dünya Üniversite Sıralamasına göre belirlenmiş olan ülkemizin ilk 5 ya da 10 üniversitesinin rektörleri veya ilgili fakültelerin dekanları bu işi üstlenebilirler. Seçim sonucunda çalışmayı kabul ettikleri takdirde yurt dışındaki akademisyenler toplantılara uzaktan on-line olarak internet üzerinden katılabilirler.

Uzmanlar grubunun oluşumu ve çalışma koşullarının yasal düzenlenmesi işine burada girmeyeceğim, uzmanlar grubu tamamen gönüllü ve herhangi bir ücret almadan çalışmalarını yürütebilirler. Grubun ofis, finansman, mali işler (personel ödemeleri, malzeme, seyahat vs giderler ile bunların denetimi) ve sekretarya gibi arka-ofis ihtiyaçları öncelikle TÜBİTAK olmak üzere ya da bu işe gönüllü olacak kamu, vakıf veya özel üniversitelerce karşılanabilir.

Ar-Ge Uzmanlar Grubu öncelikle ileriye dönük iletişim ve haberleşme teknolojileri ile ilgili hangi alan ve konularda temel, uygulamalı ve geliştirme araştırmaları yapılması gerektiğini belirlemelidirler. Bu konudaki Ar-Ge finansmanı TÜBİTAK, Sanayi Bakanlığı, BTK Evrensel Haberleşme Fonu, özel ve vakıf üniversiteleri, TOBB, Sanayi ve Ticaret Odaları vs gibi kaynaklardan sağlanabilir. Her Ar-Ge çalışma etkinliğine sağlanacak fon ve çalışma süresi bu grup tarafından belirlenebilecektir. Kimler bu fondan yararlanabilecektir? İşte yukarıda bahsetmiş olduğum ULAK A.Ş. ile GTENT’in birleşerek oluşturdukları yeni şirket bu fondan ve Grubun belirleyeceği 6G ile ilgili konu üzerinde çalışmak üzere yararlanabilecektir.

Ayrıca üniversiteler, KOBİ’ler, özel şirketler ve teknoparklarda yerleşik orta ve küçük ölçekli firmalar bu fonlardan grubun yapacağı değerlendirmelere göre faydalanabileceklerdir. Bunlara ilaveten üniversitelerde konuyla ilgili olarak tez, lisans, yüksek lisans ve doktora gibi çalışma yapacak öğrenci ve akademisyenler de bu fonu, yine uzmanlar grubunun belirlemesiyle kullanabileceklerdir. Özellikle üniversitelerce yapılacak Ar-Ge çalışmaları mümkün olduğu takdirde ilgili sanayi, üretici firma, teknokentte yerleşik küçük firmalarla kesinlikle eşleştirilmeli ve çalışmalar birlikte yürütülerek imkan dahilinde yeni ürün geliştirilmesine olanak sağlanmalıdır.

Ar-Ge destekleri üniversite, sanayi ve öncelikle gelir imkanı olmayan kuruluşlar (GTENT, ULAK A.Ş. ile Teknokentlerde bulunan küçük ölçekli ve öncelikle Ar-Ge amaçlı şirketler gibi) için farklı şartlarda sağlanmalıdır. Üniversiteler için çalışan ve çalışmayan personel için farklı ödemeler yapılmalı ancak seyahat, toplantı, malzeme ve donanım harcamalarının tümü karşılanmalıdır. Aynı uygulama GTENT A.Ş. ULAK A.Ş. gibi öncelikle gelir imkanı olmayan kuruluşlar için de geçerli olmalıdır. Sanayi de ise Ar-Ge desteği şu anki TÜBİTAK uygulamalarında olduğu gibi kullanılabilir. Ar-Ge süreleri konusunda çok titiz davranılmalı özellikle mevcut durumdaki gibi belirli periyot ve sürelerle kısıtlanmamalı, bu süreler yapılan çalışmaların önemine göre daha uzun tutulmalıdır. Örneğin herkesin bildiği gibi her yeni nesil mobil teknolojileri 10 yılda, hatta daha uzun süreler boyunca gerçekleştirilen standartlaştırma, geliştirme ve deneme çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmaktadır. Ayrıca birbirinin takibi olması gereken Ar-Ge çalışmalarına da teknolojik gelişim süreci dikkate alınarak önem verilmelidir.

Telekom sektöründe yerli ve milli üretim için diğer en önemli konulardan biri de bu alanda çalışma yapan uluslararası standart kuruluşlarının (3GPP, ITU ve ETSI gibi) çalışmalarına ülkemizin sürekli ve daimi olarak katılımını sağlamak olmalıdır. Dolayısıyla Ar-Ge Uzmanlar Grubu bu konuda da yol göstermeli özellikle katılım sağlanacak konuları ve katılacak personelin seçiminde belirleyici kriterleri tanımlamalıdırlar. Tüm bu çalışmalara katılacak personelin masrafları Ar-Ge fonlarından karşılanmalıdır. Katılımcılar üniversitelerden, sanayiden, özel firmalardan ve kriterleri sağladıkları sürece kamu kurum ve kuruluşlarından da seçilebilmelidir. Uluslararası kuruluşlarda çalışan bu personel sürekli olarak yerli Ar-Ge projelerini yürüten çalışma grupları ile sıkı bir işbirliği yapmalı ve her türlü gelişmelerden bu grupları haberdar etmelidirler. Bu konu, özellikle ülkemizin yeni nesil bilgi ve haberleşme teknolojilerini sürekli olarak takip etmesi ve Ar-Ge, deneme ve üretim çalışmalarını sürdürmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Eğer ülke olarak yerli ve milli üretimi gerçekten istiyorsak bu katılımları ara vermeden sürdürmemiz şart ve elzemdir.

Diğer önemli Ar-Ge konularından biri de, bilgi ve iletişim teknolojilerinde öncü olan üniversiteler, dünyaca tanınmış araştırma enstitüleri, üretici firmalar ve telekom operatörleri ile yakın işbirliğinde bulunmak, onların yapmış olduğu araştırma çalışmalarına katılmak ya da birlikte ortak projeler oluşturmak, hatta mümkün ise ülkemizde yapılan Ar-Ge çalışmalarına yabancı partnerler bulmak olacaktır.

Finlandiya’nın Oulu Üniversitesi, Güney Kore’nin Sungkyunkwan ve Seul Ulusal Üniversitesi, Japonya’nın Tokyo Üniversitesi, ABD’nin Carnegie Mellon, İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi gibi dünyanın en tanınmış üniversiteleri ile imkân dahilinde ve mümkün olabilirse bilgi teknolojileri ve iletişim konusunda iş birliğinde bulunmak ve bu gibi üniversitelerle ortaklaşa çalışmalar yapmak ülkemizin Ar-Ge çalışmalarındaki gelişimi için güçlü destek sağlayacaktır.

Halen Finlandiya’dan Oulu, Çin’den Beijing Posta ve Telekomünikasyon, İtalya’dan Padova, Portekiz’den Aveiro Üniversiteleri 6G üzerinde bir takım çalışmalar yürütmektedirler. Bunlara parelel olarak Samsung, Ericsson, Nokia, Huawei, LG ve ZTE gibi firmalar da 6G konusunda önemli çalışmalar ve araştırmalar yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu üniversiteler ve üretici firmalar ile Uzmanlar Grubu’nun tavsiye ve yönlendirmeleri doğrultusunda birlikte çalışmak, Ar-Ge faaliyetleri dışında yeni bir teknoloji oluşturmada ülkemizin isminin duyulmasını ayrıca bu tür çalışmalar için çok önemli deneyimler kazanılmasına olanak sağlayacaktır. Tüm bu faaliyetlerin harcama ve masrafları da iletişim ve bilgi teknolojileri Ar-Ge fonundan karşılanmalıdır.

Ülkemiz Ar-Ge faaliyetlerinde bana göre temel ve öncelikli olarak üç temel hedef olmalıdır; yenilikçi ürünlerin yaratılması, kullanıcı ve müşteri ihtiyaçlarına uygun ürün oluşturulması ve dış şirketler ve araştırma kurumlarıyla daha sıkı işbirliğine gidilmesi. Örneğin Çinli Huawei Şirketi Araştırma ve Yenilik (ya da yenileştirme-inovasyon) faaliyetlerini İnovasyon 1.0 ve İnovasyon 2.0 çağı diye tanımlamış. İnovasyon 1.0’da Huawei, müşteri ihtiyaçlarına yönelik teknoloji, mühendislik, ürünler ve çözümlerde yeniliklere odaklanmış. Şimdi geçiş döneminde oldukları İnovasyon 2.0’da ise Huawei Şirket yetkilileri, yeni temel teknolojiler ve temel teorilerde büyük buluşlar ve ilerlemeleri ortaya çıkarmak için efor harcayacaklarını ifade etmektedirler.

Yukarıda bahsetmiş olduğum temel araştırma ülkemiz yerli ve milli üretim için en gerekli olan hususlardan biridir. Nitekim Huawei Şirketinin halen matematik alanında uzman 700 doktoralı, fizik ve kimya alanında uzman 200 doktoralı ve mühendislik alanında uzman 5000 doktoralı personel dahil olmak üzere “temel araştırma” alanında yaklaşık 15000 çalışanı bulunmaktadır. Diğer yandan Huawei bu araştırma ve yenilik çalışmalarını yürütürken 300’den fazla üniversite ve 900’den fazla da firma ve araştırma enstitüleri ile işbirliği yapmaktadır.

Dolayısıyla benim yukarda ülkemiz için bahsetmiş olduğum 3 temel hedefli Ar-Ge çalışmasının ilk hedefi temel araştırma bazında yenilikçi ürünlerin yaratılması, 2. hedefi bu temel araştırmalar sonucu ortaya çıkan yeni buluş ve icatların kullanıcı ve müşteri ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi için uygulamalı ve geliştirmeli Ar-Ge faaliyetlerinin yürütülmesi olacaktır. Tüm bu çalışma ve araştırmalar sürecinde ise mümkün olduğunca çok yabancı şirket, kuruluş ve araştırma enstitüleri ile işbirliği de yapılmalıdır.

İşte ülkemiz için Ar-Ge başarılarının temeli bu çalışmaların planlı ve organize bir şekilde yürütülmesine bağlıdır. Aksi takdirde bizler hala gerçek olmayan, sadece sözde kalan ve topluma çok önemli Ar-Ge çalışmalarının yapıldığını söyleyerek yerli ve milli ürün haberleriyle daha çok vakit ve nakit kaybetmeye devam ederiz.

Son üç sayıdır devam eden “telekom sektöründe yerli ve milli üretim” konusunda yapmış olduğum öneri ve tavsiyeler bu sektörde uzun yıllara dayalı tecrübe, kişisel bilgi birikimi ve araştırmalarım sonucunda oluşturulmuştur. Bu hususta şüphesiz daha söylenecek pek çok şey bulunmaktadır, ben sadece temel olan ana başlıkları sıraladım yazılarımda gerisi ve bunların detaylandırılması ayrı inceleme ve çalışmalara bağlı olacaktır.

Eğer, ülkemizdeki mevcut Ar-Ge yapılanması ve uygulamalarının yeterli ve memnun edici olduğunu ve bu şekilde sürdürülmesinde bir sorun olmadığını düşünenler varsa onlara şu soruyu sormak isterim, acaba mevcut ve yeni nesil sabit ve mobil iletişim sektöründe ülkemiz yakın çevresinde ya da Avrupa’da veya dünyada bilinen, tanınan gerek şebeke donanımlarına ait ve gerekse de kullanıcı terminalleri bazından hangi marka ve ürünlerimiz vardır acaba?

Eğer bu soruma birilerinden olumlu bir cevap gelirse, bu yazımı okuyan herkesten yanıldığım için peşinen özür dilerim.