YAZI DEĞİLDİR, HÜKMÜ YOKTUR…!

Ormanlarımız yanarken, ciğerlerimiz sönerken ne yazalım ki dostlar?

Her tuşa bastığımda Hatay’da başlayan, Manavgat’la devam eden; Marmaris, Bodrum, Samsun, Gaziantep’in üstüne bir kara bulut gibi çöken orman yangınları aklıma geliyor.

Türkiye yanıyor, geleceğimiz yok oluyor!

Bir geleceğimiz yoksa neden yazalım ki? Ne anlamı kalır sözlerin! Şimdi sözün bittiği yerdeyiz.

İstediğiniz kadar dünya devi olun, istediğiniz kadar “Şu kadar ihracat yaptık, şu kadar istihdam yarattık, şu kadar otoban yaptık, TOKİ şu kadar konut yaptı” deyin. İstediğiniz kadar, “Şu kadar HES’imiz, GES’imiz, RES’imiz var”, “İlkleri biz yaptık” deyin! Sonuç? Ormanlarımız yanıyor ve buna engel olamıyoruz. Oksijensiz kaldıktan sonra ne yaparsanız yapın, ölürüz. Nokta!

İktisatta kıt kaynakların bölüşümü diye bir bölüm vardır. Kaynak ne kadar azsa fiyatı o kadar yüksektir. Kaynak ne kadar çoksa bununla ters orantılı olarak fiyatı da o kadar düşer. Yurdumuzun her tarafını orman zanneden bir anlayış var galiba! Ama haritaya bakınca olmadığını görürsünüz. Var olan, sınırlı miktardaki ormanlarımızı ise yok ediyoruz elbirliğiyle. İmara açıyoruz. Pikniğe gidiyor çöplerimizi ormana bırakıyoruz. Plastik şişe ve kırık camları ormanlara atıyoruz. Ormanda sadece bizler değil birçok canlının yaşadığını hatta önceliğin o canlıların olduğunu görmezden geliyoruz. Ve bütün bunları kapımızda bir iklim sorunu varken yapıyoruz. Sonra da devlet nerede diye soruyoruz! İş öncelikle bireyler olarak bizlerde başlıyor.

Biz ne ekersek Devletimizde onu biçer. Sonuç ortada. Atılan çöplerdeki cam kırıklarının güneş ışığıyla ısınıp altındaki otların alev almasıyla başlıyor genelde yangınlar. Kasti ve sabotaj ise ayrı bir muamma. Ormanları yakanları tespit edip en ağır cezaya çarptırılması elzemdir.

Sonuçta ormanlarımız, canımız yanıyor, oksijenimiz bitiyor. Tarım ve Orman Bakanlığımız ne yapar? Ormanların korunması ve genişletilmesi görevi bu Bakanlıktadır. Peki ormanlık alanların turizme açılmasını sağlayan yeni yasa geçerken neden itiraz edilmedi Bakanlık olarak?

Haberlerde izliyoruz. “Bodrum’daki yangınlar nedeniyle ormanlık alana yakın oteller boşaltıldı” diyor haberlerde. Dikkat edin ormanlık alana yakın oteller boşaltılıyor. Bunun anlamı daha önceden buralar da ormanlıkmış. Peki mevzuatı dolanarak buraların yerleşime açılması ne kadar doğru bir karar? Kimi kandırıyoruz? Tarım Bakanlığı, görevi ormanları korumak olan Bakanlık mevzuatın dolanılmasına neden göz yumar? Neden bu kararlara itiraz edilmez? Ormanları neden korumak için eylem planları hayata geçirmez? Yangın önlemeyle ilgili orman köylülerine eğitim vermez? 2B arazileri ile belli ormanlık alanlar yerleşime açıldı ya da fiili durum yasaya uyduruldu. Böyle iş olur mu? Derhal bu 2B arazilerin tahliye edilerek ormanlık alana geri katılması gerekir. 2B ile kendimizi kandırıyoruz sadece. Ormanlık alanların turizme açılmasına artık dur denilmeli. 49 yıllığına üs kullanım hakkı verilen bu otellerin, süre bittiğinde hakları iptal edilip, ormanlık alana katılması sağlanmalı. Ama tam tersi yapılıyor. 49 yıllığına kiralanan bu araziler mevzuata uydurularak satılıyor bu girişimlere. Herkes mutlu ama şimdilik. Doğanın intikamı daha vahim. Rize ve Artvin’de gördük doğanın kızgınlığını. Yetmedi, doğa acı yüzünü yurdun dört bir yanında çıkan yangınlarda da gösterdi.

Karadeniz Bölgesi’nde dere yataklarına konut yapılıyor. Sonra her yıl sel, heyelan ve can kaybı haberlerini izliyoruz. Ama her yıl. Ve her yıl seli engellemek için bir şeyler yapılacağı söyleniyor yetkililerce. Ama sonuç yine aynı. Sel yine oluyor. Can kayıpları yine oluyor.

Einstein’ın şu lafı geliyor o zaman da aklımıza: “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.”

Demem odur ki dostlar; ormanlarımızı, ormanlık alanları turizme açarak koruyamayız. Ormanlık alanları 2B’ye çevirerek koruyamayız. Dere yataklarına konut yaparak selden korunamayız. Ya da “taşkın koruma” denilen taş duvarlarla dere yataklarını selden korunamayız. Doğanın DNA’sıyla oynamayı bırakmalıyız. Doğayı kendimize uydurmayı bırakmalıyız. Tam aksine bizim doğanın şartlarına uyum göstermemiz lazım. Betonlaşarak doğa dostu olunmadığını, moderinleşilemediğini artık öğrenmemiz lazım. Her şey saygı, sevgi, akıl, vicdan ve adalette saklıdır. Doğaya ve doğadaki diğer canlılara da saygı duymamız gerekiyor. Onların da yaşam hakları olduğunu unutmamalıyız.

Ağacı yaşat ki insan yaşasın. Nokta.