KABLOSUZ İLETİŞİM SEVDAM

Üniversite son sınıfa geçince bitirme ödevimi kablosuz iletişim konusunda almıştım. Beklentim oydu ki iş hayatım da bu konu üzerine olur. Ama öyle olmadı. PTT'de (Türk Telekom) tali bir bölümde –Enerji- görevlendirdiler. Askere gittiğim de (1982-83) Mamak Muhabere okulunda iki bölüm vardı; Telli ve Telsiz diye. Çok istediğim halde telsiz haberleşme bölümünde askerlik yapamadım.

Askerlik dönüşünde, PTT burslu olduğum için tekrar Türk Telekom’da göreve başladım. Biraz sektörü anlamaya başlamış ve mevcut pozisyonumun ilerisinin parlak olmayacağını görebiliyordum. Ama amirimin beni alıp daha gelecek vaat eden bir bölüme vermeye hiç niyeti yok gibiydi. Birkaç kez bölümümün değiştirilmesi için girişimde bulunmuş olsam da pek dikkate alınmadı. Çünkü benim bölümüm de eleman çalışacak eleman bulmak biraz sıkıntılıydı.

Sonbaharın son günlerinde biraz rahatsızlanmış ve -o zamanki adıyla- PTT'nin Rüzgârlı sokaktaki dispanserine gittim. Ben o sıralar askerden yeni dönmüş genç bir mühendisim. Doktoru beklerken artık emekliliği gelmiş bir memur yanıma oturdu. Biraz tereddüt ettikten sonra konuşmaya başladık. Çalıştığım bölümü sordu, biraz burun kıvırarak “Oralarda harcanmasan iyi olur, bak NATO Dairesi’nde şebeke bölümündeyim, biz de BAYKOK Projesi başladı. Her mühendis birkaç aylığına yurt dışına eğitime gidiyor, hem de grup baş mühendisimiz habire eleman ihtiyacımız had safhada, deyip duruyor, Hafta başında Genel Müdürlüğe gel, seni görüştüreyim” dedi. Doğrusu şebekeci olmaya da hiç niyetim yoktu. Ama takip eden hafta yanına gittim. Durumu uygun bir dille anlattım. Bu kez aynı kişi “Üst katımız da Radyo-Link bölümü var. Oranında elemana ihtiyacı var, hem onlar her sene yurt dışına çıkıyorlar, sadece sorun zaman zaman vericilere çıkıp bakman gerekecek” dedi. Kablosuz iletişimin ilk uygulamaları olan bu bölüme ilgim vardı. Gelmiş iken bir de oraya çıkayım dedim.

Sekreterlikle görüştüğüm de “Evet ihtiyacımız var, personel müdürlüğüne bir dilekçe ver, değerlendirsinler” dedi. 4. kattaki personel müdürlüğüne gittim. Yetkili birini isteyince kendinden emin bir memur çıktı, karşıma. Durumu dilimin döndüğünce izah ettim ve bir dilekçe vereceğimi belirttim. Adam önce hafif bir tebessüm etti ve “Ver vermesine de seni alırlar mı bilemem, genelde güçlü referanslı, tanıdık olanları alırlar, sen de boşa nefese tüketmiş olursun” diye güzel bir öğüt verdi.

Başmüdürlükteki ofisime döndüğüm de adamın sözlerinden çok canım sıkılmış ve kendimi üzgün hisseder bir haldeydim. Masamın çekmecesinde sekreterimizin herkese dağıttığı ve uzun zamandır duran sarı kaplı Türk Telekom İç haberleşme Telefon Rehberi duruyordu. NATO Dairesi’nde işin başındaki şahsın numarasını buldum. Evet Yüksel K. yazıyordu. Bazen duygularım mantığımın önüne geçer, o zaman da öyle oldu ve hemen orda yazılı dahili telefonu çevirdim. Bekliyordum ki daha önce ayaküstü görüştüğüm sekreter karşıma çıkacak. Nitekim bir bayan karşıma çıktı. Ve kendisine “Yüksel beyle görüşme imkânım var mı?” diye sordum. Karşıdaki bayan “Neden görüşmek istiyorsunuz” deyince personel müdürlüğündeki memurun söylediklerini aktardım. Memurun “Bu bölüme bir kişinin tanıdığı, yakını olmadıkça asla alınmadığını” söylediğini tek tek aktardım. Kadıncağız öfkeli bir şekilde “Halt etmiş. Hemen gelin görüşelim” dedi.

Baş müdürlükle Genel Müdürlük arası on dakikalık bir yoldu. Kalktım Rüzgarlıdaki Genel Müdürlüğe gittim, NATO Dairesi kısmına çıktım. “Yüksel Bey’in sekreteri karşıladı: “Hah, Yüksel Hanım sizi bekliyordu” dedi. Ben şaşkın bir şekilde “Yüksel Hanım mı?” diye sorunca “Evet, evet, az önce onunla telefonda görüşmüşsünüz, sizi bekliyor odasında” dedi. Demek ki ben aslında sekreterle değil direkt Daire Başkanı ile görüşmüşüm.

Kapıyı vurup içeri girdim. Daha birkaç kelime etmeden, personeldeki memurun dediğinin aksini ispatlama gayretiyle “Hemen dilekçeni ver ve biz de önümüzdeki hafta radyo link kısmında göreve başla” dedi. Ve bana eşlik ederek radyo link bölümündeki mühendislerin odasına götürdü. Grup başmühendisine de “Zuhuri Bey’le görüşme yapın” dedi. Grup baş mühendisi arkadaş yüzüme çok da sıcak bakmadı. Önce işin zorluklarından bahsetti yaklaşık yarım saat. Daha sonra da eleman ihtiyaçlarının şimdilik olmadığını belirtti. Ve olursa da ilk bana haber vereceğini söyledi.

Binadan ayrıldım ve ofise geri döndüm. Evet Yüksel Hanım ne kadar çabalasa da personel müdürü doğruyu söylemişti. Çaresiz mevcut bölüm de çalışmaya devam. Bir hafta geçmedi masamdaki telefon çaldı. Açtım, karşımdaki Daire Başkanı Yüksel Hanım. “Hani? ne oldu, dilekçen bana ulaşmadı” dedi. Ben de grup başmühendisiyle aramızda geçen konuşmayı aktardım. Yüksel Hanım bana tekrar “Hemen buraya kalk gel” dedi. Yine odasına girdim ve bu kez grup başmühendisini yanına çağırdı. Benim yanımda “Sen daha geçen haftalarda eleman yetersiz, hepsine birden bakamıyoruz, demiyor muydun?” diye hafif yollu fırçaladı. Adam birkaç kez “ama” diye başlayan cümle kurmaya kalkıştıysa da Yüksek Hanım kızgın ve kararlıydı. “Aması maması yok, al sana eleman, Zuhuri Bey’i al ve şimdi odanda işin mahiyetini anlat” dedi. Başmühendis beni diğer çalışanların da birlikte oturduğu odasına aldı. Biraz isteksiz yapılanları, yapılacakları anlattı. Odadaki diğer arkadaşlarla da tanıştırırken ağabeyimin Orman Fakültesi’nde bir arkadaşına çok benzer bir mühendis daha vardı. Memleket ve çevresini sorgulayınca ağabeyi olduğunu öğrendim ve bir ortak bağımız oluştu.

Bu kez çalıştığım yerden –kamu kuralları gereği- muvafakat almam gerekiyordu. Grup Başmühendisi “mümkün değil imzalamam” dedi. Benim radyolink kısmına geçişim sürekli gecikiyordu. Tam umudu kesmişken daha önce benim de amirim olan ve Genel Müdürlükte önemli bir başkanlığa tayini çıkan Ali Bey ile bir İtalyan firmasının Dedeman Oteli’nin salonunda verdiği sunumda karşılaştım. Kendisinden bu konuda yardım rica ettim. Daha ofise dönmeden Ali Bey, grup başmühendisimiz Mehmet Bey’i aramış. Masama oturdum ki odacı odamıza geldi ve bana “Sizi Mehmet Bey çağırıyor” dedi. Mehmet Bey’in odasına geçince yüzünün gergin olduğu anlaşılıyordu. Bana neden Ali Bey’e konuyu açtığımı sitemli bir şekilde sordu. Ben de açıkça bu bölümde ne uzayıp ne kısalabileceğimi ve bölümden ayrılmak istediğimi anlattım. Mehmet Bey “Evet sana muvafakat vereceğim. Ama ben seni yeni kurulacak sayısal santraller kısmına almayı planlıyordum. Zaten mevcut yerine bir eleman araştırıyorduk. Hem bu santraller ülkemize ilk kez kurulacak. Sanırım orayı (NATO Dairesi’ni) yurtdışı seyahatlerinin cazibesine kapıldığı için istiyorsun, değil mi?” diye de sordu. Ben de dilimin döndüğünce bölümüm geleceği olmadığını ve bundan da hoşnut kalmadığımı aktardıktan. Daha sonra “Eğer siz bana santraller kısmına alma sözü verirseniz ben de diğer tarafa gelemeyeceğimi iletirim” dedim. Nitekim öyle de yaptım. Yüksel Hanım’a muvafakat vermediklerini uygun dille anlattım. Kablosuz iletişim hevesim yine yarım kaldı.

Daha sonra analog mobil telefonlar (NMT) geldi. Bu grupta çalışıp çok sonraları mobil firmalarına (TELSİM) geçiş yapan arkadaşımla bu telefon sistemleri ve geleceği hakkında görüştük. Söz konusu şahıs o dönem Galatasaray’dan 8 tane gol yiyerek şampiyonluğun Beşiktaş yerine Galatasaray’a geçmesine neden olan Ankaragüçlü Zalad’la muhabbetini aktararak, popüler kişilerle muhatap olduğunu vurgulamaya çalışıyordu. Ama yerimden memnundum. Orada kaldım. Türkiye’nin ilk sayısal santral amiri olmak da bana nasip oldu

Telekom’da mecburi hizmetim bitince firmalardan gelen teklifleri değerlendirmeye başladım. Tesadüf TELETAŞ radyolink kısmının başında benim okulda bitirme tezini veren, değerlendiren hocam Fahri B. Vardı. Bana yanında beraber çalışma teklifi yaptı. Tam ikna oldum ki çıkışta güvenlikçiye iş yaşamındaki sosyal durumunu sordum. Detaylı anlattı. Genel Müdürleri bir Türk ama aşırı disiplinliymiş. Disiplini vurgularken “Hatta personel Cuma’ya bile gidemez burada” deyince düşüncem değişti. Yanı başındaki NETAŞ’ın Genel Müdürü bir Kanadalı idi. Bu kez NETAŞ’ın güvenlikçisine benzer soruyu sordum. O da bana işyerinin sosyal hayatını öyle anlattı ki tam bir aile ortamı. Zaman zamanda sosyal aktiviteler yapıldığını, genel müdürün yemekhanede sıraya girerek yemek aldığını söyledi. Personele iş ortamında tanınan özgürlüğü vurgularken bırakın Cuma’yı vakit namazlarında dahi bazı personelin yolun karşısındaki camiye gittiğini anlattı.

Kararım NETAŞ’tan yanaydı tabii. Ama yine kablosuz iletişim sevdamı gerçekleştirememiştim. Neyse ki emeklilik sonrası çalıştığım bir IoT firmasında bu konuda bir görev aldık. Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki FATİH Projesi’nde sınıf içlerine kurulan wi-fi sistemi de bu konudaki bilgimize ilave oldu. O da benim için bir kazançtı.

Son söz de mobil operatörlere ve BTK’ya olsun. Neden her bir operatör ayrı anten kurar, buna neden izin verilir anlamış değilim. Her bölgeye tek anten kurup firmalar cihazlarını bu antenlere monte ederek ülkem adına büyük bir tasarruf sağlanamaz mı?