İnsan, doğası gereği birbirine ihtiyaç duyan bir varlıktır. Kendi bütünlüğünü sağlamak için, kendine benzer insanların yanında olmasını ister. Kahkahasına eşlik edecek birini arar, ağlarken mendil uzatan biri ya da canının beraber sıkılabileceği biri mutlaka olmalıdır. Çünkü içinde çoğunlukla yalnız olan insan, dışını kalabalık tutma ihtiyacı hisseder. Her insanı hayatında farklı bir şekilde konumlandırır. Bazen de konumlanmış insanların arasında kendini bulur. Seçme şansımızın olduğu insanlar bizim hayata bakışımızda önemli rol oynamaktadır. Benlik duygumuzun çevresine yerleştirdiğimiz, arkadaş ya da dost olarak adlandırdığımız insanlar hayatımızın birer parçasıdır.
Kendimizin nasıl bir insan olduğunu düşünüyorsak, çevremizde de benzer insanların olmasını tercih ederiz. Genel bir yargı vardır; “İnsan en yakın arkadaşlarının ortalamasıdır.” ya da “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” şeklinde farklı örnekler verebiliriz. Yaşanmış deneyim ya da yapılmış araştırmaları inkâr etmek mümkün değildir. Bu nedenle de söz konusu örnekler hepimiz tarafından kabul görmektedir. Çünkü insan aslında herkesin kendi gibi olmasını içten içe istemez mi? Farklı özelliklere sahip olmak önemlidir, lakin temelde kendimize benzer bir özellik bulduğumuz için aynı insanlara yönelmekteyiz. Bunun doğru ya da yanlış olduğunu bilemeyiz. Çünkü kelime olarak arkadaşlık ve dostluk hepimizde farklı anlamlar ifade etmektedir. Bu noktada önemli olan husus, paydaşı olduğumuz bir ilişkinin daha iyi olması için çaba sarf etmektir. Çünkü duygularımız zamanla değişebilir. Karşımızdaki insanın duyguları da değişebilir. Zaten bu değişimler davranışlara yansıdığında bir tasarruf yapma ihtiyacı doğar. İlişki farklı evrelerden geçerek devam edebilir ya da bitebilir. İkisi de oldukça mümkün ve yaşanan bir durumdur. Ama çoğunlukla gerçekleşen, ilişkilerin hiç yaşanmamış gibi bitirilip hiç bitmeyecekmiş gibi başlamasıdır. Her nedense en basit arkadaşlıklar bile en uç duygularla sona erebilmektedir. Genel bir kavram olan arkadaşlık ya da dostluğun, inşa edildiği zaman ile gelinen noktada geçen süreci doğru gözlemlemek gerekmektedir. Çünkü derine indikçe her kurulan arkadaşlık bağının temeli farklı bir zamana işaret etmektedir. Önemli olan özdeki duygunun korunup korunmadığıdır. Hayat herkes için farklı bir seçenek sunabilir ve herkesin yürüdüğü yol, yaşadığı deneyim farklılık gösterebilir. Bu noktada arkadaşlık ve dostluk, aslında insanların birbirine bir yolculuk içerisinde refakat etmesidir. Uzun yıllar süren bir dostluk kısa sürede nasıl sona erebilirse, kısa zamanda kurulan arkadaşlık da insanın hayatına dokunabilmektedir. Bu çerçevede de arkadaşlık ve dostluk ilişkisinde ilk olarak aklımıza gelmesi gereken düşünce; “Ben karşımdaki insana nasıl katkı sağlayabilirim?”, “Karşımdaki insanın bana katkısı ne olur?” olmalıdır. Çıkar ya da beklentiden bağımsız, saf bir duygudur gerçek arkadaşlık ya da dostluk. Neticede de en büyük kazancımız bireysel ya da birlikte, hayata dair ortaya çıkarılan yarardır. En başta kısaca değindiğim gibi, insan aslında arkadaşının yansımasıdır. Öğrenmek ve öğretmek arkadaşlığın olmazsa olmazıdır. Birlik olmak, güçlü olmak ve birlikte durabilmek için en önemli husus, kurulan arkadaşlıkların temelini bu samimiyete dayandırabilmektir. Bu sayede insan, birbirine daha iyi benzeyebileceği insanlar arasına karışacaktır. Geçen zamanla birlikte biriken insanlar, hayata bırakılabilecek en güzel mirastır.
Geçmişten günümüze kurulan arkadaşlık ve dostluk ilişkileri, bizlere bir yol haritası çizmektedir. Bizlerin de geleceğe aynı doğrultuda bir yol inşa etmemiz gerekmektedir. Bu nedenle de, iyi insanların artması için önce kendimizi iyi hale getirmeliyiz.