Pandemiden önce yani “eski normalde” sektördeki bazı arkadaşlarımız yurtdışına göç etmeyi düşünürlerdi. En büyük engel ise eğer Türkiye de bir ailesi varsa fiziksel göçün zorluğu idi. Çalışmak için fiziksel olarak orada olmak gerekiyordu. Becerebilenler sevdiklerini arkada bırakabilenler gidiyordu (Bu oran da azımsanamayacak derecede yüksekti). Örneğin İngiltere Büyükelçimizin verdiği bilgiye göre son 20 yılda 30 bin vatandaşımız Ankara Anlaşması imkanlarını kullanarak İngiltere’ye fiziksel olarak göç etmiş [1]. Bunların önemli bir kısmının bilişimci olduğunu varsaymak yanlış olmaz sanırım.
Yeni normal ile beraber uzaktan çalışabilme yaygınlaştı. Pandemiden önce de bilişimciler olarak uzaktan çalışmaya yabancı değildik ama bunu bir türlü yöneticilerimize anlatamıyorduk. Yani zihinlerimiz buna engeldi. Uzaktan çalışmaya sadece kamu kurumları değil özel sektör de sıcak bakmıyordu. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu covid günlerinde biraz da zoraki olarak tüm kurumlar uzaktan çalışma ile tanıştı. Zaman içerisinde kurumlar uzaktan çalışmanın ciddi kazançlar sağladığını da fark ettiler. Bu kazançların en başında işe gelip giderken harcanan zaman geliyordu elbette. Başlangıçta hem çalışanın hem işverenin işine gelen onlara zaman ve para kazandıran uzaktan çalışma tüm bu güzelliklerinin yanında bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Artık yurtdışında çalışmak için fiziksel olarak göç etme engeli ortadan kalktı. İlk olarak 2001 yılında Marc Prensky tarafından dile getirilen “Dijital Göç” kavramı ile yüz yüze geldik [2]. Buna ilaveten tüm Dünya'da görülen enflasyon artışlarının ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomiler üzerinde yarattığı etki sonrasında özellikle sektörümüz çalışanları tarihte hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde dijital olarak yurtdışına göçmeye başladı. Sadece bununla kalsa iyi uzaktan çalışmanın verdiği bireysellik çalışanın şirkete olan bağlılığını da zayıflattığı için ülkeler içinde de büyük bir BT uzmanı transfer furyası başladı. Mckinsey’in geçenlerde yayınladığı bir araştırmaya göre Avustralya, Kanada, Singapur, Birleşik Krallık ve ABD’de çalışanların %40’ı bir şekilde önümüzdeki 6 ay içerisinde iş yerlerini değiştirmeyi düşünüyor [3].
Zaten nitelikli eleman sıkıntısı had safhada olan bilişim sektörümüz büyük bir çıkmaz ile karşı karşıya. TÜBİSAD'ın, BT sektörü pazar verileri raporuna göre 2020 yılında Türkiye’de 158.000'e yakın bir bilgi ve iletişim teknolojileri çalışanı vardı [4]. Bu oran zaten çok yetersizdi buna bir de dijital göç eklendi. Oysa Dünya Ticaret örgütü verilerine göre bize yakın nüfusa sahip Almanya’da 1 milyon bilişimci var ve bunların 900 bin kadarı yazılımcı. İngiltere’de 850 bin, Fransa’da 530 bin, hatta bizim dörtte bir nüfusumuza sahip Romanya da bile 105 bin yazılımcı var [5]. Avrupa Birliği “dijital pusula” projesi kapsamında 2030 yılında 20 milyon bilişimciye ulaşmayı hedefliyor. Bu sayıya ulaşmak için kendi eğitimlerinin yanı sıra Türkiye gibi ülkelerden yetişmiş insan gücü transfer etmek stratejilerinin bir parçası. Bizim ise yeni bilişimci kapasitemiz sınırlı, Bilgisayar Mühendisleri Odası (BMO)’ya göre Türkiye’de her yıl yalnızca 10 bin Bilgisayar ya da yazılım mühendisi mezun oluyor. İçinde olduğumuz 2021-2022 öğretim yılında Alman üniversitelerinde Bilgisayar ya da Yazılım gibi bölümlere kayıt yaptıran öğrenci sayısı ise 42.111 [6].
TÜSİAD’ın Ocak 2021 de yayınladığı “Türkiye’de yazılım ekosisteminin geleceği” adlı rapordan alıntıladığım (Şekil 1) aşağıdaki grafikte Türkiye, Almanya, ABD ve İrlanda yazılım ekosistemi oluşturduğu istihdam ve ihracat oranları ile kıyaslanmış, buna göre Türkiye’nin yazılım ekosisteminin istihdamdaki oranı ve ihracata katkısı yalnızca binde beş (%0,5) olarak ölçülmüş [7].
Şekil 1: Yazılım sektörümüzün istihdam ve ihracata katkısı [6]
Ekonomik nedenlerle, şirketler yetişecek kişiye bütçe ayırmak istemiyor. Bütçe ayırsalar da bu defa onlara liderlik edecek zamanı ayıramıyorlar, ayırsalar da bu defa yetişen elemanı (özellikle BT elemanını) ellerinde tutamıyorlar. Empati kuracak olursak onlar açısından çok zor bir denklem bu, adeta kısır bir döngü.
Peki neler yapılabilir?
İş kanunun da bazı düzenlemeler yapılabilir. Nasıl ki doktorlarımız mezun olduklarında zorunlu hizmete tabi nasıl ki askeri pilotlarımız mezun olduklarında zorunlu hizmete tabi bu kadar sıkı olmasa da onlara emek harcayan yetiştiren şirketlerimizin en azından yetiştirme maliyetlerini finanse edecek bir çözüm üzerinde çalışmak gerekiyor.
Bilgisayar ve yazılım mühendisliği gibi sektöre eleman sağlayan bölümlerde okuyan öğrencilerimizin staj olanaklarının artırılması gerekir. İşverenlere işsizlik fonundan stajyerlerin yemek, yol ve yevmiyelerini karşılayabilmeleri için ödenek ayrılabilir. Bununla birlikte staj olanaklarını görünür kılma noktasında Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisinin koordine ettiği staj seferberliğini çok önemsiyorum. Dediğim minvalde bu çalışma geliştirilebilir.
Kamunun 1 milyon istihdam projesi gibi konuya yönelik güzel çalışmaları var [8]. Ama gençlerimize günümüzde internet kaynaklarından sebil gibi akan bilgiye ulaşabilmeleri için gerekli olan araştırma kültürünü verebilmek, uzman olmak istedikleri spesifik alanda tecrübe ve saha deneyimi kazandırabilmek de çok önemli. Bunu sağlamak için bilhassa bir okul diyebileceğim büyük veri merkezine sahip Kamu Kurumlarımızdaki BT çalışan kadrolarını (halihazırda kendilerine de yetmiyor) artırmak gerekiyor. Şöyle bir düşünelim diyelim ki Kamuda 10 bin BT çalışanımız var bu rakamı 10 kat artırdığımızda 100 bin çalışanımız olur. Tıpkı 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 35. Maddesinde öğretim elemanı yetiştirme bahsinde belirtildiği gibi Kamu kurumları da kendilerinin ve diğer kamu kurumlarının ihtiyacı için BT çalışanı istihdam edip yetiştirebilirler. Elbette yetişen bu kaynağımızın bir kısmı yurt dışına gidecek bir kısmı yurt içinde özel sektöre dağılacak. Bu arada yurtdışına giden arkadaşlarımıza ön yargı ile de bakmayalım. Onlar da ülkemizin çok önemli insan kaynaklarıdır, gururumuzdur. Herhalde kimse Aziz Sancar hocamıza ön yargı ile bakmaz değil mi? Çok uluslu firmalarda, kendi şirketlerinde ülkemizin yatırım elçileridir bu arkadaşlarımız. Ülkemize döviz getiren gurbetçilerimizdir. Yeri zamanı geldiğinde uygun ortamlar olduğunda ülkeye dönüp know-how transferi yapacak olanlardır.
Kamu BT ödeneklerinin artırılması gerekir. 2021 yılı Kamu BT proje ödeneklerinin tüm kamu yatırımlarına oranı %4,2 ve şu an ki dolar kuruna göre toplam 500 milyon dolar civarında. En azından BT yatırımlarının tüm yatırımlar içindeki payını 3-4 kat artırmalıyız. Böylelikle devlet olarak dijital dönüşümümüzü hızlandırırken aynı zamanda kamuya iş yapan şirketlerimiz daha çok istihdam oluşturabilirler.
Türkiye yazılım sektörü̈ yaşam maliyeti açısından diğer ülkelerle karşılaştırıldığında yüksek potansiyele sahiptir. Bu potansiyel uluslararası yazılım firmaları için büyük avantaj olduğu kadar, ürünlerini Türkiye’de geliştiren ve ihraç̧ eden firmaları da rekabetçi kılmaktadır (Şekil 2). Ortalama yaşam maliyetinin düşüklüğünden hareketle Türkiye’yi yalnızca kendi bilişimcilerimiz için değil dünyada uzaktan çalışan bilişimcilerin merkezi haline getirebiliriz. Bunun için uzaktan çalışanların vergi-sigorta prim ödemelerinde indirim ve kolaylığın yanı sıra ödemelerin ve harcamaların paypal, kripto para gibi araçlarla da yapılabilmesinin önünü açmamız gerekiyor. Böylelikle hem kayıt dışılığın önüne geçmiş oluruz hem de dünyada yazılımcı ve bilişimciler için hedef bir ülke haline gelmiş oluruz. Tabi bunun için fiber altyapı ve 5G gibi mobil altyapılara daha fazla yatırım yapmamız şart.
Şekil 2. Türkiye’de 2020 yılı ortalama yaşam maliyeti [6].
Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde, Ar-Ge ve Tasarım Merkezlerinde çalışan Ar-Ge ve destek personeline yönelik gelir vergisi stopaj desteğinin uygulanmasında bölge/merkez dışında geçirilen sürenin %20 oranını aşmaması zorunluluğunu (4691 ve 5746 sayılı Kanunlarda yer alıyor) süresiz olarak %100’e çıkararak uzaktan çalışma modelini pandemi sonrası içinde kurumsallaştırmalıyız.
Üniversitelerimiz sahadan yarı zamanlı öğretim elemanları tedarik ederek mezun olan öğrencilerimizin sektöre daha hazır olmasını sağlayabilirler. Bunun için bilhassa devlet üniversitelerinde ders başına saat ücretlerinin dışarıdan gelen öğretim elemanları için artırılması gerekir.
Kitle fonlaması araçları ve melek yatırım ortamı teşvik edilerek girişimcilik ekosistemi daha da geliştirilmeli, kullanılacak risk sermayesi ile yeni mezun gençlerimizin fikirlerine Türkiye’den daha fazla destek bulmaları sağlanmalıdır.
İşimiz kolay değil önlem almaz isek sektörümüz için önümüzdeki yıllar çok zor geçeceğe benziyor. Memleket için hepimiz (devlet, özel sektör, sivil toplum örgütleri ve bireyler) taşın altına elimizi koymalı ve kendimizden de vermeliyiz.
“Kendinizden verdiğinizde, verdiğinizden fazlasını alırsınız.” Antoine de Saint-Exupery
Email: yenalarslan@ictmedia.com.tr
@yenalarslan1
https://www.linkedin.com/in/yenalarslan