Dünyada var olduğumuzdan beri gökyüzünü merak etmişizdir. Muhtemelen hepimiz yeryüzünün ötesinde ne olup bittiğini öğrenmek isteriz. Yıldızları sadece merak etmedik. Onları yön bulmak için kullandık. Açık denizlerde gemiler rotalarını yıldızlara bakarak çizdi. Tarihte birçok milletler gibi biz Türkler’de uzay ve havacılıkla yakından alakadar olduk. Gökbilimi çalışmalarına sultanlar düzeyinde katkıda bulunduk. Timur İmparatorluğu'nun 4. Sultanı Uluğ Bey en büyük astronomi bilginleri arasında yer aldı. Ali Kuşçu, Beyruni, Nasireddin Tusi bıraktıkları eserlerle tarihe altın harflerle adlarını yazdırdı. Meridyenlerin doğru hesaplanması, yıldız cetvellerinin geliştirilmesi, bir yılın 365 gün 6 saat olduğunu 15 saniyelik bir hata payıyla bulunması da Türk bilim adamlarının eseridir. Bu nedenledir ki Ay’ın haritasının çıkartılması sırasında bazı kraterlere Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Beyruni, Nasireddin Tusi’nin isimleri verilmiştir.
Görüldüğü gibi biz Türklerin uzay ile alakadar olması yeni değil. Cumhuriyet döneminde de bu alaka sürmüştür. Mustafa Kemal, “İstikbal Göklerdedir” diyerek bir ufku işaret etmiştir. Aya gönderilen ilk uydunun ardından Türkiye’de de konuyla ilgili çalışmalar başlamış, 1968 yılında PTT bünyesinde Peyk Telekomünikasyon Grup Başmühendisliği kurulmuştur.
Uzay araştırmaları teknolojinin geleceğine de yön veriyor. Soğuk savaş döneminde 1957’de başlayan uzay yarışı bugün farklı bir aşamaya evrilmiş, yüksek hızda internet ve ses iletiminin ana aracı haline gelmiştir. Haberleşme teknolojilerindeki hızlı gelişme uzayı yeni iletişim mecrası yapmıştır. Bunun en bilineni ve popüleri Elon Musk’ın Starlink uydularıdır. Düşük yörüngeye yerleştirilen (Low Earth Orbit, LEO) bu uydularla ilgili genel kanı sadece haberleşme için kullanılacağı yönünde. Ancak herkes biliyor ki yakın gelecekte konvansiyonel mücadele şekil değiştirecek. Bu noktada ülkemizin yaptığı çalışmalarla Türkiye Uzay Ajansı ve Başkent’te kurulan uzay ve havacılıkla ilgili teknokent önemli bir adım. Ancak burada ciddi bir handikap var. Bu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor. Amaç ve hedefin ortak olduğu bir noktada kurumların birlikte çalışma kültür ve yeteneğini üst seviyelere çıkartması elzem bir durum. Kimse kimsenin rolünü çalmadan özveri ve el birliği ile Türkiye’nin bu yarışta var olmasını sağlamamız gerekiyor. Bu süreçte özellikle yöneticilerin yapıcı, hoşgörülü ve ihtirastan uzak durmaları sürecin sağlığı için önemini ifade etmeye gerek bile olduğunu sanmıyoruz.
Bir diğer konumuz ise yazılım dünyasında ki gelişmeler. Sanıyorum gelecekte her devlet kendi işletim sistemini inşa ederek onu kullanma yoluna gidecek. Neden mi derseniz… Malum olduğu üzere bilgisayarlar vasıtasıyla kamu kurum ve kuruluşlarına sızma, kişisel ve gizli bilgileri ele geçirme sık başvurulan bir yöntem. Dünyanın en büyük yazılım şirketlerinden biri olan ABD merkezli Microsoft bir açıklama yaparak, İsrail merkezli bir hacker şirketinin kullandığı casus yazılımı engellediklerini duyurdu. Microsoft’tan yapılan açıklamada "Türkiye, İspanya, Singapur gibi ülkelerde siyasetçileri, gazetecileri, aktivistleri ve akademisyenleri takip eden yazılımı engelledik" ifadelerini kullanıldı. Bu açıklama ülkemizi zan altında bırakıyor. ABD’li şirket bu gücü nereden alıyor ayrı bir soru. Açıklamayı ciddiye alıp almamak ayrı mesele. Ancak bilgisayarlarımızda başkalarına ait bir işletim sistemi olduğu müddetçe, sürekli denetleniyor ve gözetleniyor olacağımızda bir gerçek. İşletim sisteminin sahibi küresel şirketler de bize ahkam kesme hadsizliğini kendilerinde göreceklerdir!
ICT MEDIA tv kanalında her 15 günde bir gerçekleştirdiğimiz AÇIK AÇIK programında Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Bilgi Sistemleri ve Haberleşme Dairesi Başkanı Sayın İrfan Keskin’i konuk ettik. AFAD olarak yaptıkları çalışmalar kadar, yerli işletim sistemi PARDUS’u ülke geneline yaygınlaştırma gayretleri de dikkatimizi çekti. Rafa kaldırılmak üzere olan bir ürünün tekrar devreye alınması, TÜBİTAK’ın konuya olan duyarlılığı, HAVELSAN’ın aynı şekilde ürünün geliştirilme sürecine desteği çok önemli. Lakin bir hususta var ki o da özel sektör firmalarımıza gereken güvenin verilmesi, bu tarz çalışmalarda özel sektörün de değerlendirilmesi sürecin daha sağlıklı işlemesini sağlayacaktır. Ancak burada ki esas olan özellikle kamu kurumlarının konuya inanmaları, ürün geliştirme sürecine katkı vermeleri ile özel sektöründe hususta göstereceği hassasiyet… O zaman şunu rahatlıkla ifade edebiliriz: Neden bizim de yerli bir işletim sistemimiz olmasın!
Bu sayıda; düşük yörünge uyduları üzerinden genişbant internet erişimi ve regülasyonlar konusunu ele aldık. Malum olduğu üzere yapay uydular artık sadece ülkelerin uzay ajansları tarafından gönderilmiyor, artık özel şirketler de devrede. Uzay, internetin kaynağı olma yolunda ilerlerken mücadelenin boyutu da yörünge değiştirdi. Bu konuda yapılacak regülasyonlar da önem taşıyor. Konuyla ilgili olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan sorularımızı cevaplandırdı. Sektörün temsilcileri önemli değerlendirmelerde bulundu. Yeni sayımızda ayrıca Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Vekili ve Rektör Danışmanı Prof. Dr. M. Sezai Türk ile Türk Dünyası Dijital Vatandaşlık Projesi’ni konuştuk. Yazarlarımızın değerli yazıları ve özel haberlerimizin yer aldığı Şubat sayımızı ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.