ÜÇ TEHLİKELİ ZEHİR

“Koltuk”, “Ben oldum” ve “Güç” zehirlenmesi

Marifet koltukta mıdır yoksa koltuğa oturanda mıdır?

Oryantalist kültürde “koltuk-makam”ın işlevi bir hayli yüksektir. Zarfın mazruftan öne çıktığı bir kültürel anlayış. Nasreddin Hocanın “ye kürküm ye” hikayesi tam da bu kültüre dikkat çeker. Bu zehir toplumlar için çok tehlikeli bir zehirdir. Bunun psikolojik, sosyal ve kültürel birçok sebebi var. Ama biz o kısmında değiliz. O koltuğa oturtulan kişinin kalifikasyonu, yetkinliği, karakteri ve ahlakı çok önemlidir. İlgili koltuk-makama oturtulacak kişinin liyakatli olması, iyi ahlaklı olması ve o koltuğun ağırlığını veya hafifliğini kaldırabilecek özümseyebilecek bir karaktere sahip olması bu zehrin “panzehiridir”. Bunun içinde tecrübe çok değerlidir. Bunun için de eğitim çok değerlidir. Bunun için de kişinin gelişime açık, gözlemci ve sorgulayıcı bir yapı arz etmesi çok değerlidir. Konuyu anlatmak için Türk kültüründe liyakat temasına işaret eden birçok deyimi duymuşsunuzdur, aklınıza gelen ilk halk deyişini bu cümlenin sonuna ekleyebilirsiniz…

Bu değerlere sahip olmayan bir kişinin varacağı nokta “ben oldum” anlayışıdır.

Bu anlayışın panzehiri Yunus Emre’nin sözlerinde saklı:

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsen, bu nice okumaktır...

Kuru idik yaş olduk,

Ayak idik baş olduk,

Havalandık kuş olduk,

Uçtuk elhamdülillah.

Derviş Yunus işi çok güzel özetlemiş. İlim kendini bildiğin kadardır esasında. Koltuk sahiplerinin o koltuğa getirilirken mutlaka Yunus Emre’nin “kendini bilmekle ilgili” felsefesi üzerinden sınava tabi tutulması şart koşulmalıdır.

Yukardaki iki panzehiri içmeyen koltuk sahibinin varacağı son nokta “GÜÇ” zehirlenmesidir ki zehirlerin anasıdır bu zehir. Güç çok paradoksal bir kavramdır. Çok cezbedicidir. İnsanı içine çeken bir kuyudur. Güç hem içe hem dışa doğru ilerleyen ve insanın hem kendi içine yolculuğunu hem de dışa vurumunu sakatlayan bir duygu halidir. Güç’e bir bukle de hırs eklerseniz insanın gözünü kör eder. Bu durumda Güç iyilikten kötülüğe evrilir.

O zaman ne vefa kalır ne iyi ahlak kalır ne vicdan kalır zaten aklını da Güç ele geçirmiştir.

Ben bu durumu “hızlandırılmış güç zehirlenmesi” diye tanımlıyorum.

Güç zehirlenmesi, kurumsal geleneği, kültürü olgunlaşmamış şirketlerde de çok vahim sonuçlara yol açar. Bir bukle hırs katılmış güç zehirlenmesine uğrayan şirket yöneticileri şirkette terör estirirler. Herhangi bir kademedeki bu tür yöneticinin personel turnower’ı (devri) çok yüksektir. Bu tarz yöneticilerin olduğu yazılım şirketlerinde personel barınamaz. Personel ilk fırsatta büyük ideallerle girdiği şirketten kaçar. Şirketlerde kurumsal hafıza silinir. Bir süre sonra da şirket ölmeye başlar maalesef.

Çağımızda artık bu tarz yöneticiler şirketler tarafından tercih edilmediği gibi, şirketler yöneticilerine “insan odaklı yönetim şekilleri” üzerine eğitimler aldırmaktalar.

21. yüzyılda şirket ve devletlerin “insan odaklı ve güç zehirlenmesini engelleyici kriterlerin oluşturulduğu” bir yönetime evrilmesi elzemdir.

Hacı Bektaş’ın dediği gibi “eline, diline ve beline sahip” ve Yunus’un dediği gibi “İlmin kendini bilmek olduğunu” bilen yöneticilerin çoğunlukta olması dileğiyle.