Geçmişten günümüze şartlara göre değişkenlik göstermekle birlikte hemen herkes belirli bir yaş ve eğitim sonrasında, öncelikle maddi kazanım elde etmek için çalışma hayatına adım atmaktadır. Bulunulan sektör ya da yapılan işin niteliğinden bağımsız bir kariyer başlangıcı olarak iş hayatını tanımlamaktayız. Farklı beklenti ve istekler hissederek atılan bu ilk adımda ortak bir heyecan duygusu mevcuttur. Çünkü insanın kendi ayakları üzerinde durması olarak ifade edilen çalışma hayatı, sürecin yaşatacaklarına dair bilinmezlerle dolu olduğu için yoğun merak ve umut içermektedir.
Başlangıçtan sonra atılan her adım, insanın kendini gerçekleştirdiği, kendini keşfettiği yolculuğun önemli bir aşamasıdır. Özetle çalışma hayatı; hayal kırıklığı, disiplin, teamüller, hiyerarşik yapı gibi pek çok unsurla tanışmamıza vesile olmaktadır. Çalışılan ilk iş itibarıyla, artık heybemizi doldurmamız gerektiğini hissetmekteyiz. Kendimizi geliştirmeyi amaçladığımız ve ileride meyvelerini toplamak için çeşitli planlar yaparak çalışma hayatına ayak uydurmaya çalışmaktayız. Herkesin kariyer basamakları farklı seyreder ama ilk maaşımızı aldıktan sonra hissettiğimiz duygu, muhtemelen herkes tarafından benzer anlam ifade etmektedir.
Uzun bir süreci temsil eden çalışma hayatında, zaman içerisinde farkına varılamayan ve çoğu zaman üzüntü verici olarak nitelendirilen durum ayrılıktır. Olumsuz bir kelime olarak bizlerde karşılık bulsa da, ayrılıkları şık ve kendimize yakışır bir şekilde gerçekleştirmemiz gerektiğini çoğu zaman gözden kaçırmaktayız. Sonuçta yeni bir iş başlangıcı herkes için benzer olsa da bitişi çoğunlukla farklılık göstermektedir. İşine son verilen ya da daha iyi bir iş için gerçekleşen ayrılığın en büyük ortak özelliği bıraktığımız izlerdir. Çünkü kapıdan içeri girdiğimiz anda her davranışımız ve tavrımız, ifa edeceğimiz görevin dahi önüne geçebilmektedir. Bu durumu da ayrılık anı geldiğinde fark etmekteyiz. Yaşamdan başka hiçbir şeyin sonu yoktur. Belki de hayatımız boyunca bu cümleyi sıklıkla kullanmaktayız, fakat ciddiyeti biten anların ardından anlaşılmaktadır. Görevimizin gerekliliklerini yapmak, yüksek performans göstermek ya da verimsiz çalışmak gibi durumlar iş hayatının doğasının getirdiği eylemlerdir. Bu gibi durumlar çalışma hayatında kişisel değerlendirmelerimizi ortaya koyar. Sonunda da kabullenişimiz gerçekleşir. Fakat işin yürütülmesi dışında, çalışma hayatında nasıl bir insandım? kısmının cevabını yaşadığımız ayrılıklar bize vermektedir. Kurduğumuz iletişimden tutun yapılan ortak aktivitelere kadar çalışma arkadaşlarımıza ne kadar dokunduğumuzu da işte o anda fark ederiz. Çünkü her insan bize bir öğreti olabilmektedir. Elbette bu durumdan ne kadar faydalanabildiğimize göre değişebilmektedir. İş arkadaşlıkları hayat arkadaşlığına, dostluğa ya da kardeşten öte bir bağ kurmaya gidebilir. Tam tersi olumsuz duygular içeren bir insan ilişkisi olarak da karşımıza çıkabilir. Bunun seyrini belirlemek bireysel olarak sadece kendi elimizdedir. Girdiğimiz her kapıda, çıktığımız zaman geride bıraktığımız izlenimi hayal etmeliyiz. Nasıl karşılandığımızdan çok nasıl uğurlandığımız önemlidir. Çünkü en kötü yaşanan deneyim bile bize bir şeyler öğretebilmektedir. Bu nedenle başlangıçtan ziyade, ayrılışlarda yaşamak istediğimiz duyguyu düşünerek bir çalışma hayatı kurgulamalıyız. Çalışma hayatına ilk adımı attıktan sonra, tecrübe kazanıldıkça yetkinlik de artış gösterecektir. Aslında başarılı bir iş insanı olmamızı kendimiz kadar engelleyen başka bir unsur yoktur. Kendimizin farkına vardığımızda ya da iş hayatımızı noktaladığımızda, hepimiz bu hissi yaşamaktayız. Çalışma hayatına başlamanın belirli bir yaşı olmamakla beraber genel bir yaklaşım söz konusudur. İdeali, eğitim hayatının üniversite aşamasından sonra olanıdır. Çalışma hayatının sona ermesi ise daha fazla farklılık göstererek insanın yaşadığı bireysel deneyimlerdir. Çalışma hayatının sona ermesinde tek bir standart yoktur. Bunun en büyük nedeni ise, çalışma hayatının yelpazesinin geniş olmasıdır. Zamanın hızlı bir şekilde akıp gitmesinden sonra yaşın da ilerlemesiyle yavaş yavaş ilk ayrılık sinyalleri gelmeye başlar. İşte yukarıda bahsettiğim çalışma hayatında nasıl bir insandım? sorusunu çalışma hayatında nasıl bir insan olarak anılmak isterdim? şeklinde her yaşa uyarlayabiliriz. Tek başına bulunmadığımız ve her zaman paydaşlarımız ile birlikte yürütmek zorunda olduğumuz iş süreçlerimizde, bu soruyu aklımızın bir köşesinde tutarak kariyerimizi kurgulamalıyız. Çünkü muhtemelen çalışma hayatının sonrasında birçok tercih hatamızı fark edeceğiz. Önümüze çıkan fırsatları değerlendiremediğimizi tespit edeceğiz. Kendimizi olması gerekenden fazla yıprattığımızı düşüneceğiz. Daha birçok düşünce aklımızdan akıp gidecek. Çünkü hayatımızın büyük bir bölümünü kapsayan işimiz artık bizimle olmadığı için yerine anıları koymaya başlayacağız. Tam olarak da bu anıları nasıl yad etmek istediğimizi ve nasıl anılmak istediğimizi hayal ederek çalışma hayatımızı geçirmeliyiz.
Çalışma hayatı da aile gibidir. Meşgul olduğumuz işi seçebilirken, iş arkadaşlarımızı seçme şansımız çoğunlukla mümkün olmayacaktır. Seçimlerimizden daha iyisiyle karşılaşabileceğimiz gibi, aksine çok kötü bir ortam içerisinde de bulunma durumumuz olacaktır. Fakat günün sonunda, büyük ihtimalle hayatımızın önemli bir bölümü çalışma hayatında bulunarak geçecektir. Bu nedenle de, çalışma hayatım boyunca nasıl iyi bir insan olarak anılabilirim? sorusunun cevabını hayal ettiğimiz şekilde değerlendirerek davranmak en büyük önceliğimiz olmalıdır.