TELEKOM ANILARI IX –NETAŞ’TA HUZURUMUN KAÇTIĞI YILLAR

Nabil’in dediği doğru çıkmıştı. İstanbul’daki direktörümüz bir pazartesi günü Başkent’e durumu bildirmek için geldi. Ankara için düşündükleri arkadaş aşırı sosyal ve aktif ve öne çıkmayı seven birisiydi. Ben tepki amaçlı bilinçli olarak müdürün toplantısına katılmadım. Karar açıklanmış herkes durumu öğrenmiş ve sohbet faslına geçtiklerinde ben de ofise dönmüştüm. Direktör benim kırgın olduğumu tahmin ettiği için davranışımı tolere etti.

Nabil İngiltere’ye geri dönüş hazırlığındaydı. Ancak direktörün, Ankara Bölge Müdürü olarak anons ettiği arkadaşın görevi bir türlü resmiyet kazanamıyordu. Sonra durum anlaşıldı ki askerliğini henüz yapmadığı ve en kısa sürede askere gideceği için bölge müdürlüğü tehlikeye girmişti. Nihayet atama yapıldı. Gelen yeni arkadaş bizim için kapalı kutuydu. NETAŞ’ta tanışıp evlendiği eşiyle birlikte geldiler. Pek pozitif enerji alamamıştım ondan. Bu arada eğitim için İngiltere’ye gittim. Hafta sonu döndüm ama pazartesi bana yeni müdürün bir sürprizi vardı. “Yarın Tokat Erbaa’ya gideceksin” dedi. Henüz geleli 2 gün olmuştu tekrar yola çıktım. Bir hafta süren kabuller sonrası Ankara’ya geri dönmüştüm. Daha önce pek samimi olmadığım müdür sürekli olarak –özellikle bana- saha da görevler veriyordu. Adeta sabrımı test ediyor gibiydi.

Keçiören İncirli santralinde bir sorun çıkmış, İstanbul’dan gelen bir arkadaşımız sorunu çözememişti. Müdür akşam yine beni aradı. Hemen oraya gitmemi talep etti. Gece sabaha kadar çalıştım ve sorunu çözdüm. Sabah biraz da uykusuz şekilde ofise geldim. Yeni masama oturup çayımı yudumlarken müdür kapıma dikildi ve “Dün sorunu çözmeden gelmişsin” diye çıkıştı. Ben de “Nasıl olur? Ben sorunu çözüp öyle ayrıldım” diye çıkıştım. Odasına çağırdı. Ve benim yanımda İncirli santral amirini aradı ve sesi hoparlöre vererek telefonu bana verdi. Amirle konuştum. Evet bir sorun vardı ama benim uğraştığım CPU’da değil MTM üzerinde DRAM (Digital Recorder Anounce Machine) arızalanmış. Yaptığı hareket hiç hoş değildi. Mobing yapmaya devam ediyordu.

İpleri kopardığım için artık beklentim de kalmamıştı. Bu arada ben de boş durmuyor birkaç yere başvuru yapmıştım. ABD’li bir iş adamı ortaklığıyla HAVELSAN firması kurulmuştu. Kazım Karabekir Caddesi üzerindeki ofislerine ön görüşmeye gittim. Koşullar daha kötü olduğu için vazgeçtim. Gazetede TAİ’nin bir ilanı vardı. Alacakları elemanları ABD’de eğitime yollayacakları yazıyordu. Bir gün Akıncılar’a da gidip görüşme yaptım. Beni kablo bölümünden biriyle görüştürdüler. Bu bölümde ABD’de eğitim yoktu, kablolama işinden sorumlu olacakmışım. Teşekkür edip ayrıldım. “Sun” bilgisayar firmasının ülke temsilciliğiyle görüştüm en son olarak da Iskra firmasının Türkiye’deki temsilcisi Türk Telekom ile görüştüm. Kimisinin pozisyonu kimisin ücreti kimisinin de geleceği noktasında endişem olduğu için kabul etmedim. Kısacası sabredecektim ve NETAŞ’ta çalışmaya devam edecektim.

Gergin ve sevimsiz ortamdaki iş hayatım adeta işkenceye dönmüştü. Bir yılın sonunda İstanbul’dan yine direktörümüz geldi ve bizi masaya topladı. Bize “Müdürünüzü İstanbul’a alıyoruz. Yeni bir müdür tayin edene kadar bir müddet kalacak” dedi. Tabii benim için kimin geleceği değil gidecek kişi önemliydi. Çok ama çok sevinmiştim. Nedenini sonradan açıkladılar. NETAŞ’ın personel kurallarına göre eşin biri amir diğeri emrinde memur olamazmış. Maalesef bu uygulamayı yapmak için bir sene beklemişler.

Bu müdür hakkındaki bir anıyı, 2019 yılında Müdür ile aynı üniversitede okuyan bir arkadaşım anlattı. Sözü ona vererek: “Ben üniversiteyi yeni kazanmıştım. Bölümün koridorlarında okulu tanımaya çalışırken birisi sonuçların yayınlandığı cam çerçeveli ilan panosunun önünde durmuş tedirgin, endişeli bir o kadar da heyecanlı panoya asılan sınav sonuçlarına bakıyordu. Aniden bağırarak zıplayınca ben bu çocuğa ne oldu diye bakakaldım. Bana dönüp ‘Biliyor musun, bu benim hayatımın değiştiği andır. Bu son şansımdı. Eğer kalsaydım okuldan atılacaktım. Şükürler olsun ki geçtim ve artık mühendisim’ dedi. Sevinçle uçar gibi merdivenlerden aşağıya koşup gitti.”

Dün onun kaderi bugün benim kaderimi etkilemişti. Bir hafta sonra onunla siyasi, davranışları ve yapısı olarak çok benzeşen arkadaşı başımıza müdür olarak tayin ettiler. Sonradan öğrendik ki eski müdürümüz giderken kendi yerine gelecek şahsı da dikte ettirmişti.

Artık yurdun her yerinde sayısal santraller kurulmuş ve talepler git gide azalıyordu. Santral yatırımları siyasilerin propaganda malzemesi olmaktan çıkmıştı. Türk Telekom (O zaman ki ismiyle PTT) yeni bir teknoloji getirme hazırlığı içindeydi: Data Haberleşmesi. İhale açıldı. İhaleyi rakamsal olarak Siemens en düşük teklifle kazanmış görünüyordu. Ancak 1-2 ay sonra ihaleyi resmi olarak bizim aldığımız açıklandı.

 

Yine yıllar sonra NETAŞ’taki Data grubu direktörü bir yemekte bana olayın arka planını anlattı. Zamanın Maliye Bakanı Adan Kahveci ile Kabataş Erkek Lisesinde sınıf arkadaşıymışlar. Rakamsal olarak NETAŞ ihaleyi kaybetmiş ancak direktörümüz okul arkadaşı Adnan Beyden randevu talep edip makamında görüşmüş. Adnan Bey “Ben bu koşullarda ihaleyi size veremem” deyince bizim Direktör “Ben size farklı bir formül önersem, ne dersiniz?” deyince Adnan Bey “Nedir öneriniz” diye sormuş. O da “Siz (TT) hiç para ödemesin ve gelir paylaşımlı yapalım” demiş. Bunun üzerine zamanın Türk Telekom Genel Müdürü ile de görüşülerek ihaleyi firmaların alabilmesi için yeni şartlar getirilmiş. İhaleyi alan firma ücretini 2 sene içinde Türk Telekom’un müşterilerden elde ettiği gelirlerden %75’ini alarak karşılayacak. Tam emin olmamakla birlikte bu teklifi Siemens kabul etmeyince ihale NETAŞ’a dönmüş. Ancak bu kez de Nortel’i ikna etmek gerekiyordu. O da ikna olunca ihaleyi NETAŞ almış oldu. Data haberleşme ağının ismi Türkiye Paket Anahtarlamalı Ağ olarak TURPAK ismi verildi. TURPAK bir X.25/ITI ve FR ağıydı. 1990 Yılında ilk olarak gazeteler olmak üzere kurulumlar başladı.