TELEKOM ANILARI X –ALMANYA /ALCATEL

İş yaşamımda hiç tadım kalmamıştı. İş arayışım devam ederken alternatif çözümlere de bakmaya başladım. Yenimahalle girişine okulların tam karşısına bir kitapçı ve kırtasiye dükkânı açtım. Ağabeyimin de Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesinde öğretmen olması işimi bir hayli kolaylaştırdı. Gün içinde iş yerimde çalışırken akşamları dükkânın siparişlerini yetiştirmek için toptancılara gidiyor yine sabahları erkenden eleman gelene kadar dükkânı açıyordum.

Bu arada ikinci çocuğum da dünyaya gelmek üzereydi. Bir gün daha önce başvurduğum bir işyerinden cevap geldi. Almanya’da Alcatel’den gelen bu iş teklifi beni ikilemde bıraktı. Bir yanda doğacak çocuk ve gün be gün artan satışları ile dükkân işi öte yandan çok sevdiğim firmamdaki tatsız durumlar. Firma acil cevap bekliyordu. Olacak çocuğumu mazeret göstererek bir aylık süre istedim. Bu arada Alman Elçiliği’nin talep ettiği evrakları tamamladım. Kızım 25 günlük iken Almanya’ya Stuttgart’a geçtim. Eşime “Her şeyi ayarladıktan sonra sizi yanıma alacağım” dedim.

Alcatel’in Stuttgart’ın hemen dışındaki kampüsüne kaldığım otelden gidip geliyordum. Firmanın emlak bulma elemanı yaşlı Alman bayana “Kiralık ev bulabilir misin?” dedim. “Belli bir komisyon karşılığı bulurum” dedi kadıncağız… Şehir içinde 300.000’i biraz aşan nüfusa göre konut yapılmış. Yeni konut yapılmasına pek izin verilmiyormuş. Emlak işlerine bakan bayan şehrin dışında güzel bir köyde nehrin kıyısında bir ev bulmuş. Ev eşyalı olduğu için hemen yerleştim. Alt katında Yozgatlı bir emekçi komşum vardı. Yalnız köyden S-Bahn’a kadar otobüs ile gitmek zorundaydım.

İş yerinde haftalık çalışma süresi 32,5 saatti. Her gün kart basıyorduk. System-12 kursu almaya başladım. Benimle birlikte yeni gelen 3 Türk mühendis daha vardı. Ayrıca Aselsan’da birlikte çalıştığım bir arkadaşla burada karşılaşmam büyük sürpriz oldu.

Haftalık mesaimizi 3,5 günde dolduruyorduk. Sair zamanlarda Stuttgart şehir merkezinde dolaşmak bir hayli keyifliydi. Sonra mit-fahren diye bir uygulamayı öğrendim. Benzin parasını ortak ödemek karşılığında otomobil sahibiyle ortak bir yere gidebiliyorsunuz, tabii bunun için aracı firmaya da belirli bir komisyon ödüyorsun. Bir Alman öğretmen buldular. Macaristan’a gidiyormuş. “Viyana’ya kadar sana eşlik ederim” dedim. Çıktık yola, yarı zamanlı arabayı kullandık. Viyana’ya varınca beni bir otele bıraktı. Kendisi şehrin dışında bir kamp yerinde çadır kurup kalacakmış. Viyana’yı epey dolaştıktan sonra hafif de yağmur başlayınca otele döndüm. Baktım ki lobide bizim Alman bekliyor. “Hayırdır” dedim. “Üstad ben bu yağmurda çadırda kalamam, otele de tek başıma bu parayı ödeyemem, senin odan iki kişilikti, senin odanda kalabilir miyim” dedi. “Resepsiyonla görüş, tabii olur” dedim. Ardından bir kısım ücreti bana bir kısmını da resepsiyona ödeyerek odama geldi.

Sabah o yoluna gitti. Ben de biraz daha şehirde gezdikten sonra trene atlayıp Münih-Ulm üzerinden Stuttgart’a döndüm. Trende herkes yan yana otururken ben boş bir kabin buldum ve oturdum. Munih’te kıramayacağım bir bayan cam kapımı aralayıp, “Ben de burada kalabilir miyim” diye sordu. “Tabii ki” dedim. Ulm’a kadar sohbet ederek geldim. Kızcağız indi, yeni yolcular geldi. Eşiyle birlikte bir beyefendi sormadan ve biraz da ters ters bakarak benim kompartımana gelip oturdular, bir süre gittiğimiz de adam bana “Biletine bakabilir miyim” dedi. Gösterdim. Bunun üzerine biraz da kızgınlıkla “Burası senin yerin değil ki? Neden oturman gereken yerde oturmuyorsun” diye çıkışta. Evet aldığım bilet o kalabalık kompartıman bölümüymüş. Neyse ki kontroller gelmeden, ceza yemeden diğer bölüme geçtim.

İş yerinde yaşam hızla devam ediyordu. Biz sözleşmeli olduğumuz için yerleşik Alman mühendislerin nerdeyse iki katı maaş alıyorduk. Ancak maaşımızın bir kısmı nedense bir İsviçre Bankası’na yatırılıyordu. Sonradan öğrendik ki bu bir çeşit vergi kaçırma yöntemiymiş. Almanlar yeni birleşmeden sonra Doğu Almanların gelmesinden çok hoşnut değillerdi. Hem iş alanında rekabetin artması hem de konut fiyatlarının artması kendilerini olumsuz etkilemişti.

Bizimle beraber gelen Türkiye’de Siemens’te çalışmış bir arkadaşımızı Almanca biliyor diye hemen kadroya aldılar. Bizi ise İran Telekom Projesi için seçmişlerdi. Ancak İran bizi bir türlü davet etmiyordu. Eşimi aradım. Vize başvurusu yapmasını istedim. Bir hafta sonra görüştüğümde “Bize vize vermiyorlar” deyince öfkem başıma vurdu. Alman patronla görüştüm. Adam bu durumu gayet normal karşılıyordu. Yeni doğmuş kızım, eşim ve 2 yaşındaki diğer kızım Ankara’da ben burada. Olacak gibi değildi.

NETAŞ’ı tekrar düşünmeye başladım. En kötü ihtimal ile dükkânı işletirim diye düşündüm. Bir gün NETAŞ’ta beni işe almaya katkısı olan Said Beyi aradım. Said Bey ben daha durumu izah etmeden “Ne işin var orada ne zaman gittin, niçin gittin? Geri dönsen iyi olur” deyince benim de dönüş için umutlarım arttı. Ancak firma ile sözleşme imzalarken süresinden önce dönme halinde cezai müeyyide vardı. Tekrar Alman patronla görüştüm. Ve kendisine “Eşime vize vermiyorsunuz? İran projesi başlamadı bir türlü, ben ülkeme döneceğim ve tazminat vs. de ödemem, çünkü siz haksızsınız” dedim. Adam yüzüme alaylı bir şekilde bakarak “Siz Türkler Almanya’ya gelmek için can atıyorsunuz, sen de dönmek mi istiyorsun?” dedi. Ben de “Evet” dedim. Kararlılığımı görünce adam çıkış belgemi imzaladı. Ve böylece Almanya maceram tamamlanmış oldu. İş yerinin komisyoncu emlakçısı bayana gittim. “Evi boşaltıyorum, bir kira bedeli komisyonumu geri alabilir miyim?” dedim. Kadın “Geçmiş olsun” dedi. Haftaya kalmadı evi boşaltıp ilk THY uçağıyla Ankara’ya döndüm. Ve ikinci kez NETAŞ maceram başlayacaktı.