YAZIN HARMANA S.Ç.N ÖKÜZÜN, KIŞIN HATILDA AĞZINA GELİR

Nerden çıktı şimdi bu atasözü? Gündemle ne alakası var, bilişim sektörünü, teknokentleri, regülasyonları neden ilgilendiriyor? gibi düşünce bulutlarını görüyor gibiyim.

Çok ama çok ilgisi var bu atasözümüzün sektörümüzle. Öncelikle atasözünün günümüz Türkçesiyle anlamına bakalım sonra sektörümüzü neden ilgilendiriyor onu değerlendirelim.

“Düşüncesizce hareket edip, kötülük eden kişi, ilerleyen zamanda yaptığı yanlışların cezasını çeker. Geleceği düşünmeden kötü işler yapan kişi, ileride, yaptığı kötülüklerle karşılaşır. Düşüncesiz ve kötü davranan kişi, gelecekte yaptığı hataları cezalandırır.”

Bu anlam bireylerle ilgili olanı. Sektördeki şirketlerle ilgili bunu şöyle anlamlandırıyorum ben:

Hatıl”ın sözlük anlamı “yemlik”tir. Benim değerlendirmemde “hatıl” varlıklarımız demek. “Harman” ekosistem demek. “YAZ” demek sektörün iyi olduğu zamanlar, devletin teşvikleri, vergisel istisnalar, müşterinin çok olduğu rakibin az olduğu dönemler demek. “KIŞ” ise; sektöre verilen teşviklerin daha ince elenip sık dokunduğu, herkese bol keseden dağıtılmadığı, vergisel korumanın kaldırıldığı ancak koruma dönemindeki şartlara kanunlara uyulup uyulmadığının incelendiği, yani eski defterlerin açıldığı dönemleri ifade etmektedir. Eski defterler açıldığında teşviklerden faydalanan şirketler (çok affedersiniz) Harman’a sıçtıysa b.ku yedi demektir tabir-i caizse. Ancak harmana gül diktiyse gül reçeli yedi demektir.

Teşvikler döneminde yaz döneminde şirketin “terazisi tezekten ise dirhemi b.ktan olur”.

Şirketin terazisi altından ise dirhemi de altın olur. Yani işini gücünü düzgün, mevzuata, kanuna uygun yapan şirketlere hiçbir şey olmaz. Ancak işini kara kura- çala çalpa yapan şirketlerin hesapları ve yaptıkları gün gelir ayaklarına dolanır.

Şirketlerimiz günü birlik planlar yerine uzun soluklu sürdürülebilir planlar yapmalı. Bugün mevzuata uygun olmayan ama çok cazip işler-müşteriler gelebilir firmaya. Ancak şirketler bu işleri değerlendirirken başta iş ahlakı olmak üzere mevzuata azami özen göstermeliler. 2022 yılında ülkemizde yaşanan enflasyon sarmalı ve stokçuluk, teşviklerden faydalanmak için mevzuatı dolanmak yaygınlaştı. Ama tüm bu kısa vadeli çözümler, kolaycılık, kolay para kazanma, adamını bulma, torpil ayarlama vb. davranışlar kesinlikle sürdürülebilir çözümler değildir. Asla da olmayacaktır. Nice nice böyük böyük şirketler bu şekilde tarihin tozlu raflarında yerini almıştır. Dünyada ve bizatihi ülkemizin ekonomik ve siyasi tarihinde yüzlerce örnek olay vardır. Çünkü niyet hayr değilse sonuç da hayr olmuyor. Tamahkarlık ülkemiz ekonomisinin en büyük davranış bozukluklarından biridir.

Her şey benim şirketin olsun, tüm teşviklerden ben faydalanayım, ihtiyacı olmamasına rağmen ucuz kredi kaynaklarını ben kapatayım, pazarın tek hâkimi ben olayım, rakiplerimi yok edeyim, müşteriye ayıplı malı satayım da ya da ederinden çok pahalı şekilde satayım da sonrasında ne olursa olsun. Biri gider biri gelir. Bu mantık şark kurnazlığıdır. Oysa atalarımızın yaşanmışlıklarından imbikle süzülmüş atasözlerimiz ne demiş?

Piyasalardaki böyük şirketlere yüzlerce yıl önce söylenmiş öğütler bunlar. Rekabetle ilgili ne güzel söylemişler:

“Taş taşa, baş başa yanaşarak iş olur”

“Taş taşa değmeyince duvar olmaz”

“Testi testiye çarpar, biri kırılır, biri çatlar.”

Elbirliği, güç birliği yapın, yıkıcı rekabetten uzak durun demişler anlayana.

“At ele geçer de meydan ele geçmez.” Ne kadar anlamlı günümüz ekosistemleri için. Rakibi yutsan da yıksan da tüm ihaleleri sen alsan da meydan sana kalmaz.

“Tedarikli başa kar yağmaz.”

“Veresiye dediler alasım geldi, istemeye geldiler ölesim geldi.”

En başta yazdığım paragrafta olduğu gibi teşvikleri alırken alıyorsun da istemeye yani kontrole geldiklerinde neden ölesin gelir? Eğer işini düzgün yaptıysan elle gelen düğün bayram olması lazım.

En önemli problemlerimizden biri olan yabancı ürün hayranlığı için atalarımız yüzyıllar önce bizleri uyarmışlar sanki bugünleri görmüşler.

“Uzak yerin somunu büyük, içi boş olurmuş.”

“Yabanın kazından, köyün tavuğu iyidir.”

Bir de günümüzün mottosu olan anlamı çok büyük ancak içi de o kadar boşaltılan “şirketlerin sosyal sorumluluk” projeleri için bir çift söz etmek isterim. (Samimiyetle bu işi yapanlara saygı ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.)

“Güneşinde mendil kurumamak.” Tam da böyle uyguluyorlar bu sosyal sorumluluğu. Mış gibi miş gibi… Attıkları bir taş ama karın gurultusu çok rahatsız edici bu kampanyaların. Adeta “güneşlerinde mendil kurumuyor”. Ama kuruyor(MUŞ) gibi kakofoni yaratıyorlar.

Atalarımız binlerce söz göndermişler geçmişten bugüne, binlerce nasihat var. Ancak yine atalarımızın dediği gibi “Bir musibet bin nasihatten evladır.”

- da o bir musibet (depremdir, seldir, enflasyondur, işsizliktir, beyin göçüdür, dolarizmdir, kadın cinayetleridir, eğitimsizliktir, bilimden uzaklaşmadır … dokuza çıktı bu arada) ülkeyi mahvetmeden bir nasihatle çözümler üretmemizi diliyorum hep beraber.