Bireylerin, kurumların ve devletlerin öncelikler sıralaması birbirlerinden farklılık gösterir.
Tercih edilen ise bu üç öznenin öncelik sıralamasının birbirine paralel olmasıdır. Tercih edilen; bireylerin önceliklendirmeleri ile kurumların ve ait oldukları devletin önceliklendirmelerinin aynı hedefe çıkmasıdır. Hedefe giden rota devletlerin anayasalarıdır. Toplumsal uzlaşının en yüksek temayüz ettiği metinlerdir anayasa metinleri. Ülkelerin anayasaları ne kadar kapsayıcılık ilkesiyle yazıldıysa bu hedefler paralelleşir. Kapsayıcılık az ise farklı yöne giden hedefler oluşur. Bunun sonucunda farklı düşünceleri olan, farklı dünyaları konuşan bireyler ve kurumlar ortaya çıkar.
2023 önceliklerimiz:
Bu yazımızda daha çok şirketlerin ve devletin önceliklerini değerlendirmeye alacağız.
Gerçi şirketler ve devlette bireylerden müteşekkil olmakla beraber, oluşan bütünün karakteriyle, bütünü oluşturan bireylerin hedef karakterleri farklılık arz eder.
Günümüzün öncelikler sıralamasına bakalım.
Hayatın yatay ve dikey tüm katmanlarında değişmezse değişmez olan öncelik; hayatta kalma ve temel ihtiyaçlardır. Devlet açısından da bunu “güvenlik” ve “temel hak ve özgürlükler” ana başlığına çevirebiliriz.
Şirketlerde ise “çalışan ve kurum güvenliği” ve “sürdürülebilirlik” önceliği ön plana çıkmaktadır.
Şirketlerde bu iki temel konunun birçok alt kırılım başlığı vardır. Çalışan ve kurum güvenliği ana başlığı altına; çalışanların güvenli bir ortamda çalışması, çalışanların sağlığı, kurumun üretim ve hammadde tedarik güvenliği, siber güvenlik... vb. bu şekilde devam eder.
Sürdürülebilirlik kavramı ise çok daha kapsayıcıdır. Çalışan ve kurum güvenliğini de içine alan, şirketin geçmişini ve geleceğini kapsayan bir kavramdır. Sürdürülebilirlik; iklim değişikliklerini de karlılığı da kurumsal hafızayı da verimliliği de… vb. tüm kavramları içine alan bir ilke ve öncelik olarak ön plana çıkmaktadır. O halde şirketler için öncelikler temel felsefesini tespit ettiğimize göre, sonrası bu kavramın içini doldurmaktır. Bu kavramın içini doldurmak her şirketin; başta mevzuata, vizyonuna, faaliyet alanına, şirket kaptanlarının ufkuna, çalışanların içselleştirmesine göre farklılık gösterecektir. Mevzuat, şirketin üyesi olduğu devletin hedeflerine paralelliği sağlayan araçtır. En nihayetinde ülkenin anayasısıdır.
Vizyon ve şirket kaptanlarının ufku konusuna ayrı bir parantez açmak isterim:
Şirket kaptanlarının ufku nedir, gemiyi hangi limana park etmeyi hayal ediyorlar? Bu hayallerini ayağı yere basan hedeflemelerle et kemiğe büründürüyorlar mı? Hedefler koyarken, vizyon çizerken yerel ve uluslararası konjonktürü, pazar trendlerini ne kadar dikkate alıyorlar?
Bu konular şirketler için hayati derecede dikkate almaları gereken başlıklardır.
ICT sektöründe, firmalarımız 2023 ve sonrası için nasıl vizyonlar koyuyor? 5G, Metaverse, Yapay Zeka, Endüstri 4.0, dijitalleşme, inovasyon, re-organizasyon, blockchain, dijital para bunlar çok afilli ama gerçekte çok zor konular. ICT sektörü firmaları yerel ve global ekosistemi, üretici ve tüketici pazarları trendlerini nasıl yorumluyor, devletlerin global şirketlerle ilgili yerel vergi koyma çalışmaları, dijital göçer işçilik mevzuatları, yazılımcı ve chip kıtlığı bu riskleri fırsata çevirecek hangi önceliklendirmeleri yapıyor?
Bazen sorun gibi gözüken konular, içerisinde çözüm ve fırsatları da barındırır. Marifet sorundan çözüm ve başarı hikayeleri çıkarmaktadır. Marifet şikayetlenmek yerine çözümler sunmaktır. Bu tamamen bakış açısıyla ilgilidir. Bardağın dolu tarafını mı görüyorsunuz boş tarafına mı odaklanıyorsunuz, işte bütün gizem buradadır. Bireysel önceliklendirmeler burada devreye girmektedir. Sizin önceliğiniz sorunu mu görmek, yoksa çözümü mü bulmak? Tarih şikâyet edenlerle doludur. Ancak yazılı tarih sorunu çözenleri dikkate alır. Tarihten günümüze gelirsek, pandemide herkes şikâyet etti, çözümü bulanlar ise sağlık sektörü ve ICT sektörü oldu. ICT sektörü çözümün bir parçası oldu ve 10 yıl sonrası için hedeflenen bazı ICT sektörü ürünleri şimdiden çıktı olarak önümüze geldi. Sektör bu yaratılan rüzgârı iyi değerlendirmeli ve daha yeni ufuklara yelken açmalı. Eskiden ICT sektörü “yatay”da birçok sektörü keserken, şimdi yatay, dikey, çapraz, elips her türlü geometrik şekilde tüm sektörlere ve hayatın her anına dokunan bir sektör. Çok kapsayıcı ve kelebek etkisi en yüksek sektör.
Gelecek 10 yıl bizim için 100 yıllık bir kalkınma demek eğer doğru düzgün bir ICT sektör planlaması yapılırsa. Mevzuat burada devreye giriyor. Hedefe giden rota toplumların anayasa metinleridir demiştik yazının girişinde. Mevzuatın baştan aşağı re-organizeye tabi tutulması, kapsayıcılık ve sürdürülebilirlik ilkeleriyle ICT sektörü mevzuatının güncellenmesi şart.
2023 yılı önceliklerinden biri de “Pazar”. Arz ve talep pazarı. Şirket kaptanlarının 2023’te arz ve talep pazar dinamiklerini iyi okuması, analiz etmesi ve doğru planlama yapmaları gerekiyor. Doğru rotalar yüksek kazanç getirecek firmalara. Örneğin ülkemizin kuzeyinde ve güneyinde savaş var. Büyük riskler içermekte. Aynı zamanda büyük fırsatlar barındırmakta. Ukrayna savaşı bir yıla durulabilir. Yeni parçalanmalar ve devletçikler ortaya çıkabilir. Ukrayna’da sadece fiziki alt yapı için 700 milyar dolarlık bir ihtiyaç dile getiriliyor. Bu ülkede birçok yetenekli yazılımcılar, bilim adamları ülkelerini terk etti. ICT sektörü olarak bu işgücü arzının ne kadarını kendimize çevirebildik? Çeviremediysek bile savaş sonrası yatırımlar için hazırlık ve planlar yapmalıyız. Ben tüm sektörlerdeki şirket kaptanlarına “Ukrayna masası” oluşturmalarını tavsiye ederim. Şimdi sorun gibi gözüken bu pazar önümüzdeki günlerde inanılmaz büyüklükte kazanç kapısı olacaktır. Şimdiden hazırlığa başlamak lazım. Ukrayna Masasına kalifiye personel istihdam etmek lazım. Şirket planlarında Ukrayna pazarını 1-3 yıllık planlara yerleştirmek ve ona göre istihdam ve üretim planları oluşturmak, Pazara şimdiden ufak risklerle girmek lazım. Yani ön almak lazım. 1990’lı yıllarda bağımsızlığına kavuşan bu ülkeye makul risk alıp giren Türk şirketleri var. O şirketler 5 yıl içerisinde o ülkede faaliyet alanları itibariyle sektörünü domine etmişlerdi. Şimdi neden olmasın? Bunun için ön almak lazım, oyun kurucu olmak lazım. Gerekirse Avrupalı partnerler edinmek, onlarla beraber yürümek lazım. Bir fırsatta pandemi ve sonrasında Çin’e karşı Batı bloğunun aldığı sert ekonomik önlemler. Chip pazarı en iyi örnek. Biz ülke olarak Avrupa’ya ve Asya’ya açılan kapıyız. Neden chip üretimi bizim ülkede olmuyor da Tayland’ta oluyor? 2022 yılında Bosch Almanya da chip üretimi için 40 milyar EUR’luk bir yatırım planı açıkladı. Chip pazarının önemini anlatmamıza lüzum yok. E peki neden biz bir Bosch firması kadar olamıyoruz? Kaynak mı yok? Know how mı yok? Hepsi var ülkemizde çok şükür. İşte burada “önceliklendirme” sorunsalımız devreye giriyor.
Ülke olarak” önceliklendirmelerimizi” konjonktürün realitesine uygun yapmıyoruz. Bireysel önceliklendirmelerimiz, kurumsal ve devlet önceliklendirmelerimize paralel değil. Şirketlerle devlet önceliklendirmeleri de paralel değil maalesef. Bence bizim ülkede “Önceliklendirme Bakanlığı” kurulmalı. Ülkenin en öncelikli konusu “başörtüsü” olmamalı. Ya da İstanbul’un “taksi sorunu” olmamalı. Bu sorunları şimdiye kadar 100 bin kere aşmış, çözmüş olmalıydık. Bu sorunlar gerçek sorunlar değil. Çözümlenmesinin tüm ülkeyi kapsayan fırsatları da yok artık. Elbette çözülse iyi olur ama ülke gündemini de bloke etmeye hakkı olan konular değil. Biz enerjimizi aşağıya çeken bu gündemlerle uğraşırken, ülke olarak gerçek dünya gündemini, ülkemize açılan fırsat kapılarını kaçırıyoruz. Ülke olarak “güvenlik” meselesini çözdük, artık ayakkabı numaralarına kadar bildiğimiz suç örgütlerini ülke dışına çıkardığımız en yetkili ağızlar tarafından ifade ediliyor. O zaman ikinci temel ihtiyaç “sürdürülebilir ekonomi” demektir. Ekonomide toplumun tüm katmanları aynı hedefte. Yani müreffeh bir ülke. O zaman “coğrafya kaderdir”in negatif yorumundan çıkıp, “coğrafya fırsattır” dediğimiz pozitif günlerdeyiz. Coğrafyamızı fırsata çevirelim elbirliğiyle. Zor ama imkânsız değil.
Önceliklerimiz; hukuk, adalet, demokrasi, güven ve azimli çalışma.