“Ayağa kalkar yeni düşler kurarız,
kim demiş felaket diye o geleceğe kurulan altın köprüdür…”
İnsanı makineye makineyi insana yaklaştırıp ortada karma bir tür oluşturmaya çalışanların başat sorunu; duygular ve bilinç. Bu yüzyılın temel sorusu ise; bilinç nasıl üretilir. Bizleri uzun ve rastgele bir mutasyon zincirinden kazara evrilmiş, düşünce balonlarına sahip et parçaları gibi değerlendiren dünya görüşünün bilinç üretiminin nasılı ile ilgili cevap bulabilmesi mümkün mü? Hadi buldu diyelim oradan üreteceği bilinç gerçekten bilinç olacak mıdır?
Peki duygular, “psikoloji biliminin atomu” o atomu parçalayabilecekler mi? Nasıl üretildiğini bulup, bir tutam seratonin, bir tutam endorfin, miskal miktarda dopamin ve oksitosin katıp mutlu robotlar yaptılar diyelim. Nerede ağlaması gerektiğini bilecekler mi? Bu arada bütün bu sayılanlar için hız kesmeden çalışıldığını da unutmamak lazım. Yeryüzünün varisi insan mıdır, tahtan indirilmek istenen yoksa bütün semavi dinlerin taptığı kadiri mutlak tanrı mı? İnsanı hedefe koymadıkları kesin, materyalist akıllarının bir hezeyanı olarak “et parçaları” güçlü olana tapınır nasılsa… Bir amaca bağlı olarak var olmayan bizler, bir anlamın peşinde koşamayacak kifayetsizler, sadece maddi zenginliğin tesadüfü birikiminden ibaret olanlar, bu tesadüfün şans oku tarafından seçilmemişlerin ölmesi, yaşayanlarında sürücü koltuğunda anlam değil maddi zenginliğin oturması gerekiyor.
Ah mutsuz muktedirler, nedir bu anlamsız debelenmenizin sebebi; mutsuzluğunuza bütün dünyayı ortak etme, ona tanıklık ettirme derdindesiniz değil mi? Bu da sizin lanetiniz kabul edin: Her şeyi bilme, bilip yok etme, her varlığın üstüne fiyat etiketi yapıştırma, sahip olma, sahip olduktan sonra değersizleştirip yok etme… Girdiğiniz fasit dairenin sonu var mı?
Anlam vermekte zorlandığınız bir şeyler oluyor Anadolu’m da değil mi? Büyük bir felaket yaşandı ve ardından her bir ferdinin yazılı bir talimatname ile hareket ediyor gibi görev tanzimleri yapıldı ve yaralar sarılmaya çalışıldı. “Barajlar patlatıldı”, “çadırlar satıldı”, “devlet yok edildi” durdurulamadı. Çok şaşırdınız değil mi? Mesela buradaki kolektif bilinç nasıldı, nasıl harekete geçti? Topyekûn aynı duyguyu yaşamaları ne demekti, temel motivasyonları neydi? Bu Anadolu matematiği, mutsuz muktedirler, iki artı iki her zaman dört etmez. Anadolu sürücü koltuğuna maddi zenginliği değil, kültürünü ve kültürünün içinde odacık odacık sarmaladığı anlam ve değerlerini oturtur. 06 Şubat’ta kolektif bilinç akılla kalbin aynı frekansta titrediği noktada yani gönülde kararları almış ve harekete geçmişti, değil mi ki bilinç entelektüel farkındalık kadar duygusal katılım yelpazesi de demekti. “Nöronların etkileşiminden daha fazlası” olmasaydı bilinç, sunulan verileri işlemiş olsaydı Anadolu, hiçbir şekilde yerinden kımıldamaz ve insanlık tarihine, bir “Çılgın Türk” hikâyesi daha yazmazdı. Çünkü oluşturulan verilerin tamamı toplumsal birlik ve bütünlüğü hedef alan ayrılıkçı verilerdi. İtirazınız var mı mutsuz muktedirler? Size göre orta dünyanın gelişmemişleri, sözde salgınlarınızla başa çıkarken de benzer bir çalışmayı kaleme almıştı. Girizgâhı “merhamet” olan, siz ölülerini almak için binlerce dolar isterken insanlarınızdan, o gelişmemişler bütün imkânlarını seferber etmişti her bir ferdi için. İşte o gün bütün gelişmişlik indekslerinizi çöpe atan bir metni yazıyordu tarihin kalemi; “İnsana faydası olmayan keşifler/buluşlar, maddi zenginlikler batı dünyasının amacı araçla karıştırmasının bir neticesi olarak insan türüne ve onu yaşatan evrene zarar vermiştir. Batılının tanrılaşma adına sergilediği bu mutsuz tutum, yaşanan bu paradigmatik aşırılık, başka kültürleri aşağılayan bu özde değersiz tavırlar, yolun sonuna geldiğinin işaret fişeği olarak algılanmalıydı ancak paradigmatik körlük buna engel olmuştur.” … Ve belki de sizin için gerçekten “tarihin sonudur”.
Neyse konuyu dağıtmadan yeniden gönlün harekete geçirdiği bilince ve duygulara dönelim: Biz ruhsuz bir makinede kendi başına duran, birbirinden kopuk parçalar değiliz; sonlu ve derinden bağlantılı canlı bir dünyada etkileşim içinde ve birbirine bağlı parçalarız. Sebepsiz dediğimiz, başkasına ait olduğunu bildiğimiz hüzünlerin içimizi yakması bundandır. Ve böylesi duyguların en iyi çözümü hızlıca aksiyon alıp yaralı parçayı eski haline getirmektir. Yani diğeri için yapılan aslında kendin ve kendinin de dâhil olduğu bütün için yapılmıştır, büyüklenme ve tepeden bakmayı gerektirmez mutsuz muktedirler. Bizim buralarda herkes bilir bunu: Sizin oralarda kaç tane akademik çalışma yapılması gerekir anlaşılması için, bir de beceriye dönüştürmek üzere eğitim seti oluşturmayı, yüksek bütçeli STK’larınızca finanse ettirmeyi de ihmal etmeyin. Bizler büyüleyici bir evrenin içinde sanatına ve sanatçıya teşekkür ederek yaşarken utanca boğulan, rasyonel bilincin varisleri değiliz, biz ebedi bir anlamın, ebedi yolcuğuna talip olanlarız. Yapılan yapanın yanına kar kalmadığı gibi mutlak bir karşılığının olduğuna inanlarız. O rasyonel bilinç ki hem kendine hem dünyasına yabancılaştırdı insanı…
Ve mutsuz muktediriler, biz zeki beyinlerle seven adanmış yürekleri buluşturabilecek yegâne coğrafyanın sakinleri olduğumuzun da farkındayız. Ve ayağa kalkar yeni düşler kurarız, kim demiş felaket diye o geleceğe kurulan altın köprüdür.