MAJÖR TELEVİZYON KANALLARININ YAYINCILIĞA ETKİLERİ VE GELECEĞİ?

Yeni Dünya düzeninde her şey de olduğu gibi, değerler, yargılar, alışkanlıkların yanı sıra pek çok konuda kural ve yöntemler ‘karar vericiler’ tarafından yeniden değerlendirilmeye alındı.

İlk bakışta geleneklerde dahil olmak üzere alışkanlıklar, sistemler ve tüm değerlerin değiştirilmesi elbette zor görünüyor. Fakat değişim günümüzde gerekli ve iyice lüzumlu hale geldi. Bunda teknolojinin hızı ve her geçen gün artan etkisi büyük rol oynuyor. Gelişmeler de bu gözlemi doğruluyor. Klasik medya bir süre daha önemini koruyacaktır. Buna karşın internetin ucuzlaması, erişim ve kullanımının artması sosyal medyanın yaygınlaşması yakın gelecekte bu alanlarda da değişimi tetikleyecek, özellikle geleneksel medyanın halihazırdaki yayın politikalarını yeniden gözden geçirmelerini zorunlu hale getirecektir.

Teknoloji gibi onu kullananlarda değişiyor. TV izleyicilerinin kültürel ve sosyal değerleri de değişim geçirmeye başladı, bunun yansımalarını yeni ve genç kuşaklarda görebiliyoruz artık.

Peki bu iyi mi? Elbette baktığınız yere göre farklılık gösterir. Değişim, bireysel ve toplumsal değerlere, adalet, paylaşım ve ahlak gibi olmazsa olmazlara zarar vermeyecek ve onları geliştirecekse büyük çoğunluk bunu destekleyecektir.

Toplumsal değerlerin oluşması, gelişmesi ya da bozulmasında teknoloji ve onun sağladığı mecraların rolü yadsınamaz. Bu noktada en büyük pay şüphesiz ki “Görüntülü Medya”nındır.  

Türkiye’de görüntülü medyanın lokomotifi olarak 6 ya da en çok 8 adet majör TV kanalını sayabiliriz. Diğer tüm platformlarda yayın yapan 400 civarındaki televizyon kanalları ise bu sıralamanın maalesef dışında kalmaktadır. Aynı durum nitelik ve nicelik olarak farklılık gösteren yaklaşık 700 adet ulusal, bölgesel ve yerel radyo kanalları için de geçerlidir...

Modern TV yayıncılığında kabul gören ve talep edilen çağdaş değerler; Kalite, Fayda ve Paylaşım olarak ortaya çıkmaktadır. İlk ikisi tartışılır olsa da üçüncüsü henüz gerçekleşememiştir. Bu durumun ise üç ayaklı masayı daha fazla ayakta tutamayacağı söylenebilir. Paydaşlar arasına izleyiciyi dahil etmeden radyo ve televizyonların yayınlarını sürdürmeleri mümkün olmayacaktır.

Halihazırda ortaya çıkan fotoğraf ve verilere göre internetin toplumun tüm katmanları tarafından yoğun şekilde kullanılmasının getirdiği alışkanlık ve olanaklar sosyal medyanın klasik medyanın önüne geçmesine şimdilik imkân vermiyor. Ancak yakın gelecekte tersi durum kaçınılmaz olacaktır.

Bunun işaretlerini, toplumda yaygınlaşan akıllı cihaz miktarı ve kullanım oranlarının çok yüksek olmasından anlayabiliriz. Bireyler bu cihazlar olmadan evden çıkmıyor, gün içinde onların ekranına bakmadan adeta zaman geçirmek istemiyor. Sürekli bağlı kalmak, sürekli kontrol etmek… Evet biraz çılgınlık gibi görünse de son durum bu!

Klasik TV kanallarına olan “düşkünlük’’ bazı ağdalı programlar (!) dışında git gide azalıyor. Çünkü bu tür programlar genç kuşakların ilgisini çekmiyor. Onlar, kısa, özet, yalın ve fayda etkisi yaratan ya da sağlayan programları tercih etmeye başladı. Günümüzde bireysellik nasıl vazgeçilmez bir hal aldıysa onun getirdiği faydacılık ve her türlü Hedonizm de gün be gün etkisini arttırıyor.

İzleyici açısından reklam gelir paylaşımının gerçekleşmemesi faydacılık olgusunu anlamsızlaştırıyor. Neticede kendisini müşteri olarak gören izleyici tercihini internet üzerinden iletilen kısmen interaktif yayınlardan yana kullanmaya başladı bile.

İzleyicinin takip etmeye çalıştığı programlara kısaca bir göz atarsak genç kuşakların neden ekranlardan uzaklaşmaya başladığını daha iyi anlayabiliriz. Eğitim seviyesi yükselen ve yabancı dile aşina izleyici ve dinleyiciler Türkiye’de benzeri bulunan yayınların yurt dışı örneklerini takip edebiliyorlar. Bu da yerli ve yabancı yayınlar arısındaki kalite farkını kolayca görmelerini sağlıyor. Bunların başında haber programları geliyor. Türkiye’de birbirine benzeyen haber programları neredeyse her kanalda yayınlanıyor. Bu programların basma kalıp ve sürekli tekrara düşen ve benzer tarzlara sahip olduğu gözlerden kaçmıyor.

Genç kuşaklarla birlikte büyük bir izleyici kitlesinin dijital medyayı yakından takip ettiğini doğrulayan diğer bir somut faktör ise reklam harcamalarının dağılımı… Türkiye’de üretilen toplam reklam büyüklüğünün her geçen gün klasik televizyonlardan, dijital mecralar lehine logaritmik artışı sektör araştırma raporlarında yer alıyor... Bu durum klasik medya için endişe verici bir hal almaya başladı.

Bu süreci yavaşlatmak adına RTÜK veya üniversitelerin ilgili bölümlerinin, yayın içerik kalitesini arttırmak, interaktif yayıncılığı teşvik etmek (HBBTV, İPTV ve benzer teknikler) için yayın kuruluşlarına tavsiyelerde bulunması faydalı olabilir.

Bu konuda regülasyon kurumu olan RTÜK’ün gerekli girişimlerde bulunması, radyo ve televizyon yayıncılığının geleceği ve yayınların içerik ve sunum kalitesinin yükseltilmesi için yayıcılarla birlikte çözümlerin konuşulacağı, izleyici ve dinleyicilerin de katılabileceği interaktif panel ve sempozyumlar düzenlemesi sektör için fayda sağlayabilir.

Majör televizyon kuruluşlarının klasik yayıncılıkla yapabileceği maalesef çok şey kalmadı. Yeni kuşakların bu konuda taviz vermediğini görüyoruz. Onlar, “Biz ekran karşısında oturup sizin hazırladıklarınızı izleriz” düşünce ve davranış modelini artık çok geride bıraktı. Onlar, gruplarını hatta yayın ağlarını ve kendi dünyalarını internette oluşturmaya başladılar.

Genç kuşakların nicelik, birliktelik ve yönelimleri elbette toplum bilimcileri, politikacılar ve siyasetçilerin ilgisini çekiyor. Bu grupları kazanmak ve etkilemek için türlü yöntem ve söylemler geliştiriyorlar. Yayıncılar da bu farklılaşma ve gelişmelere paralel olarak inovatif ve dinamo etkisi yaratacak yöntemleri zaman geçirmeden yayınlarında kullanmaya başlamalıdır.

Geleneksel yayıncıların bunu gördüklerini anlayabiliyoruz. Ancak interaktif olmayan yayınları nedeniyle bu gelişmeleri çaresiz izlemek zorunda kaldıklarını gözlemliyoruz. Bu sarmaldan tek çıkış yolunun yayın kuruluşlarının izleyici taleplerini dikkate alarak ve Gelir Paylaşımını önceleyecek yeni bir modele geçmeleri olabilir.  

Bunlara ilave olarak ister popüler ister mütevazı ölçekte olsun televizyon ve radyo kuruluşlarının izleyiciyi önemseyerek, onların talep ve isteklerine kulak vererek, kaliteli programları üreterek yayıncılığın gereğini yapacaklarını umuyoruz.

Sosyal medyanın, öneminin arttığı ve bazı programlarda aktif izleyici sayısının yüz binlere hatta milyonlara ulaştığı günümüzde klasik yayınlara olan ilgi azalıyor. İlgide azalmayı hızlandıran faktörlerden bir diğeri ise, klasik yayıncılıkta olmayan etkileşimli program ve yayınlardır. Çünkü teknoloji, genç kuşaklara coğrafi sınırların ötesine geçme imkanını sağlıyor. İzleyiciler interaktif yurtdışı yayınları türlü tekniklerle engellenemez şekilde artık takip edebiliyorlar. Her geçen gün teknolojiyle birlikte seçenekleri artan gençlerin klasik yayıncılıkta uzaklaşması ve sanal mecralarda kaybolmalarının önüne alınacak akılcı tedbirlerle geçebiliriz. Aksi halde haklı talepleri karşılanmayan özellikle genç izleyicilerin internet üzerinden iletilen ve taleplerini karşılayan diğer yayın mecralarına “göçünün” daha da artacağını söyleyebiliriz.