Metastaz Gerçek Oldu! Tedaviye olumlu cevap vermeyen enflasyon sorunu!

ICT Media Dergimizin Ekim-2021 sayısında yazdığım yazının başlığı” ERİYORUZZZZ!”du.

Enflasyon kanser ise, metastazı dolarizasyon!!!

Bir kısır döngüdür enflasyonla mücadelemiz!!!

Enflasyon bir ticari ahlak sorunudur.

Söz konusu yazımda enflasyonu, sebepleriyle beraber “ticari bir ahlak sorunu” olduğunu detaylıca açıklamıştım. Bugünü anlamak için ilgili yazımı tekrar okumanızı rica ediyorum. 2021’den bugüne enflasyon canavarı ve tetikçisi “dolarizasyon”da değişen bir şey yok. Halen fakirleşen-eriyen bir ülkeyiz.

2021’de dile getirdiğim sorunlar katlanarak büyüyor.

Enflasyon hastalığı ülke ekonomisinin tüm hücrelerine yayıldı maalesef. Enflasyonun goygoycuları arasına “dolardan” sonra “petrol”de girdi. Faiz tu kaka! Tamam da doların, petrolün arta kalır yanı kalmadı. Bir de üzerine Kahramanmaraş merkezli deprem vurdu. Eridikçe eridik. Güzel ülkem insanı için birçok şey hayal artık. İki oda bir sofa bir ev hayal, bir araba hayal, tatil mi dediniz? O da ne ki acep? kıvamındayız.

Tatil yapmayı, araba ve ev almayı geçtim. Ev kiralamak bile bir hayal artık. Asgari ücretin 11.400-TL olduğu, en düşük emekli maaşının 7.500-TL olduğu bu ülkede kira fiyatları 10.000-TL bandının üzerine çıkmış durumda. Her şeyi ama her şeyi devletimizden bekler olduk. İyi de devlet bir noktaya kadar müdahil olabilir ticaret yapanlara. Tüm ticari hayatı, kiralarda yaptığı sınırlama mevzuatı gibi kanunlarla mevzuatla yönetilecekse, liberal ekonominin ne anlamı kalır. O zaman kapatalım dükkânı her şeyi devlet çözsün. Demem o ki, her birey sorumludur bu enflasyondan. Onun için ticari bir ahlak sorunu diyorum. Bir küçük su alacaksın bakkaldan 6 lira. Damacana su 60 lira. Tatil beldelerinde 1 litrelik su 50 lira. Bir top dondurma 30 lira. 1 litrelik süt 30 lira. Vatandaş olarak itiraz ettiğinizde esnaf hemen dolar şu kadar oldu, benzin şu kadar oldu. Sattığımı aynı fiyattan yerine koyamıyorum… bla bla bla bla. Yok iktidar böyle yapmış, yok muhalefet böyle demiş vb. bla bla bla.

Sonuç: Zenginleşme yanılsamasıyla Fa-kir-le-şi-yo-ruz. Nokta.

Ev sahibi geçinemiyor aldığı kirayla. Kiracı kirayı ödeyemiyor aldığı maaşla. İşveren maaşı yükseltemiyor elde ettiği gelirle. İyi de kim kazanıyor o zaman? Almanı, İngilizi, Amerikalısı, Kanadalısı, İsviçrelisi kesin kazanıyor. Merkez Bankası rakamlarına göre 26 Temmuz itibariyle 1 EUR=29,9 TL; 1USD=27 TL. Yanlış Liralaşma Politikaları nedeniyle ülke dolarize olmuş durumda. Yani TL nakavt oldu. Ve yerdeyken bile yumruk yemeye devam ediyor. Türk Lirasının yabancı paralarla yaptığı bu dövüş “kör dövüşü”. Her atağında yumruk yiyip yere düşüyor maalesef. Çünkü güçlü değil. Acilen yapısal ve parasal önlemler hayata geçirilmeli. Vergi politikaları, üretim politikaları, gerçek anlamda tasarruf ve faizle ilgili çok ciddi keskin kararlar alınmalı.

Gerçek olan katma değerli ÜRETMİYORUZ. Ürettiğimizden fazla ve gereksiz şekilde TÜKETİYORUZ. Olmadan vermek Allah’a mahsus olduğu gibi, üretmeden tüketmekte herhalde bizim ülkemize mahsus bir şey!... Bu sosyolojik vakayı ülke politikası yaparak hızla tersine çevirmeliyiz. Şiarımız üreterek tüketmek olmalı.

Üretim modellemesinde G7 ligine çıkmalıyız. Gelişmelerden gördüğümüz Avrasya coğrafyasının “Çin Modeli” yolunda ilerlediği. Bilinçli ya da bilinçsiz şekilde 2000’li yılların Çin modeline doğru gidiliyor. Çin modeli ülkemizin yapısına uygun gelmez. Çin modelinde nüfusun küçük bir kısmı fevkinden fazla zenginleşirken, nüfusun büyük bir çoğunluğu sadece ucuz iş gücü olarak değerlendirilir. Bu durum Çin’i G7’nin üretim çöplüğüne çevirmiştir. Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkeler stratejik ve yüksek teknoloji ürünlerini kendi ülkelerinde üretmektedirler. Çin’e ise emek yoğun, alt seviye ürünler ürettirmekteler. Çin’in nüfusu 1,5 milyar. Türkiye nüfusu 85 milyon. Bizim emek gücümüz ancak bize yeter. Bu kaynağı çok dikkatli ve değerli alanlarda kullanmalıyız. Örneğin; Üniversiteden Ziraat Mühendisi olarak mezun olan bir gencimizi “güvenlik görevlisi” ya da tekstil fabrikasında vasıfsız işçi yapmamalıyız. Asli işini yapmalı. Yani insan kaynağı planımızı doğru dürüst yapıp, Avrupa’nın emek-yoğun işleri yerine katma değerli yüksek teknoloji işlerine talip olmalıyız.

Tüm bu perspektif için, hükümetin Ekim-23’te yayınlanması beklenen Orta Vadeli Plan (OVP) çok önemli hale gelmektedir.

Eski OVP planlarındaki o süslü sözler yerine reel, ayağı yere basan ve mutlaka sonucu hedefleyen bir plan görmek istiyoruz.

Tekrar zengin ve müreffeh bir ülke olmamız dileğiyle.