ULAKBİM 1996 yılında TÜBİTAK'a bağlı bir enstitü olarak kuruldu. Amacı Türkiye’deki tüm akademik kurumları birbirine ve küresel araştırma ağlarına bağlayacak bir Ulusal Akademik Ağ olmasıydı. Aynı zamanda araştırmacıların Ar-Ge yapmak için kullanmaları da söz konusu olacaktı.
Günümüzde Ulusal Akademik Ağ (ULAKNET) vasıtasıyla Türkiye'deki tüm üniversiteler ile bunların fakülte ve diğer alt birimleri, TÜBİTAK birimleri, Askeri Okullar, Harp Akademileri ve Polis Akademisi, Türk Tarih Kurumu, Milli Kütüphane, YÖK, ÖSYM, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Ar-Ge birimlerinden oluşan toplam 176 birime ücretsiz hizmet sağlanmaktadır. Bu ağdan yaklaşık 111.000 öğretim görevlisi, araştırmacı ve 2 milyon 500 binin üzerinde üniversite öğrencisi yararlanmaktadır. Söz konusu sistem, Türkiye'deki tüm akademik kurumları birbirine bağladığı gibi küresel araştırma ağlarına bağlanarak Ulusal Akademik Ağ alt yapısını işletmekte ve bu ağ üzerinden yeni ağ servisleri sunarak, bir yandan ağ için araştırma geliştirme yapmakta, diğer yandan araştırmacıların ağı Ar-Ge yapmak için kullanmalarını sağlamaktadır. Projeye göre ayrıca, Türkiye'deki en zengin bilimsel basılı ve elektronik bilgi kaynaklarına sahip olan Cahit Arf Bilgi Merkezi aracılığı ile ülke çapında yaygın bilgi ve belge erişim hizmetleri de sunulacaktı.
Bu ağın kurulması ihalesini NETAŞ olarak biz aldık. O zamanki direktörümüz olan Refik Bey İstanbul’a çağırdı ve bu ağı kurup kuramayacağımı sordu. Ben de kurabileceğimi söyledim. Odasından ayrılırken “Bak Zuhuri oradakiler diğer kurumlar gibi değil, konu hakkında bilgi sahibi olduklarını unutma!” diyerek uyarısını da yaptı. O dönemde TUBİTAK’ın başında Tosun Terzioğlu vardı. YÖK’ün ULAKBİM binasında da bir odası vardı. Proje başında kısa bir görüşme yaptık ve sonrasında beni ULAKBİM’deki teknik arkadaşlarla tanıştırdı. Ben de kendisine kısaca projeyi nasıl gerçekleştireceğimizi anlattım.
Ekipte Tural (Kaptan) kardeşi Neşe ve bir de daha sonra ABD’ye giden ağabeyleri ile Serkan (Orçan) beyler ve ismini şimdi hatırlayamadığım bir iki arkadaş daha vardı. Sistemi kurduk ancak bir sorun daha vardı.
NMS (Ağ Yönetim Sistemi) için kullanılan Workstation üzerinden bağlantıyı bir türlü kuramadık. Ben daha önce NMS bağlantısını X.25 protokolü üzerinden sağlıyordum. Bu kez Frame Relay bağlantısı üzerinden kurmaya çalıştık. ULAKBİM ekibinden Tural Bey ile uzun denemelerden sonra Frame Relay konfigürasyonunda zaman parametresinin de senkronize edilmesi gerektiğinin farkına vardık. Nihayet sistemi çalıştırdık. Direktörümüz Refik Beyin uyarısının boşuna olmadığını anlamış olduk
Sistemi tam teslim edeceğimiz sırada yeni bir talep daha geldi. ÖSYM, Enstitü’ye başvurarak o yıl (1997) üniversite sonuçlarını internet üzerinden açıklamaya karar vermiş. NETAŞ’daki proje ekibi hızla konfigürasyonu güncelledi ve bir Node’da ÖSYM Seçme Binasına kurmaya karar verildi. Ufak bir güvenlik soruşturması sonrası kilitli kapılar ardındaki ÖSYM’nin bu salonuna sistemi kısa sürede kurduk. İlk etap da erişim için 150MB bir hat talep edildi. Bunun da tanımlamasını yaptıktan sonra ilgili operatörden hat kiralandı. Biraz samimiyetimiz artınca soru kitapçıklarının basıldığı matbaayı da gördük. Çalışanlar sınav dönemi ve öncesindeki kapalı kaldıkları süreyi bize anlatmışlardı.
1997 yılından tam 15 yıl sonra TTNET’de çalışırken yine ULAKNET’in 10GB ağ bağlantısı için bir ihaleye daha girdik. Rakip firmalardan kıl payı denilebilecek miktarda düşük bir fiyat vererek ihaleyi aldık. Bu ihale bizim için çok önemliydi. Genel Müdür yardımcımız beni tebrik ettikten sonra ufak da bir kutlama düzenledi.
Bağlantıyı rakip firmadan hattımıza geçirmemize bir hafta kala ULAKNET müdürü beni aradı. “Zuhuri Bey sizi elemek zorunda kalacağız” dedi. “Neden?” diye sorma gereği hissettim. “Belgelerinizin birisinin aslı yok fotokopisini vermişsiniz’’ deyince kendisine “Bakın biz sizin evrak bölümüne sorduk eksik belgemiz var mı diye, kaldı ki neden bunu zamanında belirtmediniz, zaten aslı bizde vardı” dedim. Ama karşı tarafı ikna edemedim. Kutlama yapan Genel Müdür yardımcımıza nasıl izah edeceğim diye düşünürken, o beni aradı. Ve durumu öğrenmiş. Ben henüz daha bir şey söylemeden “Zuhuri boşuna üzülme, onlar zaten rakip firmaya vermeye niyetliymiş” deyince bir hayli rahatlamıştım.