ULUSLARARASI DİPLOMASİDE YAPAY ZEKÂ KULLANILABİLİR Mİ?

 

Zekâ denildiğinde anladığımız şey, zihnimizi kullanarak öğrenme, öğrendiklerimizden yararlanma ve en önemlisi yeni durumlara uyum sağlayabilme, gerektiğinde çözüm üretebilme yetisidir. Bu yetiyi işlevsel kılabilmek için algılama, algıladıklarımızı belleğimize yerleştirme, oradayken çözümleyebilme (analiz etme-düşünme), akıl yürütme, karar verme ve en sonunda öğrenme becerisine sahip olduğumuzu biliyoruz. Zekâ, canlılardaki doğal sinir sisteminin bir başarımıdır (performans). Zekâmızı ister istemez hep bir amaç için kullanırız. Oldukça karmaşık işlemlerin bütününü anlatan zekâ sözcüğünün kökeni kolayca anlaşılacağı üzere Arapçadan gelmektedir.

Kısa bir paragrafta tanımlamaya çalıştığımız zekânın canlılar dışındaki nesneler, örneğin makineler tarafından da taklit edilip edilemeyeceği konusu 20. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinden bu yana bilim adamlarının yanı sıra, yazarlar, film yapımcıları, hatta istihbarat örgütlerinin hep gündemini işgal etti. Çağdaş bilim-kurgu edebiyatının öncülerinden ve robot sözcüğünü ilk kullanan kişi olan Çek yazar Karel Čapek 1920’li yıllarda yazıp sahneye koyduğu R.U.R. (Rosumovi Umělí Roboti-Rusomov’un Akıllı Robotları) adlı eserinde yapay zekâya sahip robotların insan zekâsına gerek kalmadan kendi zihinlerini kullanarak hizmet edebileceklerini anlatmaya çalışıyordu. Daha doğrusu, Yapay Zekâ’nın mümkün olabileceği savını ortaya ilk o attı.

Aradan geçen yüzyılı aşkın süre içersinde bilim ve teknolojideki ilerlemelerin Karel Čapek’in düşlerini gerçeğe dönüştürme fırsatı verdiğine tanık oluyoruz. Tanınmış Yapay Zekâ şirketi Deep Mind’ın kurucularından Mustafa Süleyman söz konusu şaşırtıcı ilerlemeyi geçen ay çıkan ‘Yaklaşan Dalga’ (The Coming Wave) adlı kitabında şöyle tanımlıyor:

“Yapay Zekâ modellemelerinde kullanılan hesaplama gücü son on yılda on kat arttı. On kat artma hızı bundan böyle her iki yılda bir gerçekleşecek.”

Mustafa Süleyman’ın kitabında yer verdiği bu değerli uzgörü Yapay Zekâ’nın kapsitesini belirleyen bileşenlerdeki baş döndürücü gelişmelere dayanıyor. Yapay Zekâ için gerekli olan işlemciler artık tek çipsete sığdırılmış 100 milyar transistörün aynı anda çalıştırılmasıyla hesaplama yapıyor. Yakın bir tarihte, kuantum bilgisayarlar teknoloji mağazalarının raflarında yerini aldığında işlemci gücünün kat-be-kat artacağını düşünün.

Aynı biçimde büyüyen bir başka teknolojinin de yine transistörlerin küçülmesi ile doğru orantılı olduğunu görüyoruz. Şimdilerde kuramsal da olsa; 5 nanometreye kadar küçülen transistörler bellek kapasitelerini sonsuza doğru büyütüyor. 70 yıldır yarı iletken üretiminde kullanılan silikonun yeni kimyasal buluşlarla yerini alacak olan grafen ve molibdenum disülfat gibi maddeler sayesinde transistörlerin boyu 1-2 nanometreye (elektron bulutu da hesaba katıldığında; bir atomun çapının 1/10’u) kadar inecek ve enerji tüketimleri geometrik oranlarda düşecek.

Yalnızca transistörler değil, kameralar, sensörler de hem fark edilemeyecek kadar küçülecek hem hassasiyetleri olağanüstü artacak. Sonuçta, insan belleği ile kıyaslandığında, dijital beyinler sınırsız denilebilecek büyüklükteki veriyi alıp, çözümleyip, akıl yürüterek karar verebilecekler. Belleklerindeki işlenmemiş veriyi ve işlenmiş bilgiyi (öğrendiklerini) sonsuza kadar unutmayacaklar ve tüm bu işlemleri insan zihninden çok daha hızlı yapabilecekler.

Önceleri otonom hareketleri yapabilme becerisiyle kısıtlı olan Yapay Zekâ becerileri şimdilerde yazılanları anlıyor, duyduklarına anlamlı yanıtlar veriyor, gördüklerini yorumluyor. Hatta temas ettiği yüzeylerin sert-yumuşak, pürüzlü-pürüzsüz, sıvı-katı, sıcak-soğuk, ıslak-kuru olduğunu saptayabiliyor. Renkleri en küçük piksellere kadar ayırt edebiliyor. Özellikle ChatGPT-4 ve benzerleriyle birlikte günlük yaşantımızda bilgisayarlarımıza, cep telefonlarımıza giren Yapay Zekâ toplumsal değişim yollarının taşlarını döşüyor. Önümüzdeki on yıl içerisinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Buna uluslararası diplomasi de dahil.

Uluslararası diplomasi denilince, ülkeler arasındaki ilişkiler ve müzakerelerin tümünü anlıyoruz. O halde uluslararası ilişkiler ya da müzakerelerin neresinde Yapay Zekâ’dan yararlanabiliriz?

Kuşkusuz, veri çözümlemesinde (analiz) ve yorumlamada kullanışlı bir sistem olacaktır. Belirli diplomatik görevlerin yerine getirilmesi de Yapay Zekâ’nın sorumluluğuna bırakılabilir. İşin bu boyutuyla üniversitelerin siyasal bilgiler bölümlerinde okuyan öğrenciler ile onların hocaları olan akademisyenler ve mezun olup, işe başlamış diplomatlar Yapay Zekâ ile diplomasinin kesiştiği alanları ve bu alanlarda yürütülebilecek uluslararası ilişkileri gözden kaçırmamalılar. Uluslararası ilişkilerde ve müzakerelerde Yapay Zekâ kullanıldığında ülkelerin birbirleriyle iletişiminde, karar alma mekanizmalarında, etkinliğin artırılmasında gözle görülür iyileşmeler olabilecektir.

Yapay Zekâ’nın gereksinim duyduğu büyük veri çeşitli kaynaklardan anında sağlanabilirse, diplomatların katıldıkları müzakerelerde elleri çok güçlenecektir. Çünkü muhatap alınan ülkelerin hangi konularda, hangi tutumlara karşı nasıl tepki vereceklerini önceden kestirmek mümkün olacaktır. Önceden kestirim yapılabilecek şeyler yalnızca davranışsal beklentilerle de sınırlı kalmaz. Verilecek yanıtların gerçek olup olmadığı, dolayısıyla müzakere sırasında doğru yanıtların alınıp alınmadığı konusunda kanaat oluşturulabilir. En az bu iki yararlı uygulama kadar, bir başkası, yabancı dillerde konuşulanları tam olarak anlama ve söylenecek şeyleri gerek semantik gerekse sintaktik olarak en doğru biçimde ifade edebilme konusunda Yapay Zekâ’ya dayalı dijital çevirmen uygulamaları olacaktır.

Yapay Zekâ’nın uluslararası diplomaside oldukça işe yarayacağı düşünülen alanlardan birisi kamuoyu duyarlığı hakkında fikir edinmek amacıyla sosyal medyadan edinilen verilerin günü gününe çözümlenmesidir. Bu sayede, müzakerelere katılacak diplomatlar daha baştan yabancı bir ülkenin vatandaşlarının beklentilerini, kaygılarını, isteklerini, olası tepkilerini önceden anlayabilir ve sorunlara nasıl yaklaşacakları konusunda fikir sahibi olabilirler. Sonuç olarak, söz konusu muhatap ülkelerin vatandaşları tarafından kabul görme olasılığı yüksek söylemler ve eylemler geliştirebilirler.

Hemen hemen her kurumda Yapay Zekâ’dan sıklıkla yararlanılan alanlar, toplantıların planlanması, belgelerin sınıflandırılması ve arşivlenmesi, lojistik ile ilgili işlemlerin koordinasyonu gibi günlük rutin işleri de kapsar. Diplomasi ile ilgili çalışmalarda da bu alanlarda kolaylıkla Yapay Zekâ kullanılabilir. Diğer bir deyişle, adı geçen işler otomatikleştirilir. Diplomatlara daha önemli başka konulara odaklanmak üzere daha fazla zaman kalır.

Bilindiği gibi müzakereler her zaman iş birliklerini, iyi komşuluk ilişkilerini daha da geliştirmek için bahar havasında yapılmıyor. Zaman zaman ülkeler arasında çıkan krizler diplomatlarca sonuna dek önce masada çözülmeye çalışılıyor. Böyle durumlarda çatışmaların derinleşmemesi, yeni uzlaşmazlıkların ortaya çıkmaması için bunların olasılıkları, onlarla ilgili muhtemel talepler, müzakerelere katılacakların mizaçları, son zamanlardaki ruh halleri ve daha pek çok ön bilgi Yapay Zekâ sayesinde ayrıntılarıyla elde edilebilir. O durumda, sorunlar büyümeden ve çözümsüzlüğe doğru gitmeden önlenebilir ya da en azından hafifletilebilir.

Yapay Zekâ’nın uluslararası diplomaside kullanıldığında verimi artırma, doğru kararlar alma, karmaşık sorunları büyümeden çözme, rutin işleri üstesinden gelme gibi sayısız yararı olduğunu söyledik. Ancak her şey nerede yararlı olacağından ibaret değil. Kimi riskler ve zorlukları da beraberinde getirdiğini söylemek zorundayız.

Yapay Zekâ’nın belki de en zararlı olabileceği hususların başında makine önyargısı olabilmektedir. Söz konusu önyargı toplanan verilerin yetersizliği ya da içeriğinin yanlış yorumlanmasından kaynaklanabilmektedir. Daha da ilerisi; veriler ön yargılıysa, Yapay Zekâ’nın eğitim sırasında kullandığı verilere dayalı algoritmalarla vereceği kararlar da ister istemez önyargılı olabilmektedir. Böyle durumlarda hiç yoktan uluslararası kriz çıkma potansiyeli oluşabilmektedir.

Yapay Zekâ kullanıldığında önyargı kadar zararlı olabilecek bir başka olumsuz durum ise ülkenin geleneksel dışişleri diplomasisine aykırı çıktılarla süreçlerin çıkmaza sürüklenme olasılığıdır. Çünkü, başından beri, uluslararası diplomasi insan ilişkileri ile yürütüldüğü için insana özel muhakeme becerileri ve sezgiler işlerin dikkatli olduğu kadar yavaş, özenli ve dikkatli yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Diplomatik münasebetlerde insan dışlanamayacağına göre, insana mahsus bu özelliklerin korunması gerekir. Her şeyi otomatikleştirmeye çalışırken, etkileşimin ve iletişimin azaltıldığı süreçlerde telafisi kolay olmayacak sonuçlara gidilebilir. Bu da onarılması yıllar alacak zorlukta hasarların ortaya çıkmasına neden olur.

Uluslararası diplomasi de Yapay Zekâ’yı karşı taraf kullandığında, ondan kötü niyet ya da etik dışı amaçlar için yararlanma olasılığını da hesaba katmak gerekir. Örneğin müzakerelerden önce, müzakereler sırasında ya da müzakereler sonrasında kamuoyunda algı operasyonları, dezenformasyon girişimleri, korkutma, sindirme, öfke, nefret uyandırma manipülasyonları müzakerelerin seyrini ve sonuçlarını değiştirebilir. Müzakerenin taraflarının tamamı Yapay Zekâ kullanmış olsa dahi, daha gelişmiş Yapay Zekâ kullanan ülkeler orantısız avantajlar elde edebilirler.

Her konuda olduğu gibi uluslararası diplomaside de Yapay Zekâ kullanmanın kaçınılmaz olduğunu yazının başında söylemiştik. Sonunda da bu düşünceyi sürdürmekle birlikte, devletlerin Yapay Zekâ ile gelecek riskleri dikkatle değerlendirmeleri ve olabildiğince evrensel normlar içerisinde kullanılması yönünde ortak bir anlayış ve çalışmayı desteklemeleri tüm dünyanın geleceğinde kesintisiz barışın tesisi için mutlaka gereklidir.