Ekim sayısında kaleme aldığım “Cumhuriyetin 100. Yılında “Milli Egemenlik”ten “Dijital Egemenliğe”başlıklı yazımda dijital bağımsızlığımız için, radikal kararların alınması ve bir zihniyet değişikliğine gidilmesi gerektiğini belirtmiştim. Tam da bu yazı sıcaklığını korurken İsrail-Hamas çatışması, Gazze’de yaşanan insanlık dramına karşı ABD ve İsrail’in dünya kamuoyunu algı yönetimiyle manipüle etme gayretleri gündeme düştü. Tüm bunlar “dijital altyapı” üzerine inşa edilen sistemlerle servis edildi ve halen de bu servis devam ediyor. Dünyaya korkunç bir bilgi kirliliği ve kötülük yayılıyor.
Olayları izlerken “Ey dijital sen nelere kadirsin?” demek istiyor insan.
İsaril-Hamas çatışmaları başladıktan sonra Dünya adeta George Orwell’in 1984 kitabındaki iklime döndü.
Gerçek başka, bizlere izletilen başka! Tarihi yaşayanlar insanlar, yazan ise dijitalizm maalesef.
İsrail bir hastaneyi vuruyor. Füze saldırısında aralarında çocuklarında bulunduğu 471 sivil insan can veriyor.
“İsrail biz yapmadık, HAMAS kendi vurdu” diyerek olayı maniple etmeye çalışıyor. Bunun için de dijital bilgisini konuşturuyor. Gerçek görüntüleri bilgisayar marifetiyle kırpıyor, değiştiriyor, üzerinde oynama yaptığı görüntüleri kendisini aklayacak hale getirdikten sonra da dünya kamuoyunun önüne delil olarak koyuyor. Konuyla ilgili T.C. İletişim Başkanlığının Dezenformasyon Bülteni’nin 95. Sayısında detaylı bir inceleme yer alıyor. Söz konusu incelemede neyin, neden ve nasıl yapıldığı, sosyal medyanın nasıl kullanıldığı ayrıntılı olarak gözler önüne seriliyor.
Sahada olanların sanal alemde bambaşka şekilde servis edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Bunların hepsi de dijitalizmin marifeti. Dijitalin hâkim olduğu, yapay zekanın yönettiği günümüz dünyasında insanlar gerçeğe ya da “organik gerçeğe” artık ulaşamayacaklar maalesef.
Eskiden gıdanın organik olanını arayıp bulmak isterdik. Kimyasal katılmamış olsun, GDO’lu olmasın diye uğraşırdık. Şimdilerde bırakın organik gıdayı, “organik gerçeğe” de ulaşamıyoruz. Raflar “genetiğiyle oynanmış gerçek” ile dolu. İşin garibi bu ürünlerin alıcısı da çok! Çünkü servis edildiği ambalajlar çok çekici. “Zehri altın tas içinde sunarlar, balı da suç ortağı yaparlar” demiş büyüklerimiz. Deepfake zehir ise, medya da bu işin balıdır.
Dijital aleme baktığımızda ana oyuncuların tamamı ABD menşeili. Bu firmalar ürünlerini önce bedava kullandırıyor, sizi alıştırıyor. Pazarcılar gibi: Gel gel yapıyorlar. Ürünlerin tadını aldıktan sonra alışkanlık başlıyor. Bu alışkanlık davranışlarınızı, davranışlarınız karakterinizi etkiliyor. Karakteriniz kaderiniz oluveriyor. Siz bunun farkında bile değilsiniz. Cep telefonu bunun en basit örneği... Bir ailede akşam aile bireyleri eve geldiklerinde yemek yeniyor ve herkes kendi dünyasına yani cep telefonuna dönüyor. Evde kimse kimseyle iletişim kurmuyor. Çocuk annesinden bir şey isteyecekse odasından dahi çıkmadan whatsap uygulaması üzerinden istiyor. Anne baba ise twitter, facebook, youtube ve benzeri uygulamalarda geziniyor. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte önce bireylerin geleneksel davranış modelleri değişti. Sonra aile yapısının karekteristiği... Çekirdek aile dediğimiz kavramın içi boşaltılmış oldu.
Silah icat olunca mertlik bozulmaya başlasa da esas bozulma internetin icadıyla oldu. Sanalizm realizmin önüne geçti. Bu gidişle ilerde organik insan dahi bulamayabiliriz. Hollywood filmleri gerçek olacak galiba! Gelecek çağlarda seçilmişlerin dünyasında insanlar birer piyon olacak. İsrail-Hamas çatışmalarında Filistin’deki sivillere yönelik zalimlik karşısında batılı devletlerin manipülasyonu bu çalışmanın bir meyvesi. Herkesin gözü önünde binlerce masum öldürülürken, dünyanın tepkisizliği beyinlerin uyuşturulduğu, insanlar için Matrix filmindeki gibi bir sanal dünya yolculuğunun başladığının adeta bir göstergesi.
İnsanlık gözümüzün önünde ölüyor. İnsanlığı koruma altına almak için; bilimde ve her alanda “insani ve etik değerlerin değişmezliğinin” sağlanması gerekiyor. Bunun için “yapay zekâ” etik kuralları büyük önem taşıyor. Yapay zekâ etik kuralları doğru yazılmazsa insanlık için tehlike çanları çalmaya başlayacaktır. İnsani etik değerler her alanda değişemez ana veri kabul edilmelidir.
Hegamonist devletlerin çıktılarının dünya geneli için ana veri kabul edilerek dikte edilmesinden vazgeçilmeli ve Birleşmiş Milletler Örgütü ve bağlı kuruluşlarının temel yasaları revize edilerek, “insani etik değerler” yeniden derç edilmeli ve bunların uygulanması sağlanmalıdır. Hukuk herkes için aynı şekilde uygulandığında adalet olacaktır.