OLAĞANÜSTÜ DURUMLAR, DEPREM VE ENFLASYON KORELASYONU VE HATALI POLİTİKALAR ZİNCİRİ

 

Mevcut durumu eleştirmek bize sağlıklı sonuçlar vermez. Aynı zamanda çözüm önerilerini de söylememiz lazım. Yazılarımda genellikle bunu yapmaya çalışıyorum. 2023 yılında kaleme aldığım DEPREM BÖLGESİNDE “SÜRELİ DEVLETÇİ POLİTİKAYA” GEÇİŞ” (Nisan), “DEMOKRASİ ŞENLİĞİ ve DEPREM ÜZERİNE” (Mayıs), “SEÇİM EKONOMİSİ Mİ, GEÇİM EKONOMİSİ Mİ?” (Haziran), “METASTAZ GERÇEK OLDU! TEDAVİYE OLUMLU CEVAP VERMEYEN ENFLASYON SORUNU!” (Ağustos) ve “İSTİKRARIMIZ İSTİKRARSIZLIĞIMIZ’DAN GELİR!” (Aralık) başlıklı yazıları hazırlarken de temel hedefim buydu. Makus talihini yenme yolunda gayret gösteren ülkemizdeki mevcut durumu ortaya koymak ve karar vericilere yeni çözüm önerileri sunmak!

Ülkemiz, bulunduğu coğrafi konum gereği hep olağanüstü durumlar yaşamaktadır. Adeta 7/24 huzur bulamayan, sınırlarının dışı ateş çemberi olan bir ülkedir. İçerde ise 6 Şubat 2023’te ülkemizin 10 ilini yıkan depremden sonra şimdi de bir enflasyon depremi yaşanmaktadır. Bölgemizdeki ateş, bizim tek başımıza söndürebileceğimiz bir ateş değildir. Yangına körükle gitmek o ateşin üzerimize de sıçramasına neden olacaktır. Omurgalı bir yurtta sulh-cihanda sulh politikası bölgemizdeki ateşin ülkemize sıçrama ihtimalini engelleyecektir.

Ülkemiz içindeki maddi ve manevi depremleri çözmek ise bizim elimizdedir. Evimizin içindeki deprem ateşlerini 85 milyon vatandaşıyla birlikte Devletimiz söndürebilir.

6 Şubat depreminden sonra Nisan sayısında bu sayfalarda deprem sorunsalı, kentsel dönüşüm, depreme dayanıklı kentler inşası ve ekonomik kalkınma önerilerinde bulunmuştum.

6 Şubat depremi sonrası akıllara “Beklenen Büyük İstanbul Depremi-BBİD” geldi. Hükümet Kahramanmaraş depremini de dikkate alarak “kentsel dönüşüm” yasasını çıkardı. Bazı maddeleri etki-tepki yasasına benziyor. Sonuç ve uygulamaları açısından ekonomik realite ve saha gerçeklerini karşılamayan bir yasa. Çözülen en önemli sorun, kat maliklerinde aranan üçte iki çoğunluk maddesinin değiştirilerek salt çoğunluk şartının getirilmesi oldu. Diğer önemli madde ise “rezerv alan” yetki ve sorumluluğunda icracı bakanlığa tanınan olağanüstü yetkiler.

Peki bu kanun her şeyi çözecek mi derseniz kesinlikle hayır derim. Çünkü yeni yeni sorunlar ortaya çıkaracaktır. Bu konu başka bir yazı konusu.

Kentsel dönüşümde “yarısı bizden” kampanyası başlatıldı. İstanbul’da veya diğer büyükşehirlerde evini kentsel dönüşüme sokmak isteyen hak sahiplerine verilecek devlet hibesi 750.000 TL. Diğer yarısı ise kredi olarak verilecek.

Maddi durumu olmayan bir konut sahibine işin özünde deniyor ki; 1,5 Milyon TL’ye konutunu yenile. Bu rakamlarla, mevcut ekonomik politikalarla mümkün mü? Tabii ki hayır. İnşaat Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası’nın yayınladığı 1 Ekim-31 Aralık 2023 arası birim maliyet cetveline göre Apartman Tipi Konut metrekare maliyeti 20.850-TL/m2.[1]

Yani 100 metrekare bir konutun maliyeti 2.085.000 TL. ve maliyetler enflasyon denen hastalıkla her ay istikrarlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Kaldı ki enflasyon birim maliyeti arttırıyor, birim maliyet enflasyonu arttırıyor. Tam bir kısır döngü. İnşaat talebi arttıkça enflasyon artmaya devam ediyor. Enflasyon arttıkça inşaat maliyetlerini arttırıyor.

Kentsel dönüşüm işleri 31 Mart yerel seçim sonrası hızla çoğalacak. Bu durum, frenlemeye çalıştığımız enflasyonu beklenenden daha da çok tetikleyecek. Bir yanımızı düzeltelim derken diğer yanımız bozulacak. Gelecek nesillere çok büyük borçlar kalacak. Bir de beton ekonomisi kalacak. Oysa hedefimiz teknolojinin ana başat olduğu, soft-yeşil ekonomi.

Depremin artçı etkileri enflasyon olarak çok güçlü gelecek maalesef. Bu bugünden görülmektedir. Ama neden önleyici yapısal politik tedbir alınmaz?

Bir yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı ve TCMB enflasyonu frenleyebilmek ve kontrol altına almak için politikalar geliştirirken diğer yandan farklı bakanlıklar enflasyonu patlatacak politikalar geliştiriyor. Kanaatimce eşgüdüm ve denge kâğıt üzerinde aranıyor. Dostlar alışverişte görsün kıvamında.

Bu politikalar uygulandığında olan dar gelirliye, depremzedeye ve sonrasında tüm toplum kesimlerine olacak. Bu filmi daha önce izlemiştik. Pandemi sonrası sokağa çıkma yasağı kaldırıldığında uygulanan genişlemeci politikalarda yaşamıştık. Taşıt ve konut faizleri düşürülerek tüketim odaklı genişlemeci politikalar akabinde “heteretodoks” “liralaşma” politikaları uygulanmıştı. Ve sonuçları ülkemiz için çok ağır oldu. 20 yıllık kazanımlar bir çırpıda yok olurken politika faizi 20 yıl öncesindeki %47’lere dayandı. Kasım ayı resmi enflasyonu %62 olarak gerçekleşti. Enflasyon oranı faizlerin arttırılmasına, yeni mali ve parasal politikalar uygulanmasına rağmen düşMEmektedir. Kemikleşmiştir. Bile bile aynı sonucu alacağımız ekonomi politikalarını neden uyguluyoruz?

Olağanüstü durumlarda olağanüstü politik çözümler geliştirmeliyiz. Liderlik bunu gerektirir. Bu çözümler istişare kültürüyle alınmalıdır. Eğer depremi bu coğrafyanın değişmez bir verisi-girdisi olarak alıyorsak, çözümler de buna göre oluşturulmalı, ekonomik faaliyetler bu girdiye göre şekillendirilmelidir. Kentsel dönüşüm yapılacaksa bu enflasyonu tetikleyecek şekilde yapılmamalıdır. 2024’teki filmi şimdiden görmemek ya işi bilmemek ya da başka bir şeydir!...

Kentsel dönüşüm kapsamında İstanbul’da 400.000 yeni konut inşasına başlanacak. Deprem bölgesinde yaklaşık 1.000.000 konut yapımı devam ediyor. İstanbul’da 400 bin konut haricinde mevcutta yaklaşık 600 bin işyeri ve konutun kentsel dönüşüme girmesi gerektiği ifade ediliyor. Ülke ekonomisi açısından devasa rakamlardır.

Ülke genelinde yaklaşık 2 milyon konut inşa edilecek. 100 m2’lik bir konutun Aralık-23 inşaat maliyeti 2 Milyon TL.[2] 4.000.000.000.000-TL Yazıyla DÖRT Trilyon TL. Rakamı anlayabilmek için 2024 Bütçe Kanununa bakmak lazım. TBMM’de kanunlaşan, 2024 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nde giderlerin 11 trilyon ve bütçe gelirlerinin 8 trilyon TL olduğu görülmektedir. Yani 8 Trilyon liralık bütçe gelirlerinin yarısı demek bu maliyet. Bütçede deprem için ayrılan kaynak 1 Trilyon liradır.

Mevcut ekonomik politika uygulanırsa İstanbul’da oluşacak enflasyonu hayal edemezsiniz. Çünkü inşaat dediniz mi yanına 250 adet sektörü de eklemeniz gerekir. Böyle bir zincir reaksiyonda 1 liralık bir çivi inşaat alanında 100 TL’ye çakılır. İstanbul İnşaatçılar Derneği'nin (İNDER) araştırmasına göre, inşaat sektörü, malzeme sanayisinden mimarlığa, mühendislikten teknik müşavirliğe kadar birçok alanı içinde barındırıyor. İnşaat, demir, alçı, elektrik malzemesi, trafo, kombi, perde, mobilya, cam, parke, plastik boru, çivi, boya gibi 250 civarında yan sektörü doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiriyor. Sektörün 2022 yılında yan sektörlerle birlikte GSYH'deki payı yüzde 35.[3]

Kentsel Dönüşüm yapılmalı mı? Evet. Mevcut ekonomik politika ve mevzuatla mı yapılmalı? Hayır. Mevcutla yapılırsa ekonominin göbeğine “bombayı” koymuş olursunuz.

Hal böyle iken Deprem-Enflasyon korelasyonunun kırılması gerekir. Nasıl mı? ICT MEDIA’nın Nisan 2023 sayısında DEPREM BÖLGESİNDE “SÜRELİ DEVLETÇİ POLİTİKAYA” GEÇİŞ başlıklı yazımda çözüm ve bir model önermiştim.

Yukardaki rakamlar da gösteriyor ki; hükümetin öngördüğü enflasyon azaltıcı klasik parasal politik önlemlerle bu sorunsal çözülemeyecek. Ülke ekonomisinin düzelmesi için ilaç olarak verilen para politikası, çoklu organ yetmezliğine yol açacak. Heteredokstan kaçalım derken, yangını söndüremiyoruz. Çünkü uygulamaya konan politikalar uluslararası para merkezlerinin arzuladığı politikalardan oluşmakta ve ülke gerçeklerinden uzak. 2024 bütçe kanunu ve yanlış planlanan kentsel dönüşüm–deprem dönüşüm ekonomisi de içten içe yangını arttırmaktadır.

Temel ekonomik uygulamalar hazırlanmadan Kentsel Dönüşüme başlamak enflasyon yangınını arttıracak. Öncelikle İstanbul ve civarındaki nüfus yoğunluğunun hızla azaltılması gerekmektedir. İşe Başkent Ankara’dan İstanbul’a taşınan kamu kurumlarının tekrar Ankara’ya taşınması ile başlanmalıdır. BDDK, SEDDK, TCMB, Darphane, Ziraat, Halk, Vakıf, özel bankaların genel müdürlükleri… Ankara’ya taşınmalıdır. Stratejik fabrikalar Anadolu’ya taşınmalıdır. Bazı özel bankaların ve uluslararası şirketlerin İstanbul’un deprem riski nedeniyle, bir kısım operasyonlarını Ankara’ya taşımaya başladığı bilinmektedir. Ankara’ya ve Anadolu’ya göç neyi sağlayacaktır? Öncelikle istiap haddini dolduran İstanbul’un nüfus yoğunluğunun azalmasını sağlayacaktır. İstanbul’da konut ve işyeri talebini azaltacaktır. Bu da kentsel dönüşüm maliyetlerinde kayda değer bir azalmaya yol açacaktır. Devlet güvenliği açsından da tüm değerli kurumlarınızı, fabrikalarınızı tek sepete (yani İstanbul ve civarı) koyma yerine farklı sepetlere koyarak (Ankara ve Anadolu kentlerine) risk dağıtılacak ki bu çok önemli bir hamle olacaktır. Aynı zamanda deprem ve kentsel dönüşüm için önerdiğim “Süreli Devletçi Politika” modeli de uygulamaya konulmalıdır.

İstikrarımızın doğru politikalar üzerine kurulduğu bir ülke olmamız dileğiyle.

 


[1] https://doc.mimarlarodasi.org/assets/docs/birim-maliyetler/01-ekim-31-aralik-2023-yapi-birim-maliyetleri-1.pdf

[2] www.mimarlarodasi.org.

[3] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/sosyal-konutta-ilk-kazmanin-vurulmasiyla-250-alt-sektorde-hareketlilik-bekleniyor/2710252