6 Şubat, merkez üssü Kahramanmaraş, yıkım üssü HATAY… Bölgeyi vuran büyük depremin üzerinden bir yıl geçti. Sabaha karşı aldığımız acı haber üzerine geçen yıl bu aylarda yakınlarımızı, canlarımızı kurtarma derdine düşmüştük. Ülkemiz için çok acı günlerdi. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Türkiye’nin başına gelen en büyük doğal afetlerden birisiydi 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş depremi. Ülkemiz deprem kuşakları üzerinde bulunuyor. Depremle yaşamayı öğrenmemiz, “deprem/afet öldürmez, ihmal öldürür” gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bilgi çağında teknolojik imkanları kullanarak kayıplarımızı nasıl mümkün olan en düşük seviyede tutarız bunun yollarını araştırmamız gerekiyor. 17 Ağustos ve 6 Şubat depremlerini unutmadan gerekli tedbirleri almamız dileğiyle!
İnsanoğlu sürekli bir değişim ve ilerleme içerisinde. Bir toplumu diğer topluluklardan farklı kılan yaşam tarzları ve davranışlarıdır. Toplumların DNA ve genlerini kültürel değerler oluşturur. Bu değerler o toplumun yeniliklere, yaratıcılığa ve icat çıkarma heveslerine de doğrudan etki eder. Türk toplumu olarak daha yenilere kadar “icat çıkarma” diye bir deyişimiz vardı. Olumsuz anlamda kullanılan bu deyim neyse ki unutulmaya başlandı. Esas mesele Türkiye olarak özümüzü muhafaza ederek, yeniliklere nasıl uyum sağlayacağımızdır. Dolayısıyla; bireysel ve toplumsal manada düşünce, fikir ve teknoloji ile başlayan süreçleri benimsemek, çıkacak fırsatları değerlendirmek gerekiyor. Fikir ve düşünce ile somutlaşacak teknolojik gelişmeleri, Türk toplumunun kültürü haline getirmek ve DNA’sına ve genlerine yerleşmesini sağlamamız gerekiyor. Yani “icatlar çıkarmamız” ve bunu bir kültür olarak içselleştirmemiz gerekiyor…
Bizdeki yenilik hareketleri hep politik mülahazalarla anıla geldi. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yenileşme hareketlerinde hep gençler ön plana çıktı. Gelişme ve yeniliklere adaptasyonda yeni neslin algıları her zaman daha açık oluyor. Bunu doğru değerlendirmemiz ve toplumumuzu geleceğe hazırlamamız kaçınılmaz.
Önemli bir konu da inovasyon dediğimiz yenilik değeri olan yaratıcı fikir ve buluşların ticarileştirilmesidir. Devletin bu konularla ilgili birtakım gayretleri olduğunu görüyoruz. Son dönemde bu çalışmalara yönelik iki somut örnek vermek istiyorum. Bunlardan birisi Türkiye’nin elektrikli araç üretmedeki kararlı politikası. Bir diğeri ise uzay misyonu doğrultusunda Türk Hava Kuvvetlerinden bir pilotumuzun astronot olarak uzaya gönderilmesi.
Toplum olarak eleştirmeyi seviyoruz. Ancak yıkıcı yani olumsuz eleştiri yapmak nedense daha çok hoşumuza gidiyor. Bu kültürden bir an evvel uzaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Eleştirirken ölçümüz, ülkeyi yöneten hükümet veya kişilere olan sevgi veya nefretimiz olmamalı. Objektif kriterlerle değerlendirmeler yapabilmeliyiz. Geleceğe dair iddianız varsa o zaman rakipleriniz gibi yeniliklere açık, teknoloji geliştiren bir ülke olmanız gerekiyor. Elektrikli araç üretim sürecinde birçok olumsuz eleştiriler yapıldı. Bu ülke daha önce araba yaptı sabote edildi ve ürettiği prototip araçlar şimdi müzede sergileniyor. Bundan hayıflanmayan da yok gibi. O zaman seri üretime geçilseydi, bugün kendi markalarımızla farklı bir otomobil sektörümüz olurdu.
Otomobil sektörü büyük bir ekosistem oluşturuyor. Geleceğin en önemli konularından birisi enerji depolama çözümleri olacak. Bilgi teknolojileri temelli diğer uygulama ve çözümleri saymıyorum bile… Bu nedenle elektrikli araç geliştirme çalışmalarında yerli üretim ve çözümleri ne kadar arttırırsak o kadar ülkemiz ve genç neslimizin faydasına olacaktır!
Uzay misyonu konusuna gelince… Bu kadar kıymetli bir çalışmayı basit bir uzay turisti noktasına indirgemek mantığını anlamak inanın çok zor. Uzaya gönderdiğiniz kişi Türk Ordusu’nun Hava Kuvvetleri’nde yıllarca yatırım yaptığınız, yetiştirdiğiniz bir pilot. Nasıl bir turist olabilir? Sadece eleştirmekle olmuyor. Bir yerlerden başlamak lazım. Doğru işlerin yapılması için harekete geçmek lazım. Bu astronotumuz uzayda bilimsel deneyler yapacak. Elde ettiği sonuçları paylaşacak. Niye gittik yerine, neden bu zamana kadar gitmedik diye eleştirsek, bundan sonra daha fazla neler yapabiliriz diye araştırsak daha doğru olmaz mı? Üreten ve gelişen Türkiye için biraz da bardağın dolu tarafından bakmayı öğrenmemiz gerekiyor…
Bu sayımızda, 6 Şubat depreminin yıl dönümü nedeniyle modern afet yönetiminde önemli bir yeri olan Coğrafi Bilgi Sistemleri konusunu ele aldık. Başarsoft başta olmak üzere sektörün önemli firmaları değerlendirmelerde bulundu. Yeni sayıda ayrıca bilgisayar donanımı ve teknoloji ürünleri dağıtımında önde gelen uluslararası şirketlerden biri olan Elcore Group Türkiye Ülke Müdürü Aykut DALYAN ile konuştuk. DALYAN, “Türk markalarını globale taşıyan bir köprü” olduklarını söyledi. Yazarlarımızın değerli yorumları ile sektörün gündemini tutan haberlerin yer aldığı Şubat sayısını ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.
https://youtu.be/wLhaaF1NPYQ?feature=shared