TELEKOM ANILARI – XXII: OUTSOURCING

Sektörden karşılaştığım arkadaşlarım –her ne kadar beğeni işareti koymasalar da- yazılarımı takip ettiklerini ve okuduklarını ifade ediyorlar. Tabii ki beni bu mutlu ediyor. Anılarım da objektif olmaya çalışsam da, insanız hata yapabilirim. Yanlış duymuş, yanlış anlamış veya yanlış yorumlamış olabilirim. O nedenle hata, yanlış veya eksik bilgi var ise lütfen bana iletin. Nasip olursa bunları kitap haline getirmeyi düşünüyorum, o nedenle olabildiğince çok farklı kaynak tarafından anlattıklarımın teyit edilmiş olmasını isterim.

2000’li yılların başında dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük kurumsal firmalar bazı bölümlerini outsource (dış kaynağa dönüştürme işlemi) etmeye başladılar. Bizim firma da bu uygulamaya ayak uydurdu.

Öncelikle Netaş bünyesinde çalışan montaj ve donanımla ilgili teknik ekibi outsource etti. Şirket, o yıllarda teknikerlerin başında idareci olanlardan firma kurmalarını istedi ve kurulan bu firmalara Netaş’ın aldığı ihalelerdeki kurulum montaj işlerini –sözleşme çerçevesinde- paslayacağını bildirdi.  Yeni firma kısa sürede kuruldu ve Ostim’de bir ofis açtı. Firmaya montaj çağrışımı yapan “NETMON” ismini verdiler.

Sıra mühendislerin ağırlıklı olduğu teknik destek grubuna gelmişti. Kısaca bu gruba “ETAS” (Sanırım Emergency Technical Asistan’ın kısaltılmışı) denilmekteydi. Grup ağırlıklı olarak sayısal santralci teknik elemanlardan oluşuyordu. Data grubu olarak bizim sayımız azdı ancak data grubu daha önemli olmaya başlamıştı.

Direktörümüz geldi ve hepimizin outsource olacağını ve müdür pozisyondakilerin biraz daha hissesi fazla olmak kaydıyla ortak yeni bir firma kurmamız gerektiğini belirtti. Hisse dağılımı ve benim payıma düşen hisse oranı da aşağı yukarı ortaya çıkmıştı. Hatta Ankara ekibi  Kızılay’da Karanfil sokakta kiralık bir yer dahi bulmuştu.

İstanbul’da ki data grubunun bu karara itiraz ettiği noktasında haberler geliyordu. Nitekim birkaç gün geçmedi İstanbul’dan müdürümüz aradı. Bana “Zuhuri biz bu kararı kabul etmiyoruz. Direktör hepimizin kapının önüne konulacağını söyledi. Biz de ne olursa olsun biz ya firmada kalırız ya da atılmaya razıyız dedik” diye konuştu. Sonra bana sordu: “Sen ne düşünüyorsun?” Ben de ‘’size uyarım’’ dedim.

Bu kararı direktörümüze iletince o da Genel Müdür Yardımcısına (GMY) aktarmış. Sanırım GMY bu tavrımıza bir hayli kızmış. İlk itiraz eden iki arkadaşımızı -kararda önderlik yaptıkları için olsa gerek- çıkartmaya karar vermiş. Ve  geri kalanlar ile yola devam ederiz diye düşünmüş. Ancak bu karar duyulunca arkadaşlar arasında telefon trafiği tekrar başladı. İstanbul’daki arkadaşlarım direktöre “Ya hepimiz kalırız ya da İstanbul ekibi olarak hep birlikte istifa  ederiz” demişler.

İstanbul data ekibindekiler beni de aradılar, “Sen de bize katılır mısın’’ diye… Aslında çok da zor durumdaydım. Yeni ev almış, ileriye dönük gelirlerimin aynen devam edeceğini düşünerek biraz da borçlanmıştım. Arkadaşlara katılırsam tazminat dahi ödenmeden onlarla birlikte ben de kapı önüne koyulacaktım. Fakat iş arkadaşlarımı da yüz üstü bırakamazdım. Arayan arkadaşıma “Ben de sizin kararınıza katılıyorum” dedim. O da direktörümüze iletmiş. Bunun üzerine direktör aradı. “Zuhuri arkadaşlar senin de onların kararına katıldığını söylüyorlar. Doğru mu? Bir de senden işiteyim diye seni aradım” dedi. Ben de “Evet” deyince, “Bak Zuhuri iyi düşün, kendi isteğinizle tazminatsız atılacaksınız, çoluk çocuğun var” dedi. Sonra da “Şimdi kararını verme, iyi düşün! Sana 14:00’e kadar düşünme payı veriyorum” diye ekledi.

Haftanın son iş günüydü. Cuma’ya gitmeden önce evi, eşimi aradım ve durumu bildirdim. Eşim “Sen üzülme, hakkımızda hayırlısı olur İnşallah” dedi ve beni biraz olsun sakinleştirdi. Cuma namazını kafam hep geleceğimle ilgili düşüncelerle kaygılı şekilde tamamladım. Ofise döndüm ve saat 14:00’de direktörümüzden gelecek telefonu beklemeye başladım. Nitekim tam zamanında aradı ve “Kararını verdin mi?” diye sordu. “Kararım belli ve arkadaşlarla birlikte istifa edeceğiz” diye cevap verdim. Karşıdaki ses biraz da öfkeli şekilde “İyi, kendiniz bilirsiniz” diyerek telefonu kapattı.

Ofis ilk kez bu kadar dar geldi bana. Ne yapabilirim diye düşünüyordum. Sekreterliğe gelen günlük gazetelerin ilan sayfalarına biraz göz gezdirdim. Bir iş mutlaka bulurum diye kendi kendime teselli veriyordum. İş belki bulurdum ama yeni ortama alışmak, yeni arkadaş gruplarıya çalışmak olası maaşdaki düşüşe razı olmak vb. gibi bir sürü olumsuz düşüncelerle canımı sıktım durdum.

Mesai bitimine 5-10 dakika kalmıştı ki İstanbul’daki ekibimizdeki arkadaşlardan birisi aradı “Zuhuri öncelikle bize verdiğin destek için teşekkür ederiz. Firma bizi çıkarmayı göze alamamış. Ve biz firma bünyesinde işimizi yapmaya devam edeceğiz. Yani kaldık” deyince çok ama çok sevinmiştim.  Outsource olan telefoncu arkadaşlarla bu durumumuzu paylaştım.  Arkadaşlar “Eninde sonunda sizi de outsource ederler” dedi. Bir ay geçmedi ki telefon santrallerine teknik destek veren ekip “ServisNet” ismi altında bir firma kurdu. Karanfil Sokak civarında kiraladıkları ofise masa-sandalye ve diğer donanımları taşıdılar.

Data grubunda tek ben vardım. Beni de Cinnah’ın girişindeki Netaş ofisine satış ekibinin bulunduğu binaya transfer ettiler.

1991 yılından beri birlikte çalıştığımız bu ekipten ayrılıp 2001 yılından 2008’e kadar devam edecek bir süreçte yeni çalışma arkadaşlarımla yeni projelere başlamış oldum. Data grubu olarak iyi bir kenetlenme örneği göstermiştik. Bu olay birbirimize olan güvenimizi daha da arttırmış oldu.