MEMLEKETİME NE ZAMAN BAHAR GELECEK?

Nisan ayında deprem bölgesine, memleketim Hatay’a gittim. Bizim oralar baharda çok güzel olur. Ankara’dan yola çıkarken, memlekette eskiden olduğu gibi, baharın çok güzel olduğunu, koyunların kuzuladığını, çiçeklerin açtığını, dağların taşların yeşil bir elbise giydiğini düşündüm. Deprem bölgesindeki insanlarımızın da baharda doğanın canlanması gibi canlanmış olduğunu, umutsuzluğu üzerlerinden attıklarını hayal ederek yola çıktım.

Yolda Levent Yüksel’in “Tuana” şarkısının sözleri geçiyordu zihnimden:

Sana söz yine baharlar gelecek
Sana söz ışık sönmeyecek
Ölüm yok ki Tuana uyan
Şimdi yaşanacak………

Evet, memlekete bahar gelmişti, doğa canlanmıştı, koyunlar kuzulamıştı, her taraf gangiliz (gelincik) çiçeğiydi. Ancak bir garip hava vardı insanlarda. Yüzleri çok gülmüyordu. Baharın inadına yüzlerde kış ayı vardı sanki. Depremin izleri silinmemişti yüzlerinden. Depremin yarattığı belirsizlik toz bulutu gibi üzerlerinde dolaşıyor. Adeta baharı beklerken kış gelmişti yüzlere!

Bölgede yerel seçimler öncesi deprem konutlarının anahtar teslim törenleri düzenlenmişti. Ancak Hatay Hassa’da henüz konutlarına taşınabilen yok. Çünkü fiziken teslim yapılmamış henüz. İnsanlar halen çadır ve konteyner evlerde hayatlarını sürdürüyorlar.

Ülke ekonomisi gibi yerel ekonomide de sorunlar büyük. Deprem öncesinin ekonomik rakamlarına ulaşmak için daha çok yıllar var maalesef. Hassa’daki fiyat artışı Başkent’tekinden daha yüksek hale gelmiş. Depremin doğrudan ve dolaylı etkileri şimdi yaşanıyor oralarda. Fahiş fiyatlar var. Hükümetin deprem ekonomisiyle ilgili bölgede yaşanan sorunlara hızla çözüm bulması gerekiyor. Çok büyük göç verdi bizim memleket! Nüfus bayağı azaldı. Sadece devletin yaptığı yardımlarla ekonomi daha ne kadar sürdürülebilir başka bir sorun. İnsanların üretkenliğinin teşvik edilmesi lazım. Deprem yüzünden yaşadıkları yeri terk edenler için tersine göçün teşviki gerekiyor. Ancak bu işleri fazla bürokrasiye boğmamak, yerelin gerçeklerine uygun şekilde yapmak lazım. Yani pratik hızlı çözümler üretilmeli.

Mevcut durumda ticaretle uğraşanlar ve orda yaşayan halk kendi kendine çözümler üretmeye çalışıyor. Ancak depremin etkisi nedeniyle daha ileriye gitmeleri çok zor. Halen konut üretimi, yerinde dönüşüm vb. teknik, bürokratik ve mali sebeplerle uzamakta. Hükümetin yerinde dönüşüm için verdiği parasal destek kesinlikle yetersiz. Örneğin bir konutun proje ve fizibilitesi için verdiği destek rakamı 40.000-TL. Ama proje firmaları depremzede ev sahibinden 120.000 TL talep ediyorlar. Çelik konstrüksiyon ev yapım m2 fiyatı Şubat 2024’te 9.000 TL iken Nisan ayında 10.500-13.000 TL’ye yükselmiş durumda. İki aylık minimum artış %20 seviyelerinde. Varın enflasyonu siz hesaplayın. Hükümetin deprem bölgesi inşaat maliyetlerini zapt-u rapt altına alması gerekiyor. Bu konu meydanı boş bulan fırsatçılar açısından verimli bir vaha gibi. Fiyat kontrolü ve rekabet olmadığı ve talebin çok yüksek olması nedeniyle fiyatlarda çok fahiş artışlar yaşanıyor. Kamu’nun burada olaya göbeğinden girmesi şart. Devletin deprem sonrasında yaptığı gibi tüm organlarıyla kendini bölgede hissettirmesi gerekiyor. Tüm işler kaymakamların sırtına yüklenmiş adeta. Deprem bölgesi için inşaat sektörü ve yapılacak yatırımlarda geçici bir süre KDV ile kurumlar vergisinin sıfır uygulanması gerekiyor. Aksi halde ülkenin diğer bölgelerinin enflasyon aracılığıyla, deprem bölgesine daha uzun yıllar vergi aktarımı yapmak zorunda kalması anlamına gelecek. Bir an önce çok hızlı, çok net karar ve yönetmeliklerin çıkarılarak uygulamaya konulması gerekiyor.

Bu bölgenin eski canlı günlerine dönmesi, gidenlerin geri gelmesi, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için iki temel konunun da hızlıca çözülmesi gerekiyor:

  1. İnsanların temel ihtiyacı olan barınma ve sağlıklı yaşam alanlarının sağlanması
  2. ICT-Bilişim yazılım sektörünün bu bölgede büyümesinin özel mevzuatlarla teşvik edilmesi. En fazla kelebek etkisine sahip olan ICT sektörü merkez temel sektör ilan edilmelidir.

ICT sektörü bu bölgenin kalkınması için en önemli araçtır. Hem mavi yakalıların bölgeye dönüşünü hızlandıracak hem de diğer sektörleri harekete geçirecek etkiyi sağlayacaktır. Bunun için yapılacak olan tek cümlelik şöyle bir yönetmeliktir: “Tüm deprem bölgesi iller teknokent alanı ilan edilmiştir.”

Özel bir teknokent alanından bahsetmiyorum. Tüm o coğrafyanın teknokent alanı ilan edilmesi ve burada şirket kurup, yazılım geliştiren firmalara 5 yıl her türlü istisnanın verilmesidir.

Seçimler öncesi “Deprem Bakanlığı” kurulması gibi söylemler vardı. Ancak ortaya çıkan sadece Çevre Şehircilik Bakanlığı altında ihdas edilen “Kentsel Dönüşüm Başkanlığı” oldu. Bu başkanlığın yetkileri bir bakanlık yetkisi değil. Ülkenin bir deprem kuşağında olduğu göz önünde bulundurularak, kurumların yeniden re-organizeye tabi tutulması gerekiyor. Bugün 11 il, yarın Marmara Bölgesi… Allah korusun beklenen İstanbul depremi olursa ülke bir beka sorununa girebilir. Deprem konusunun terör konusu gibi devletin kırmızı kitabına alınması ve eylem planlarının en üst makamlarının düzenli takibine girmesi şarttır!

Elimizden geldiğince deprem bölgesiyle ilgili yazılar yazmaya çalışıyorum. O bölgede yaşananlar televizyon ekranlarında görüldüğünden çok farklı. Ekran orada yaşananları size iki boyutlu göstermekte iken, bölgeye gittiğinizde sorunları 360 derece görebiliyorsunuz. Bölgenin kalkınması ülkenin kalkınmasıdır. Bölgenin refahı ülkenin refahıdır.

Bu perspektiften soruna yaklaşıldığında çözümler daha kolay bulunacak ve daha hızlı hayata geçecektir.