
Türkiye yazılım sektörünün en büyük firmalarından Logo, 35 yılı geride bıraktı. Bir gençlik hayali olarak kurulan şirketin sınırları Türkiye’yi aştı. Bu sayımızda yüzde 100 yerli yazılım şirketi Logo’yu sıfırdan yaratan isim, Tuğrul Tekbulut’la konuştuk. Logo’nun kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı olan Tekbulut, tecrübe ve şirketin gelecek planlarını ICT MEDIA’ya anlattı.
Adnan PEHLİVAN: Tuğrul Bey, çeyrek asrı geride bıraktınız ve otuz beşinci yılın içindesiniz. Bir araştırmaya göre Türkiye’de şirketlerin ortalama ömrünün otuz yıl. Peki Siz otuz beş yıl önce bugünü düşlemiş miydiniz?
Tuğrul TEKBULUT: Düşlememiştik diyemem. Hayallerimiz büyüktü ama örneği olmayan bir şeyi gerçekleştirmek, zihinde somutlaştırmak zordu. O zamanki ortağımla ilk büyük müşterilerimizden, STFA’nın Altunizade’deki kampüsüne gitmiştik. O zamanlarda seksenlerini yaşayan rahmetli Sezai Türkeş ve Fevzi Akkaya’yı düşünerek biz de bir gün bu noktalara gelebilecek miyiz, ya da bu noktalar gelebildiğimiz zaman onların yaşında mı olacağız diye birbirimize sormuştuk. Büyük işler yapmak için yola çıktığımızı büyük hayallerle başladığımızı düşünüyorum. Bizim bu noktaya gelebilmemizin sebebi sanırım farklı güzel bir şey yapma, kendimiz, ülkemiz adına” ben de varım” amacını para kazanma hedefinin üstüne koymamızdır. Hırslı, heyecanlı, duygusal ve işlerini seven çocuklardık.
O sıralarda teknoloji alanı efsanelerini yaratmaya başlamıştı. Apple efsane olmuştu zaten. Microsoft bir başka efsane oluyordu. Bilişim ve yazılım gençlere dünyayı çok çabuk değiştirebildiği bir alan sunmuştu Bill Gates dünyayı yönetmeye başladığında otuz yaşındaydı. Bu da biz gençlere heyecan veriyordu. Bugün de aynı şey geçerli. Bilişim ve teknoloji hala genç başarıya açık bir fırsat alanı.
Adnan PEHLİVAN: Logo için Türkiye'nin ilk garaj şirketlerinden biri diyebilir miyiz?
Tuğrul TEKBULUT: Öyle diyebiliriz.
Adnan PEHLİVAN: Tuğrul Bey biraz geriye, yani başa dönsek ve Logo’nun kuruluş sürecinden bahseder misiniz?
Tuğrul TEKBULUT: Kuruluş hikayesini birçok yerde anlattım, kitabını da yazdık. Çok yakında çıkacak. Önemli olan bugünkü gençlere ilham verebilmek. Bence bilişim çok genç yaşta dünyaya iz bırakma şansı sağlayan nadir sektörlerden biri. Bizim zamanımızda da öyleydi.
Ayrıca bizim zamanımızda teknik bilginizi değerlendirebileceğiniz çok fazla iş alanı da yoktu.
Globalde bunu yapabilmiş, garajda çalışıp çok büyük firmalar haline gelerek dünyaya kendi damgalarını çok kısa zamanda vurabilmiş örnekler oluşmaya başlamıştı. Her gencin rüyasını süsler böyle bir şey. Genç başarı bence çok önemli bir şey. Hala bilişim sektörü genç başarı vadeden bir sektör. Ancak Türkiye'de genç başarı oldukça zor çünkü biz bence gençlere pek güvenmiyoruz, inanmıyoruz.
Şimdi bana bilişim sektörü ile ilgili sorular soruyorlar. Dünya nereye gidecek, bilişim sektörü nereye gidecek diye. 1980’li yılarda, 28 yaşında yaptığım ilk röportajda demişim ki, Hindistan bu konuda çok gelişecek. Dikkat edelim Türkiye bu konuya da el atsın, devlet bu konuda yardımcı olsun vs. Bu soruyu bugün yönelttiklerinde “Bana değil de benim bu yaşımdaki gençlere sorun artık” diyorum. Bilgiler de değişiyor. Onların algıladığı ve kurguladığı dünya bizden farklı olabilir.
Bu soruya bir başka şekilde de şöyle cevap veriyorum. Hangi üniversite, hangi Ar-Ge Facebook ve Twitter'ın milyarlarca dolar edeceğini söylerdi veya öyle bir şey öğretebilirdi? Bunları hiçbir yerde öğrenemezsin. Bu bir genç hayalidir sadece.
Amazon'un toplantısında Türkiye'den başarılı olmuş çok büyük şirketler vardı. Türkiye şirketi ama oyun konusunda dünya çapında olmuş. Bir oyunu hayal etmek 15 yaşında başlar. Benim bugün saçlarım ağardı, hatta kalmadı. “Aksakal” olduk. Artık sözü dinlenir kişi olduk, ama, bizim gelecek konusundaki kurgularımız gençlerinkinden daha iyi değil ve olamaz bence.
ODTÜ'de 1998'de girişim sermayesi üzerine konuşma yapmışım. O sunumumu tesadüfen buldum geçen gün. Bu konular Türkiye'de yeni konuşulur hale geldi. O dönemde üniversite çevrelerinde konuşuluyordu ama bir temenni düzeyindeydi. Şimdi gündem oldu. O sunumumda şunu söylemişim: Dünyanın ilk dört zengini yazılım sektöründenmiş. Bir de ondan 20 yıl öncesinin listesi var. Bir tane bile yazılımcı yok. Arkasından da “Türkiye'de 20 sene önceki zenginlerle bugünkü zenginler aynı kişiler” demişim. Bu ekonominin kendini yenileyemediğini gösteriyor. Yani gelecek konusunda gençlere ön açmak lazım. Bu sektör insanları hala kendine çekiyor. Çok yenilikçi bir sektör olması nedeniyle genç başarıya açık. Bu da ekonomiyi canlı tutuyor, yenileyip canlandırıyor.
Adnan PEHLİVAN: Bizim sektörde gençlere güvenden bahsettiniz. Şirket CEO’larından mı bahsediyorsunuz? Genel bir kültür olarak mı gençlere güvensizlikten bahsediyorsunuz?
Tuğrul TEKBULUT: Evet yani bir genç size gelip proje getirdiğinde ne kadar ciddiye alıyorsunuz? Çünkü gençlere güvenip sermaye yatıran, akıl hocalığı yapan, onlardan mal alanlarla bu ekonomi gelişiyor. Mesela şimdi Türkiye'de girişim sermayesi, melek yatırımcılık gelişmeye başladı. Bazı girişimler de bu destekleri bulmaya başladı. Yatırım alan gençlerle konuşuyorum. Bu sefer de “Müşteri bulamıyoruz” diyorlar. Yerli teknoloji geliştiriyoruz ama herkes yabancı ürünü alıyor diyorlar. Bunun bizim yaşadıklarımızdan pek farkı yok. Tohum yeşillendirmek başarı değil, onu meyve veren ağaca çevirmek önemli. Bence bu kültürel bir sorun. Bu sektör teknolojinin çok hızlı değişmesi nedeniyle genç başarıya açık. Ama toplumun geri kalanının genç başarıya alışık olduğunu düşünmüyorum.
Adnan PEHLİVAN: Peki bunun çözümü nedir sizce? Bir kültür gelişimi, değişim yönetimi, devletin kamunun alımı vs.
Tuğrul TEKBULUT: Gençlere artık okuldan çıkınca kendi işini kursun diye kredi veriliyor. Böyle pek çok değişik teşvikler var. Ama en büyük teşvik, müşteri olmaktır. Sen gençlerin ürettiğine saygı duymadığın müddetçe onlar ne yapabilir? Sonra yurtdışına gidiyorlar diyoruz. Kendisini dinleyecek kişiyi yurt dışında bulursa, tabiki gider.
Adnan PEHLİVAN: Birazda Logo’nun bugün geldiği konumu konuşalım istiyoruz. Bugün baktığınızda LOGO uluslararası bir firma diyebilir miyiz? Firmanız faaliyet gösterdiği sektörde nasıl konumlanıyor? Bu konuda nasıl bir farklılık ortaya koyuyorsunuz? Yenilikçi ürünleriniz nelerdir?
Tuğrul TEKBULUT: Logo’ya bugün uluslararası bir firma rahatça diyebiliriz çünkü birçok ülkede çalışıyor. Yaklaşık 27 ülkede ürünlerimiz çalışıyor. Türkçe, İngilizce, Arapça, Rusça, Azerice gibi birçok dilde ürün ürettik. Azerbaycan'da ciddi bir pazar payımız var. Hatta KOBİ’lerde pazar lideri olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Şubeler açtık ama artık Türkiye'den ihracatta belli bir sınıra geldiğimizi görünce yurtdışındaki firmaları satın almaya karar verdik. Firma satın aldığınız zaman oradaki bir müşteri tabanını da satın almış oluyorsunuz, çünkü yeni müşteri kazanmak oldukça zor. İnorganik büyümeyi de kattık işin içine. Romanya'da TotalSoft’u satın aldık. Bir de küreselleşme vizyonumuzun içinde Hindistan Bölgesi var. Hindistan'da da bir ortak girişim kurduk. Bu vizyon kapsamında gelişen ülkeler pazarlarında yer edinmeye çalışacağız. Hindistan bizim için çok önemli. Hem iç pazarı hem de çok büyük bir atlama taşı olması nedeniyle.
Hindistan yazılımı ülkesi ama Türkiye'nin de başka avantajları var. Türkiye öyle ya da böyle son yıllardaki atılımlarıyla dijitalleşme ve e-devlette birçok ülkenin önüne geçti. Burada elde edilen tecrübeyi oralara aktarabileceğimizi düşünüyoruz.
Çok zengin ülke değiliz. Azla da çok şeyi başarmaya çalışan çok pratik kafalı insanlarız. Bu mantık, kaynakları az olan ülkelerde çok güzel çalışıyor. Burada geliştirilen ürün veya tasarımlar gelişmekte olan ülkeler için çok uygun. Bu ülke kafasına da çağa da uyuyor diye düşünüyorum. Aynı zamanda fiyatlar daha uygun oluyor. Bu nedenle oradan bir küresel atlama taşı olarak yararlanmak istiyoruz.
Romanya’ya ise Türkiye'nin dışında Avrupa'nın bilişim merkezi diyebiliriz. Romanya'nın kendi ürünleriyle ihracatı çok. Aynen Hindistan gibi orası da Avrupa için bir dış kaynak merkezi.
Bizim düşüncemiz Hindistan'dan Ortadoğu’ya da Afrika’ya da gidersin. Hindistan iç pazarı da önemli. Türkiye'ye benzer bir dijitalleşme çabası sürdürüyor. Kaynaklar el verse gelişmekte olan ülkeler dijitalleşmede daha hızlı olabilirler. Dijitalleşme Türkiye ekonomisine bizim farkında olmadığımız bir dinamizm ve hızlanma getirdi. Paranın dönme hızını artırıyor, işlerin yapılma süresini kısaltıyor, verimlilik artışı getiriyor.
Başka bir konu daha var. Gelişmekte olan ülkelerde, en önemli konulardan biri kayıt dışı. Kayıt dışını engellemek için de dijitalleşme için çok önemli. Devletlerin ekonomiyi kontrol altına alması için dijitalleşmeye hız vermesi lazım. Bu Batı Avrupa'da o kadar büyük bir problem değil, orada zaten her şey kayıt içi. Ancak bizim gibi ülkelerde dijitalleşme modern bir ekonomiye sahip olmak için bir araç.
Şunu söyleyeyim, Türkiye'nin Gelir İdaresi ile Hindistan Gelir İdaresini görüştürmemiz için Hindistan tarafı bizden ricada bulundu. Neden yaptık bunu? Kendi standartlarımızı götürürsek orada çok daha rahat bir şey yapabiliriz diye. Zaten öğrenecekleri yer Türkiye, Brezilya, Güney Kore gibi birbirine denk ülkeler. Çin kendi standartlarını koyuyor. Ortadoğu’da dünyanın en zengin ülkeleri var ama onların bazı şeyleri yapmak için bize ihtiyaçları yok. Ama Mısır’ın var. Suriyelinin var. Türki Cumhuriyetlerin var. Ama onlar nüfus olarak küçük ülkeler.
Yabancı firmalar iş modellerini Türkiye'de oturtuyorlar, gelişmekte olan ülkelere buradan ihraç ediyorlar. Çünkü Türkiye yeteri kadar küçük yeteri kadar aynı zamanda yeteri kadar büyük bir ülke. Çok iyi altyapı var. Burada bir metodu deniyorlar, tuttuysa ihraç ediyorlar. Bizim uluslararası bir şirkete yaptığımız projede Türkiye’deki yöneticiler dünya çapında ödül aldı ama yazılımımızı ihraç edemedik. Yazılımı aldılar, Hindistan’da yazdırdılar. Biz bunları aşmak için oralara gidiyoruz. Artık uluslararası olmak şart. Burada kalarak olmuyor bu iş.
Artık şunu söylüyorum, biz KOBİ’lere hitap ediyoruz ve dünyadaki gelişmekte olan ülkelerin KOBİ’leri için en iyi iş çözümleri üretiyoruz. Türkiye’den çıkmış ürün tasarımları gelişmekte olan ülkeler için çok iyi oluyor.
Murat PEHLİVAN: Türkiye'de ERP konusunda rakibiniz kim?
Tuğrul TEKBULUT: Artık sadece yabancı ürünler olduğunu düşünüyorum. Pazar payında ikinciyiz, birincinin ne olduğunu söylememe gerek yok.
Adnan PEHLİVAN: E-fatura pazarında?
Tuğrul TEKBULUT: E-fatura pazarında müşteri adeti bazında Türkiye birincisiyiz. Yaygın bir müşteri tabanımız var. 35 yılda bu yaygınlığa ulaştık. Büyük büyük işler değil, küçük küçük çok iş yapıyoruz. Yatayda, KOBİ’lerde büyümüşüz. Logo’nun 90 bin civarında müşterisi var.
Adnan PEHLİVAN: Logo bünyesinde bir de eLogo diye bir firmanız mı var?
Tuğrul TEKBULUT: eLogo, e-Faturanın yanı sıra e-bankacılık yapıyor. Bankalarla entegrasyonu kuruyor. E-faturaları ERP’lere entegre ediyor. Bu ve benzeri hizmetlerle e- fatura servis sağlayıcılardan daha fazla katma değer üretiyoruz. Gelen faturayı direkt olarak sizin ERP’nize gönderiyor. Alacaklar vs. hepsi otomatik güncelleniyor. Muhasebesine yansıyor. Bizim en büyük katma değerimiz burada ortaya çıkıyor.
Adnan PEHLİVAN: Müşteri memnuniyetini nasıl koruyorsunuz?
Tuğrul TEKBULUT: Çok çalışarak… Ben ve yönetim ekibi de bizzat ilgileniyoruz. Bu biri bulut hizmeti aslında. Böyle işlerde 24 saat çalışılıyor. Sadece gece 2 ile 4 arasında iş birazcık hafifliyor. E-fatura servis sağlayıcılığı sayesinde küresel bir bulut şirketi mantalitesini yaşayarak öğreniyoruz.
Adnan PEHLİVAN: Peki Logo Grup’ta eLogo ve Logo dışında nasıl bir yapı var?
Tuğrul TEKBULUT: Romanya ve Hindistan var.
Adnan PEHLİVAN: Logo Grup’ta en yenilikçi ürününüz hangisidir?
Tuğrul TEKBULUT: Aslında bizim ürünlerimiz aynı işleri yapıyor. Çünkü işletmeler fatura kesiyor, cari hesap takip ediyor, stok yönetiyor, üretimi planlıyor. Biz de bunları yapıyoruz. Ancak bizde iş modeli değişiyor. Bundan dolayı da teknolojilerimizi yenilemek zorundayız. Bizim için en yenilikçi olay budur. Kendi işimizde en modern teknolojiyi yakalamaktır. Bu da tüm dünyada yazılımın SaaS (Software as a Service) yani bir hizmet işine dönüşmesi ve bunun bulut altyapıları üzerine taşınmasıdır. Genç başarıdan bahsediyordum ya, evet, biz de bugün yaşlı bir firmayız ama ihtiyar değiliz. Yenilenmiş ve bulut teknolojilerine tamamıyla uyum sağlamış bir firmayız. Bu da bizim övünç duyduğumuz bir yenilik.
Adnan PEHLİVAN: Bunların hepsi Türkiye'de değil mi? Veri merkeziniz?
Tuğrul TEKBULUT: Evet Türkiye’de. Yani şöyle bir şey söyleyeyim: hem Amazon'da çalışıyoruz hem Türkiye'deki müşterimize Türkiye veri merkezlerinden hizmet veriyoruz.
Adnan PEHLİVAN: 35 yıllık bir firma olarak Logo’nun Ar-Ge kültüründen kısaca bahseder misiniz?
Tuğrul TEKBULUT: En iyiyi başarmak hikayesi gençlikten beri bir hastalık oldu bizde. O nedenle biz Ar-Ge’ye çok büyük yatırım yapıyoruz. Para kazanmaktan önce iyi bir şey yapmayı hedefliyoruz. Bu değişmeyecek. Her Ar-Ge başarıyla sonuçlanmaz. Başarısızlık kötü bir şey değildir. Çok şey öğrenirsiniz. Sonradan geriye bakınca “Bak bu projeden para kazanmadık ama onlardan bir şey öğrendik” diyoruz. Logo, cirosuna göre Türkiye'de Ar-Ge’ye en fazla yatırım yapan şirket. Satış gelirimizin %30’unu Ar-Ge’ye ayırıyoruz.
Adnan PEHLİVAN: Türkiye şartlarında Ar-Ge’ye bu kadar yatırım yapan başka bir şirket var mı?
Tuğrul TEKBULUT: Yazılım şirketlerinde olabilir, yazılım haricinde pek olmaz. Ama bu oran yazılım şirketleri için de yüksek. Ben de “Bizim Ar-Ge oranımız yüksek değil, ciromuz düşük” diyorum.
Adnan PEHLİVAN: Sizin için Ar-Ge nedir, nasıl olmalıdır? Çok kısa bahsedebilir misiniz?
Tuğrul TEKBULUT: Ar-Ge için Ar-Ge yapmamak lazım. Ar-Ge bir şirketin yenilenmesi, müşterilerine daha iyi hizmet götürmesi, rekabetçiliğini artırması için bir husus olmalıdır. Ar-Ge inovasyon demek değildir. Ar-Ge’yi uygulamaya koymazsanız inovasyon olmaz. İnovasyon tepeden yürüyen bir politika. Bence ikisinin birlikte yürüyen şeyler olması gerekiyor ama inovasyon çok daha geniş. İnovasyon, yenilikçilik demek, sadece teknoloji alanında olması da şart değil. Her konuda olur, süreçte, pazarlamada, iletişimde vs. Örneğin iş modelleri değişiyor. Eskiden dükkanlar vardı şimdi e-ticaret var. Bu da bir inovasyondur.
Adnan PEHLİVAN: Başarılı bir Ar-Ge, inovasyon ve ürünün ticarileştirilmesi için neler tavsiye edersiniz?
Tuğrul TEKBULUT: Birincisi şu bence bizim bu konuda çok güzel politikamız var. Bizim sektörde teknoloji diğerlerinden daha hızlı değişiyor. Bugün ak dediğiniz 6 ay sonra kara olabiliyor. Bu nedenle riskler çok büyük. İnovasyon ve Ar-Ge projemizin bu riskleri de yönetiyor olması lazım. Sırf deney amaçlı, bugünkü işinize ters gelebilecek konulara da yatırım yapmanız lazım. Bizim sektör aynı zamanda kocaman bir firmalar mezarlığıdır. Hiç ummadığınız 100 yıllık büyük firmalar yıkıldı. Bunun için yıkıcı inovasyona önem vermek ve kaynak ayırmak zorundasınız. Bizi hangi teknoloji, hangi süreç, hangi oluşum yıkabilir sorusunu sürekli sormak ve değişen koşullar altında bu sorulara yanıtlarınızı ve stratejinizi güncellemeniz lazım.
Biz böyle çalışıyoruz. Ar-Ge bütçemizi üçe bölerek. En küçük kısmını yıkıcı işlere ayırıyoruz. Aleyhimize bile olabilecek bir şey yapabilmek için. Bitmeyen bir heyecan söz konusu…
Adnan PEHLİVAN: Bir ürünün ticarileşmesi ile ilgili bir tavsiyeniz var mıdır?
Tuğrul TEKBULUT: Markalaşma sorunumuz var ama en büyük sorunumuz bence müşteri sorunumuz. Türk üreticilerin sorunu Türkiye'de müşterilerin üreticilere güvenmemesi meselesidir. Yani bize. Biz işlerin ileride kötüye gideceğine veya neyin yanlış olduğuna çok fazla odaklanıyoruz. Halbuki herkes yanlış yapar. Firmalar yanlışlarını çöze çöze ilerler. Hatalarla ilerlenir. Ar-Ge kültürü, inovasyon kültürü hata toleransı üzerine kuruludur.
Biz de şöyle bir şey de var. Genç arkadaşlarım beni çağırıyorlar ve şöyle söylüyorlar: “Biz bunu yaptık ve dünyada ilk ama bize ‘Bunu senden önce mutlaka birisi yapmıştır’ diyorlar.” Yani Türkiye’deki bir insanın başkalarından önce bir şey yapabileceğine inanmıyorlar. Oysa Afrika'daki ülkeden de gelebilir çünkü artık çok kişiye bağlı bir şey bu.
Adnan PEHLİVAN: Bazı global firmalar çeyrek gerçekleşmelerinin 5 yıllık planlar yaparak takip ediyor. Logo olarak kısa ve orta vadeye dair beklenti ve planlarınız nelerdir?
Tuğrul TEKBULUT: Bizim kısa vadede, maksimum 5 yıl dememiz lazım. Cumhuriyetimizin de 100. yılı olan 2023 için planımız var. Halka açık bir firma olduğumuz için bu çalışmaları yapıyoruz. Yatırımcılarımıza güven vermemiz gerekiyor. Ancak bizim sektörde 5 yıl oldukça uzun bir süre. Onu da söyleyeyim.
Adnan PEHLİVAN: Peki Logo’yu 2025’te nerede konumlandırıyorsunuz, Blockchanin teknoloji gündeminizde mi?
Tuğrul TEKBULUT: Birçok ülkeye yayılmış, bulut hizmeti sunan, yine KOBİ’lerle çalışan ve dijitalleşmeye hizmet eden bir firma olarak görmek istiyorum. Bizim güzel yanlarımızdan bir tanesi de şu: Sadece KOBİ’nin iç servislerine destek olmuyoruz. Sadece ERP ürünlerimiz yok. KOBİ’yi devlete, bankaya bağlayan, başka iş ortaklarına bağlayan servislerle değer üretiyoruz. Bunların hepsini dijitalleştiriyoruz. Yani birim birim geniş bir ekosistemi birbirine bağlamayı düşünüyorum. Blockchain teknolojisi var ve Blockchain teknolojisi bunlardan bir tanesi olacak.
Adnan PEHLİVAN: Oluşturduğunuz katma değer ile ulusal veya uluslararası firmalarla rekabet edebilecek seviyede misiniz?
Tuğrul TEKBULUT: Çok ciddi rekabet ediyoruz. Bizim artık rakiplerimiz sadece uluslararası firmalar. Müşterinin kafasında rekabette hala zorlanıyoruz ama Logo artık o boyutları aştı.
Adnan PEHLİVAN: Malumunuz sektörümüz çok hızlı gelişiyor. Dünya sonsuza sayısallaşma yolunda ilerliyor. Bugünden geleceğin öne çıkan konularının yapay zekâ uygulamaları ve blockchain teknoloji olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde sayısallaşmanın daha çok hangi alanlarda öne çıkmasını bekliyorsunuz?
Tuğrul TEKBULUT: Yapay zekanın birkaç alanından biri veri bilimi. Ondan sonra makine öğrenmesi gidiyor, onun üzerine ise yapay dili doğal dil işleme ve görüntü işleme. Şimdi bence bunların hepsi çok çok ilerledi. Ben yapay zekanın artık süreçlerin içine gireceğini ve karar mekanizmaları içinde her noktada yer alacağını düşünüyorum. İş süreçlerinde bizim ilgilendiğimiz konular bunlar.
Birçok kararı robot yazılımlar verecek. Hatta bugünden bunları vermeye başladı. Öğrenmeden olmaz… Öğrenmeden biz ona yapay diyemeyiz. Öğrenmeyi sağlayan bir verinin çokluğuyla öğrenmenin doğruluğu artıyor. Her şeyin içine bilgisayar internet girecek. Logo’da iş süreçlerinin yönetiminde yapay zekâ kullanımı ve makine öğrenmesi kullanımı için bir TÜBİTAK projesi verdik. Kazandık ve üzerinde çalışıyoruz.
Adnan PEHLİVAN: Başarılı sayısallaşma gerçekleştirebilmeleri için şirketlerin nelere öncelik vermeleri gerekir?
Tuğrul TEKBULUT: ERP olarak şirketlerin iş süreçleri ile ilgili önemli başarı kazandık. 90’lar ERP odaklı geçti. Hatta 2000 -2010 arası süreçler de... Şimdi sıra kurumlar, kişiler arasındaki süreçlerde. Bu süreçlerdeki güven unsurunu sağlamada blockchain'in çok büyük faydası olacak. Bunun için daha çok ögenin dijitalleşmesi ve veri haline dönüşmesi lazım. Kuruluşlar ya da kişiler arasındaki süreçler hala kâğıt üzerinden ya da ses üzerinden gidebiliyor. Daha çok dijitalleşmeye ihtiyacımız var.
Adnan PEHLİVAN: Mesela bir Antep'teki ayakkabı imalatçısı amcamıza ne tavsiye edersiniz?
Tuğrul TEKBULUT: Hemen bir internet sitesi kursun. Küçük üretici ise mutlaka bir marka oluşturmalı. İtalya'daki gibi diğer küçük ayakkabı üreticileriyle birlikte çalışmaya dikkat etsin. Burada kümelenmenin önemi var. Tek başına dünyayla rekabet edemez, büyük üreticilerle rekabet edemez ama interneti çok iyi kullanarak rekabette öne çıkabilir. İtalya’daki ayakkabıcıları model alsın derim. İtalya’daki ayakkabıcılar küçük esnaftır ama hepsi bir arada çok büyüktür. Bu açıkçası Türkiye’de yapılabilecek bir modeldir.
Adnan PEHLİVAN: Tuğrul Bey sektöre söylemek istediğiniz son bir şey var mı?
Tuğrul TEKBULUT: Birbirimize müşteri olalım. Birbirimize güvenelim.