
ICT MEDIA: Hocam, siz genel cerrahsınız ama uzun süre hastanelerde yöneticilik yaptınız, hastane kurdunuz. Sağlık teknolojilerinde ciddi manada kulvar üstüsünüz. Dünyadaki ve Türkiye’deki sağlık sektöründe teknolojik gelişimi değerlendirebilir misiniz?
ÖZDEMİR: Sağlık sektörü denildiğinde bilgi birikiminin yanı sıra, teknoloji akla gelen ilk konu. Sağlık hizmetinin gelişmesinde teknolojinin çok büyük bir önemi var. ileri teknoloji daha da önemli. Eskiden hekimler bir stetoskop ve iyi bir hikâye ile çalışırken zamanla teknoloji işin içine girdi. Zamanla ultrasonografi, tomografi, manyetik rezonans görüntüleme yöntemleri işin içine girdi. İleri teknolojinin, hastalıkları teşhis etmemizde gerçekten çok büyük katkısı oldu. Bunun dışında teknoloji, hastalıkların tedavisine de büyük katkısı sağladı. Minimal invaziv girişimlerden, tümörlerin tedavisine kadar kolaylık sağlayan teknolojik gelişmeler var. Sağlık alanında teknolojiyi başarılı kullanmak çok önemli. Türkiye, gelişmekte olan bir ülke. Ülkemiz hem bilgi transferini, hem de teknolojik transferi kolay ve hızlı yapabiliyor. Tabi bu konuda ekonomik faktörleri göz önünde bulundurmak gerekir. Son 20 yılda Türkiye’de teknoloji kullanımı çok yaygınlaştı. Özel sağlık kurumlarının sektöre girmesiyle bu yarış biraz daha arttı. Biz, hastane ve hekim grubu olarak uzun süredir teknolojiyi kullanıyoruz. Türkiye Mustafa Kemal’in hedef gösterdiği muasır medeniyetler seviyesini yakaladığı zaman bu konuda çok daha başarılı olacak. İnşallah bu toplum o seviyeye varacaktır. Bilgi birikimi ve teknoloji aynı anda daha da ileri gidecektir.
ICT MEDIA: Sağlıkta kullanılan avuç içi okuma, e-nabız gibi bir takım teknolojik uygulamalar var. Sağlık sektöründe özellikle teknolojiyi kullanma konusunda mevzuatta sıkıntı var mı?
ÖZDEMİR: El okuma Türkiye’de bir yenilikti. Kimlik tespiti açısından ayrıca çok önemli bir uygulamadır. Daha önce işletmesinde bulunduğum 29 Mayıs Hastaneleri, el okuma konusunda pilot hastaneydi ve ilk uygulamayı biz başlattık. Başlangıçta cihaz temininde büyük bir sıkıntı yoktu ve bu uygulama başarılı oldu. Şu anda sağlık kurumlarında el okuma devam ediyor. Ülkemizin imkânlarının israf edilmemesi veya yanlış işlemlerin önlenmesi açısından çok doğru ve güzel bir yöntemdir. Ama bugün bu konuda büyük sorun var. El okuma cihazları bulunamıyor. Bildiğim kadarı ile tek bir firma ithal etmiş ve sonrasında devamını getirmemiş. Şu anda almak istediğimizde bulamıyoruz. Hizmeti sürdürebilmek için ikinci el avuç okuma cihazları aranıyor ama onu da bulmak mümkün değil. Fiyatları da oldukça yüksek. Bu örnekle vurgulamak istediğim konu şudur. Tabi yeni teknolojileri izlemek ve uygulamak çok önemli ancak bu konuda devamlılığı sağlamak için devletin kontrolü ve desteği gereklidir. Özellikle devlet işin içinde olmalı ve belli yaptırımlar uygulamalıdır. Sağlık teknolojisi çeşitli firmaların inisiyatifine bırakılmamalıdır.
ICT MEDIA: Hasta kayıtları, arşiv meselesi gibi sorunlar nasıl aşılıyor?
ÖZDEMİR: Bütün hastaneler, elektronik ve dijital uygulamaları kullanmaya başladı ama eski alışkanlıklarımız da devam ediyor. Bunu kısaca şöyle açıklayayım. Biz bütün hastalarımızı başlangıçta bilgisayara kaydediyoruz. Bu arada da mutlaka hasta evrakları ve bilgileri dosyalarda tutuluyordu. Bu dosyaların tutulması zorunluluğu poliklinik hastalarında kaldırıldı ancak yatan hasta dosyaları hala tutuluyor. Dolayısıyla bu konu ek maliyet, ek iş ve hekim için emek kaybıdır. Bugün SGK ile en büyük problemimiz bu. Epikrizlerin doğru bir şekilde yazılıp, SGK’ya teslim edilmesinde sıkıntılar mevcuttur. Hâlbuki bu kayıtlar elektronik ortamda olsa, işler çok rahat yürüyecek. Tabii ki biraz önce söylediğim gibi emek, zaman, malzemenin israfı var. Kullandığımız malzeme kâğıt ve 21. asırda çevreyi korumak, çevre dostu olmak çok önemli. Yeşili, ağacı korumamız ve hatta arttırmamız lazım. Bu nedenle mutlaka mevzuat değiştirilmelidir. Yatan hasta dosyalarında da tamamen dijital ortama geçmeliyiz.
ICT MEDIA: Hastanın uzaktan size erişiminde ve sizin hastaya uzaktan erişiminizde ne tür uygulamalarınız var, bu konuda neler yapıyorsunuz?
ÖZDEMİR: Hastalarımız bizi web sitemizden çok rahat bir şekilde takip edebiliyor, randevularını alabiliyorlar. Laboratuar sonuçlarını bizzat görebiliyor. Hekimiyle elektronik ortamda yazışarak danışmanlık alabiliyor. Hastanemizde teknoloji konusunda büyük yatırımlar yaptık. Şu anda yüksek teknolojiye sahip görüntüleme-radyoloji ünitemiz var. Bu ünitede ileri teknolojiye sahip MR Cihazımızın en önemli özelliklerinden biri sessiz MR olmasıdır. Bilgisayarlı Tomografimiz, 128 detektörlü ve 512 kesit özelliğe sahiptir. Bunun gibi tüm radyolojik cihazlarımızın görüntülerine çok rahat ulaşılabilmektedir. Hekimler vizitleri sırasında istediği yerden PACS sistemi ile görüntüleri değerlendirebilmektedir. Ayrıca vizit sırasında wireless sistemi ile bütün hasta verilerine tablet bilgisayarlardan da ulaşılabilmektedir. Hemşire kayıtları aynı şekilde dijital ortamda tutulmaktadır. Hekimler yoğun bakım hastalarının verilerini evinde veya hastane dışındaki ortamda rahatlıkla ulaşıp takip edebiliyor ve aynı anda dijital ortamda order dediğimiz bir istem yapabiliyor. Yani hastaların tedavi planını hemşiresine gönderebiliyor. Bunlar tabi ki çok önemli gelişmeler.
ICT MEDIA: Teknoloji ve sosyal medya çok gelişince hasta internet ortamında araştırma yapıyor ve hekimini de buradan seçebiliyor. Bunun yanı sıra hastalıklar ve tedavileri konusunda internette bilgi kirliliği var. Yani iyi tarafı da var, kötü tarafı da var. Bu konuda gördüğünüz doğrular ve yanlışlar nelerdir, neler önerirsiniz?
ÖZDEMİR: Hasta hekimi ve hastanesini seçebilmeli. Burada internet ortamı, dijital ortam kolaylık sağlıyor. Ancak bu ortamlardaki bilgililerin doğruluğu nedir, bunu çok iyi araştırmak lazım. Her önüne gelen internette sağlıkla ilgili her türlü bilgiyi paylaşmamalı. Bilimsel doğruluğu ve geçerliliği sağlanmış bilgiler kontrollü bir şekilde paylaşılmalı. Türk insanı çok uyanık ve zekidir. Kimin ne yazdığını, ne kadar doğru yazdığını çok biliyor. Hizmet sektöründe yer alan bir meslek grubuyuz biz. Gerçek bilim insanı olan hekim hiçbir zaman reklamı sevmez. Bundan daha ileri bir şey söylemek doğru olmaz diye düşünüyorum. Dijital dünyada çok fazla bilgi var ve bu dönemde bazı hastalar internetten okuyarak neredeyse kendi teşhislerini koymaya çalışıyorlar. Bu iş bu kadar kolay değil. Bir kere Fransızların çok güzel bir sözü var, “Hastalık yok, hasta var.” Bu söz, her hastanın kendine özgü birçok özellikleri olduğunu anlatıyor. Bu nedenle deneyimi, teknoloji birleştirerek ve hastayı çok iyi değerlendirerek doğru teşhise gidebilirsiniz. Doğru teşhis koyamazsanız, tedavi edemezsiniz. O nedenle böyle internet bilgileriyle hastanın hareket etmesi çok doğru değil. İnternetteki sağlık bilgileri ancak onlara karanlıkta yol gösteren bir ışık olabilir ama daha ileriye götürmemek lazım. Tekrar burada şunu söylemek istiyorum, bu bilgi kirliliğinin kontrol mekanizması vardır veya olmalı. Bunu önlemek lazım. Basında okuyoruz, diplomasız doktor şu kadar süre çalıştı, diplomasız hemşire şu kadar çalıştı. Biz aldığımız hekimin mutlaka diplomasını kontrol ediyoruz. İnternetteki bilgilerin doğruluk derecesini nereden bileceğiz? Bunun kontrolünü sağlamak lazım. Hem hekim hem de kurumla ilgili bilgilerin bir denetimi olması gerekli. Devlet bu konuda gerekli tedbirleri almalıdır.
ICT MEDIA: Hayalinizdeki dijital hastane nasıldır?
ÖZDEMİR: Hayalimdeki dijital hastane şöyle; Hasta evinden randevusunu alacak, hastaneye geldiğini hekim o an görecek ve saatinde içeriye girecek. Hekim oturacak, hastanın analizini alacak. Yine dijital ortamda kaydını yapacak ama belki de hiç yazmayacak. Bilgisayar onun konuştuklarının hepsini yazacak, yani hekim yazı işi ile uğraşmayacak. Tüm tetkikler yapılarak sisteme aktarılacak. Hekim istediği yerden tüm bilgileri görebilecek ve senin şu hastalığın var diyecek ya da sana böyle bir ameliyat yapacağız diyecek. Bu ameliyatı yine belki robotik cerrahi ile yapacak. Belki endoskopik cerrahi ile yapacak. Yine teknoloji kullanarak yapacak ve bu hastayı incelemek için çok vakit harcamayacak. Evinden de takip edecek ve taburcu işlemini de evinden yapabilecek. Tabi mevzuatın buna uyması lazım, ülkenin gelişmesi lazım.
ICT MEDIA: Biraz önce robotik cerrahiden bahsettiniz. Sizde bir cerrahsınız. Artık Hindistan’daki bir hekim, Amerika’daki ameliyata katılıyor. Bu hem iletişim teknolojisinin gelişmesi hem de tıbbi teknolojinin gelişmesi sayesinde. Tıbbi teknolojideki gelişme önümüzdeki dönemde hastalıkların tedavisinde nasıl bir değişim sağlar?
ÖZDEMİR: Bilgi paylaşımı için teknoloji çok önemli. Bilgi paylaşımında telekonferans yöntemiyle bu iş bugün dünyada yapılmakta. Dediğiniz gibi Hindistan’da yapılan bir ameliyata biz buradan anında katılabiliriz. Cerrahi cemiyetinin de bu şekilde çalışmaları var. Fransa’da bir merkezin bütün ameliyatlarını canlı olarak izleyebiliyoruz ve istersek katılabiliyoruz. Bunun tıbbi gelişmeye tabii ki çok katkısı var. Robotik cerrahide hayal odur ki hekimler burada oturacak ve başka bir yerdeki ameliyatı yapacak. Hedef; Esas robotun devreye girmesi ile uzaktan ulaşımla bu ameliyatı yapabilmektir. O zaman tecrübeli hekimler bir yerlere ulaşmadan aynı anda birçok hastanın tedavisine katkıda bulunmuş olacak. Robotun sağladığı birçok avantaj var. Rotasyon avantajı var, ulaşım avantajı var.
ICT MEDIA: Tıbbi teknolojileri dışarıdan satın alıyoruz, bunları ülkemizde üretemez miyiz?
ÖZDEMİR: Keşke... Mustafa Kemal’in gösterdiği muasır medeniyetler hedefine hızlı yürümemiz lazım. Bizim insanımız çok zeki, çok çalışkan ve öğrenmeye aç. Bugün yazılım sektörüne bakın, pırıl pırıl gençlerimiz var. Eğer devlet bu konuda teşviki arttırırsa, bu gelişmeler olacak ama bunu devlet yapmayacak. Devlet, özel sektöre bu konuda destek verecek, onu yüreklendirecek ve bu işi başaracak. Bunu başardığımız zaman bilgi toplumu oluruz. Bilgi toplumu ile ileri teknoloji başa baş gider. Üniversitelerimiz teknokentler kuruyor, bunlar çok güzel şeyler ve ekonomik yönden destek çıkılıyor. Bunların arttırılması lazım. Bu konuda bilginin üretildiği üniversiteler ile iş birliği yapmak lazım. İşte teknokentler bunu yapmaya çalışıyor ve devlet özellikle yatırımı buraya yapacak. Onun için devletin politikası değiştireceğini umut ediyorum ve değiştirmesi lazım, üniversite-sanayi işbirliğini sağlamak lazım. Ders anlatan hoca değil, bizzat işin içinde olan, hayatın içinde olan hocalara ihtiyaç var. Artık babadan öğrenme yöntemlerle değil, bilimsel temellere dayalı çalışmalar yapmak lazım. O zaman bu ülke gelişir.
ICT MEDIA: Son bir soru hocam. Hekim ile hasta arasında iletişim anlamında bir kopukluk olduğunu görüyoruz. Hekimle hastanın daha yakın ilişkisi tedavi sürecine olumlu yansımaz mı? Çünkü pek çok hasta doktorun önerdiği ilaçları –faydasını göremedim- diyerek yarıda kesiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
ÖZDEMİR: Bir kere beşeri ilişkilerin temelinde güven yatar. Önce hastanın hekime güvenebileceği sıcak bir ortamın sağlanması lazım. Hekim bir hastaya ne kadar zaman ayırmalı ve hangi ortamda bu hastayı kabul etmeli? Hekim, hastasını gülümseyerek karşılayabilmeli, ayağa kalkıp elini sıkabilmeli ve onu rahat bir yere oturtup minimum 15-20 dakika vakit ayırabilmeli. 8 saatlik mesaide ben yaklaşık 24 hasta bakabilirim. Ama hekim eğer günde 60 hasta bakıyorsa bu korkunç bir şey. Ben idare ettiğim bütün kurumlarda biraz önce söylediğim standarda tamamen uydum ve uymaya çalıştım. Hiçbir zaman bir hekimin 30’un üzerinde hasta bakmasına müsaade etmedim. Tabi devlette yarım saat olmaz ama hiç değilse 15 dakika olsun. Günde 15-20 poliklinik hastasından belli miktarda yatış olacak ve cerrahi tedavi gerekecek hasta çıkacaktır. Bu bilginin kaydı çok önemli. Siz bilginizi doğru kaydederseniz, hem kafanızda hem de kayıt sisteminizde tutarsanız, bu bilgi kaydına dijital ortamda ulaşabilirseniz hasta ile iletişiminizde problem olmaz. Her zaman hastanın sorduğu sorulara cevap verebilirsiniz.
Türkiye’de sağlık hizmetleri; özel sektörde bir de devlette veriliyor. Üniversite hastanelerini de devlet kabul ediyoruz. Şehir hastanesi uygulamalarıyla beraber muhtemelen hepsi Sağlık Bakanlığı’nda toplanacak gibi gözüküyor. Böyle bir ortamda tabi ki özel sektörü çok öne çıkartmak istemem, arzu etmem. Çünkü her vatandaşımızın özel sektöre ulaşabilme şansı yok. Tamamen ekonomik bir mesele.
Ben uygulama içindeyim. Onun için benim bu hizmeti daha çok vakıf anlayışıyla sürdürme gibi bir zihniyetim var. Kar amacı olmamalıdır. Ciddi kar amacı olduğu zaman bu hizmeti kaliteli sunmak mümkün değil ama sağlık hizmetinden, insan sağlığından kaliteyi eksiltemezsiniz. Hiçbir şeyi eksik tutamazsınız, böyle bir hakkınız yok. Ben para kazanacağım deyip kaliteden taviz vermeniz söz konusu olamaz, olmamalıdır. Benim güzel bir sloganım var. Hep diyorum ki, “Akademik Yaklaşım, Ekonomik Çözüm” ama bugünkü ekonomik şartlarda bunu gerçek anlamda sürdürebilmek de çok zor. Vatandaşın gücü ve maliyetlerimizin yüksekliği nedeniyle özel sağlık sektörü bana göre sıkıntıda.
Bunun çözümü şöyle; Dürüst çalışan, kayıt altında çalışan ve meslektaşlarının bütün haklarını kayıt altında ödeyen, devletine vergisini, sigortasını tam ödeyen, yani bütünüyle kayıt altında, tamamen dijital ortamda olan bir hastane için bunlar çok zordur. Biz Özel Ankara Umut Hastanesi olarak bu zoru hedefledik. Biz bu zoru başarıyoruz, başardık. Hiç kimse alınmasın bundan. Şu anda Umut Hastanesi’nde her şey kayıt altındadır ve dijital ortamda bütün arkadaşların bilgilerine ulaşabilirsiniz, bütün arkadaşların özlük haklarına ulaşabilirsiniz. Kayıt altında olmayan hiçbir şey yok.
ICT MEDIA: Hocam, bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.