Günlük hayatımızda beynimizin kaynaklarını en çok harcadığı aktivitelerden bir tanesi karar vermektir. Yürümek, beslenmek, araba kullanmak, konuşmak ve dil öğrenmek gibi aktiviteler için beynin daha otonom olan kısmı çalışıyor. Ancak daha akılcı olan kararlarda ise beynin bilişsel tarafı devreye giriyor ve birtakım hesaplamalar ile bolca enerji harcıyor. (Harcadığı enerjinin glikoz ile ölçüldüğünü söylemek yanlış olmaz)
Bilişsel kararların, hangi işi yapacağınız, hangi filme gideceğiniz ve hangi evi satın alacağınızdan tutun da çocuklarınızı göndereceğiniz doğru okulu seçmekten hayat arkadaşınızı bulmaya kadar geniş bir yelpazede olduğunu söyleyebiliriz. Peki bu kararları alırken beynimiz hangi kriterleri dikkate alarak ilerlememizi sağlıyor? Bir kararın sağlıklı ya da riskli olup olmadığına nasıl karar veriyor? Bunlar oldukça kritik sorular. Ancak çoğu zaman biraz iç güdüsel biraz da daha önceki tecrübelerimize göre karar aldığımızı söyleyebiliriz. Hepimizin anlaşacağı temel nokta, karar alma sürecinin, kararlardaki verilerle bağlantılı olarak oldukça kaotik olabileceğidir. Kararlarımızı verdikten sonra üzerine yaşadığımız kaygı ve pişmanlıklarda yine beynimizin enerjisini tüketmesine sebep olmaktadır.
Zihin modelleri aslında düşünce için oluşturulan çerçeve çalışmaları olarak tanımlanır. Bu modeller, karmaşık görülen unsurları basitleştirerek beynin daha rahat ve sağlıklı karar vermesini sağlarlar. Bir karar hakkında bütün verilere sahip olmamız ve işlememiz mümkün olmadığından zihin modellerini kullanarak gürültüden uzak bir şekilde olması gereken verilere odaklanmamız sağlanabilir.
Zihin modelleri temelde;
1- Sistemlerin nasıl çalıştığını anlamamızı ve
2- Daha iyi kararlar vermemizi sağlar
Örnek olarak bir arabanın nasıl çalıştığını merak ederiz. Pistonlara giren yakıt nasıl yanar? Pistonlar nasıl hareket eder? Arabanın diğer bölümlerine güç nasıl gider? Burada araba aslında bizim anlamamız gereken bir sistemdir. Her parçası birbirine bağlıdır ve anlamamız gereken bunun nasıl olduğudur. Ancak hangi tip motor yapacağımızı düşünmek karar verme aşamasına girer.
Bu probleme klasik olarak iki şekilde yaklaşırız:
1- En baştan bu soruları sormak yerine en kolay olan süreci seçer devam ederiz. Bunun sonucunda önemli bir değer ve sonuca varamayız
2- İç güdülerinizi kullanırsınız. İç güdüleriniz daha önceki tecrübe ve deneyimlerinizle şekillenir. Bu 1. Seçeceğe göre daha doğru bir yaklaşımdır.
Yaklaşık 10 yıldır zihin yapısı üzerine konuşup model üretiyorum. Ancak işletmeler ve girişimler hızlı para getirecek ve daha kolay olan süreçleri seçiyorlar. Sonuçları değişmeyince daha kolay olan başka yollar arıyorlar. Bu sadece taşıma suyu ile değirmeni döndürmekten ileri gitmiyor. Yukarıdaki probleme eğer bir zihinsel model olan “Dünyada her şey aslında bir sistemin parçasıdır” şeklinde yaklaşırsak sorduğumuz sorular, cevapları ve sonuçları çok daha rahat anlaşılır ve ilerleyebilir.
Sistem, yukarıda belirttiğim gibi çoklu parçaların bir araya geldiği ve birbirine bağlı olduğu her şeydir. Yani her makine ve süreç(aktivite) birer sistemdir.
Örnek vermek gerekirse:
Süreç: Ekonomik büyüme ya da ilişkinizi sürdürebilme
İşletme: Spor takımı veya bir girişim
Araç: Kahve bardağı ya da dolma kalem
İçinde bulunma durumu: Sağlığınız veya mutluluğunuz
Zihinsel model bütün bu sistemleri alt başlıklarına bölerek temel çalışanlarını bulmanızı sağlar. Böylece gereksiz detaylardan kurtulmuş olursunuz. Bu berraklığa ulaştığınızda şunu anlarsınız:
Bir işletme sistemini geliştirirseniz daha çok para kazanırsınız
Bir arkadaşlık sistemini geliştirirseniz daha mutlu olursunuz.
Bu yazımda zihinsel modellerden bir tanesi olan “İlk Prensip” yöntemini kullanarak “Karmaşık bir problemi doğru sorularla daha basit hale getirebiliriz? sorusunu irdelemek istiyorum.İlk Prensip Yöntemi:
Her önemli hareketiniz/süreciniz için şu soruları sürekli olarak sorun:
Bu hareketin altında nasıl bir sistem yatıyor? Bu bir ilişki mi? İş mi? Ürün mü? Veya birbirine bağlı parçalardan oluşan başka bir şey mi?
Bu sistem verimli mi?
Eğer verimli değilse hangi ilkeler ile çalışıyor?
Ben bu ilkeleri değiştirip sistemin daha iyi çalışmasını sağlayabilir miyim?
Tesla, Amazon, Microsoft ve Apple gibi dünya devleri hem işlerinde hem ürettikleri ürünlerde bu yöntemleri kullanıyorlar. Örnek olarak;
Tesla, arabaları bir sistem olarak görüyor. Fosil yakıtların çevreye verdiği zararı ve verimsizliğini fark etmektedir. Elektrik pillerinin çok pahalı olduğunu anlıyor ve nedenini araştırarak bütün ARGE’sini buna göre yapıyor. Böylece gereksiz gürültüden kurtularak odaklanması gereken yere odaklanıyor. Sıfırdan başlayarak sistemde belirlediği bütün yanlışları teker teker iyileştirerek ortaya Tesla gibi başarılı bir ürünü çıkarabiliyor.
Son olarak, “ilk prensip” zihin modelinin yüzlerce modelden sadece bir tanesi olduğunu belirtmek isterim. Zihin modelleri, fizik, müzik, kimya ve birçok farklı disiplinin içinden gelen kavramların sosyal durumlara uyarlanması ile oluşuyor.