İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA YENİ RTÜK YÖNETMELİĞİ

Avrupa Birliği’nin medya özgürlüğüne bakışının temelini ifade özgürlüğü oluşturur. Öyle ki, 1980’lerin başında medya ile ilgili konuları İnsan Hakları Genel Müdürlüğü bünyesinde sürdürmüştür. Türkiye’nin medya politikalarında Avrupa Birliği istekleri çok önemli yer tutar. 1990’lardan beri yapılan medya düzenlemelerinin büyük bir bölümü Kopenhag kriterlerine uyum için yapılmıştır. Son yapılan RTÜK yönetmeliği de bu kapsam içinde değerlendirilmelidir. Bu ayki yazımızı RTÜK yönetmeliğine ayırdık. Ülkemiz için güzel olana her zaman tarafız.

Önce medya özgürlüğü açısından ifade özgürlüğünü ele alalım. Uluslararası hukuk açısından ifade hürriyetinin vurgulandığı en önemli belge olarak, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi gösterilir. Bu Bildiri’nin 11. maddesinde yer alan “düşüncelerin, fikir ve görüşlerin başkalarına serbestçe iletilmesi ve ifadesi insanın en kıymetli haklarındandır” şeklindeki anlatım, ifade hürriyetinin ‘temel hak’ olma niteliğine vurgu yapmaktadır. 10 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. maddesinde de, herkesin düşünce ve ifade hürriyetine hakkının olduğu ve düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemesi gerektiği belirtilmektedir. Avrupa Konseyi tarafından 1952 yılında çıkarılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde de benzer şekilde ifade hürriyetinin herkes için geçerli olduğu ve ülke sınırları gözetilmeksizin kullanılabilmesi gerektiği yer almaktadır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Hakları Evrensel Beyannamesine hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraftır. Aynı zamanda ifade özgürlüğüne dayalı sorunları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları bağlayıcıdır.

Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 29/2 maddesinde hak ve hürriyetler kullanılırken, demokratik bir toplumda birçok unsurun yanı sıra kamunun düzeninin ve genel ahlâkının korunması amacıyla da yasal bazı sınırlamalara tâbi tutulabileceği ifade edilmiştir. 3 Eylül 1953 yılında yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ifade hürriyetinin düzenlendiği 10. Maddesinde de hukukun öngördüğü ölçüde bu hürriyetin kullanılmasının bazı formaliteler, koşullar sınırlamalar veya yaptırımlara tâbi tutulabileceği hükmüne yer verilmiştir. Aynı şekilde BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 13. maddesinde ve BM Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 19. maddesinde düşünceyi açıklama/ifade hürriyetinin kullanılmasında, genel ahlâkının korunması bir sınırlama sebebi olarak yer almıştır.

Ülkemiz için, ifade hürriyetini düzenleyen ulusal nitelikli temel belge ise, Anayasa’dır. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında yer alan, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı resim veya başka yollarla, tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” hükmü, ifade hürriyetinin Anayasal güvence altına alındığını göstermektedir. Buradan anlaşılan, ifade hürriyetinin temel haklar arasında yer aldığı ve herkes tarafından kullanılabilmesi gereken bir hak olduğu ulusal ve uluslararası belgelerde düzenlenmiştir; Ancak, bu hürriyet hiçbir belgede şartsız ve sınırsız olarak güvence altına alınmamıştır. İfade hürriyetinin bazı hâllerde, hukuka uygun olarak makul sebeplerle sınırlanabileceğini tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum.

RTÜK yönetmeliğini iyi anlayabilmek adına “Sansür” ve “Denetim” kavramlarını da iyi anlamaya ihtiyaç var.

Denetim kavramının özellikle basın yayın alanı üzerindeki varlığı, kimi zaman ‘sansür’ kavramı ile karıştırılmakta; bazen de uygulamada iki kavram arasındaki ince çizgi silikleşmektedir. Sansür ve denetim kavramları karşılaştırıldığında, her ikisinin de en geniş anlamıyla ‘kontrol’ kelimesiyle yakınlığı görülmektedir. İfade hürriyeti ve kitle iletişim hürriyeti gereği, yapılan kontroller sırasında radyo ve televizyon yayınları ancak üstün kamu yararı sağlanması amacıyla ve belli ölçülerde sınırlandırılabilir. Ancak sansürde, “serbest yayın hakkının [keyfî şekilde] sınırlandırılması” söz konusudur. Dolayısıyla yayın içerikleri üzerinde yayın öncesi ve yayın sonrası yapılan kontrollerin, hangi amaç ve ölçütlerle yapıldığı, bir müdahale varsa bu müdahalenin ne şekilde uygulandığı, kontrolün denetim mi sansür mü seviyesinde olduğunun belirleyicisidir.

Sansür (censorship) kavramı, “her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükümetçe önceden denetlenmesi işi”, “söz, yazı, resim ve sesle yapılan her türlü neşriyatın (yayınların) ve muhaberatın (haberleşmelerin) ve mersulelerin (gönderilerin) yapılmasından veya muhataplarına varmasından önce devlet tarafından kontrol edilmek üzere alınan emniyet tedbiri” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımlarda görüldüğü üzere, verilmek istenen mesaja ve yapılmak istenen yayına yönelik bir devlet müdahalesi söz konusudur. Sansür, ‘istenmeyen mesajı ortadan kaldırmak’ anlamının yanı sıra, ‘o mesajı farklı şekillerde biçimlendirerek manipüle etmek’ anlamını da taşımaktadır. Sansür için “özgün bir mesajın tümünü veya bir kısmını bloke etmeyi, yeniden düzenlemeyi ve manipülasyonu içeren süreç” tanımı da yapılmaktadır. Dolayısıyla, sansür ile birlikte mesajın özüne yönelik yapılan çok yönlü değişikliklerin söz konusu olduğunu ve genel kanının aksine, sansürün yalnızca devlet organları tarafından yapılmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Sansür, kitle iletişim araçlarına yönelik devlet müdahalesi şeklinde tarif edilse de farklı kişi ve kuruluşlarca yapılan müdahaleler de sansür niteliği taşıyabilmektedirler. Buradan hareketle, radyo ve televizyonlarda uygulanan sansür için, önceden hazırlanmış olan yayın içeriklerinin yayıncı kuruluşun içinde veya dışında olan erkler tarafından kesintilere veya eklemelere maruz bırakmak, ses ve/veya görüntü üzerinde değişiklikler yapmak ya da içeriği tamamen ortadan kaldırarak yayınlanmasını engellemek suretiyle yapılan müdahaleler şeklinde bir tanımlamada bulunmak mümkündür. Bu mekanizmaya oto sansürü de eklemek gerekir. Çünkü çoğu zaman işten atılma, cezalandırılma veya mobing görme korkusu medya kuruluşlarında çalışanların kendi kendilerini sansür etmelerine neden olmaktadır. Yazılan yazı ve görüntü çoğu zaman silinmektedir.

Sansür, mesajın yayınından önce ve sonra olmak üzere iki süreçte de uygulanabileceğini belirtmiştir. Buna göre, mesajın yayınından önceki sansür, o mesajın oluşumunu önlemeye yönelik iken, yayından sonraki sansür, o mesajı biçimlendiren ve yayanların cezalandırılmasına yöneliktir. Ancak, literatüre göre, özellikle radyo ve televizyon programları için yayından sonra yapılan kontrol işini ‘sansür’ ile değil, ‘denetim’ kavramıyla tanımlamak daha doğru olacaktır. Yayın sonrası yapılan kontrollerin ardından, çeşitli gerekçeler öne sürülerek, makul seviyenin ötesinde ceza ve yaptırımlar uygulanması durumu, denetimin doğru ve tarafsızca yapılmadığını gösterir. Ancak bu duruma literatürde göre, sansür denilmemektedir. Çünkü, radyo ve televizyonlarda yayınların geri alınması ve yayınlar gerçekleşmiş ise, onun önüne geçilmesi, dolayısıyla yayınlara sansür kavramı ile nitelendirilebilecek şekilde doğrudan müdahale edilmesi mümkün değildir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, kitle iletişim araçlarına yönelik devlet müdahaleleri kamu yararı gayesiyle ve belli ölçülerde sınırlandırılabilir. Bu tutumun ortaya koyulması gerekliliği, uluslararası ve ulusal mevzuatta da yer almaktadır. Ancak, Türk basın-yayın tarihine bakıldığında, devlet tarafından ‘sıkı denetim’, bir başka deyişle ‘sansür’ şeklinde gerçekleştirilen kontrollerin ve yasaklamaların olduğu da görülmektedir.

Tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de sansür yasaktır. Türkiye de “ilk olarak, 1908’de yeniden yürürlüğe konulan, 1876 Anayasası’nın 12. maddesinde “Matbuat, kanun dairesinde serbesttir” maddesine yapılan eklemeyle “Kableltab teftiş [basımdan önce denetleme]”, başka bir deyişle sansür yasağı getirilmiştir. Sansürü engelleyen düzenlemeler sonra yapılan anayasalarımızda da benimsenmiştir. 1982 Anayasası’nın 28. maddesinde yer alan ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ hükmü bu yasağı vurgulamaktadır.”

RTÜK Yönetmeliği ve ortaya çıkan algı

İnternet üzerinden radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayınları düzenleyen yeni yönetmelik Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) internet sitesinde yayımlanmasıyla birlikte düzenlemenin internet üzerinden yapılan yayınların ve internet gazeteciliğini nasıl etkileyeceği konusu çok tartışılmaya başlandı.

Yönetmelik ile ilgili tartışmalarda internete sansür mü geliyor sorusu öncelik olarak ortaya çıkmakta. Yönetmelik ile ilgili RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin; kayıtsızlık, başıbozukluk, anayasanın ilgili maddeleri, internetteki düzensizliğe yönelik yapılan kamuoyu araştırmalarını ve Avrupa’daki düzenlemeleri de gerekçe göstererek haklı olarak “sansür değil düzenlemedir” demiştir. Biz bu konuyu tarafsız olarak ele almak ve ortaya çıkabilecek sorunların büyümeden çözülmesi için tavsiyelerde bulunacağız.

Öncelikle, bizce en önemli sıkıntı genellik kavramlarıdır. Anayasa’nın 26. Maddesi ifade özgürlüğünü sınırlandırmada, “Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” demektedir. Bu durum çoğu zaman sınırların belirsizliği sebebiyle yayıncı kuruluşları sıkıntıya sokmaktadır.

AB Görsel İşitsel Medya Hizmetlerine yönelik olarak çıkartılmış olan, 6112 sayılı Kanun’da da belirtilen ifadelerdeki yani genel ahlâk değerler, müstehcenlik gibi kavramlarda aynı zorluklar çıkmaktadır. Örneğin, müstehcen (obscenity) kavramı, ‘açık saçıklık’ anlamını taşıması nedeniyle genel ahlâka zarar veren, dolayısıyla ‘genel ahlâk’ ile ilgili hükmünün kapsamına giren bir kavram ve durumdur. Tıpkı müstehcenlik gibi, hakkaniyet, dürüstlük, ayrımcılıktan ve şiddetten uzak olma, yanıltıcı olmama, kadınları istismar etmeme, kumar oynamayı özendirmeme gibi genel ahlâka uymanın birer gereği olarak sıralanabilecek değerlere de 6112 sayılı Kanun’da ayrıca yer verilmiştir. 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda genel ahlâk vurgusu yapılmaktadır. Yayın esaslarının belirlendiği 5. maddenin ‘e’ bendinde “genel ahlâkın gereklerini, millî gelenekleri ve manevî değerleri gözetmek” hükmüne yer verilerek, genel ahlâkın ve onun kapsamına giren değerlerin, yayınlarda gözetilmesi gereken unsurlar arasında yer aldığı ifade edilmiştir.

Müstehcenlik, genel ahlak gibi kavramlar muğlaklıktan kurtarılmalıdır. Bu RTÜK içinde önemlidir çünkü korkuya dayalı algı düzenlemeye dayalı güvene dönüşecektir. Eğer bu muğlaklık devam ederse isteğe bağlı yayıncılık yapan birçok kanal için durum sıkıntı yaratacaktır kanaatindeyiz.

Yine lisan ücretleri ile ilgili düzenleme tartışma konusunu oluşturmakta. Yönetmeliğe göre, radyo yayını lisans ücreti 10 bin TL; TV yayın lisans ücreti ise 100 bin TLdir. Bu durum, amatör, para kazanamayan, sermaye yapısı güçlü olmayan yayın kuruluşların kapanmasına ve mecranın yapısına uygun çok sesliliğin zarara uğramasına sebep olacaktır. Her yıl veya on yıllığına 100 bin TL, internet ortamı için oldukça yüksek bir miktar olarak belirtilmekte. Yayın kuruluşları bu parayı eğer lisansları devam edecekse on yıl boyunca her yıl ödeyecek ve kazançlarının da binde beşini yine vermek zorunda. Bu zaman içerisinde, küçük ve bağımsız kurumlar faaliyetlerini sürdüremeyeceği için internet ortamında da bir tekel yaratacağı korkusu tartışmaları ateşlemekte.

YouTube üzerinden bireysel paylaşımların kapsam dışı olduğunu, ancak YouTube üzerinden yayın yapan TV’lerin yönetmelik kapsamında olacağı belirtiliyor. SETA raporunda belirtilen ve bir süre önce Youtube üzerinde 4 farklı ülkenin 4 farklı yayın kurumunun -DW, BBC, VOA ve France 24- birleşerek, Türkçe ortak haber kanalı açması da bu yönetmelik kapsamında lisansa tabi olacak. Bu kanallarla ilgili durum batı kamuoyunda titizlikle inceleneceği konusunu dikkatlere çekmek isterim. Ayrıca; Bireysel yayıncılar dışında herkesi etkileyecek yeni RTÜK yönetmeliği, bireysel iletişimi ne şekilde değerlendirileceği konusu da tartışmalarda önemli yer tutmakta. DW Türkçe, BBC Türkçe, Independent Türkiye, Sputnik Türkçe gibi haber sitelerinin durumu da göz ardı edilmemeli. Çünkü çoğu gazetede video gösterimi de var. Kamuoyunda bu tür sitelerin denetlenmesi için yasal düzenlemelerin yapıldığı ile ilgili düşünceler var.

Yönetmeliğin yayımlanmasından itibaren 1 ay içerisinde lisans alma zorunluluğu olduğunu ve ilgili lisans kılavuzların da RTÜK sitesine yüklendiğini belirtiyor. Ancak, yönetmelik kapsamında yer alan "yayın hizmetlerini internet ortamından iletmeye özgülenmemiş platformlar" ifadesi, özellikle dijital yayın kuruluşlarının lisansa tabi olup olmayacağı konusunda hukuki yorumlara açık bir alan bırakıldığı da eleştiri konularından biri.

İlgili düzenlemelerde geçen İnternet Erişiminin Engellenmesine yönelik olarak bir uyarı da yapmak istiyorum.11 Nisan 2012 tarihli “erişime engelleme”nin İnternet içeriğinin hukuken düzenlenmesinin bir parçası olup olmaması konusundaki Avrupa Parlamentosu oylamasında erişim engelleme çözümü, Avrupa Parlamentosu’nca da reddedilmiştir.

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, AB’nin bu düzenlemenin benzerini 2018’de yaptığını söylemekte ve bizim bu düzenlemeyi bir yönüyle onun için yaptığımızı belirtmekte. Doğrudur tüm dünya gibi AB’de internet ile ilgili düzenlemeleri yapmakta ve bizde elbette yapmalıyız. Fakat hemen hemen tüm ilerleme raporlarında yapılan yasal düzenlemelerden çok uygulamalarla ilgili AB’den eleştiri aldığımızı da belirtmek zorundayım. Yasal düzenleme gerekliydi ve yapıldı bunda kimsenin eleştirisi yok yalnız uygulamalara dikkat etmek gereklidir. Bu bir sansür değil düzenlemedir. Son olarak doğruluğu eleştirilse de Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü yer yıl yayımladıkları Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ni yayımladığında yine üzüldük. 2018'de 180 ülke arasında 157. sırada yer alan Türkiye, 2019'da yine 157. sıradaki yerini korudu. Bu olumsuz durumdan mutlaka bir an önce çıkmalıyız. Hepimize bu konuda büyük görevler düşmekte.

Kaynaklar

  • Merve Can Maraşlı, Avrupa Birliği'ne Uyum Bağlamında Radyo Ve Televizyon Yayınlarında Denetim, Uygulamada Ortaya Çıkan Sorunlar ve Özdenetim Tezi, Ankara 2017
  • htps://freedomhouse.org/report/freedom-net/2018/turkey
  • https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2019/turkey