Yeni nesil diye başlayan sözlerin içinde; bencil, duyarsız, patavatsız, saygısız, tatminsiz diye birçok olumsuz sıfat bu çocukların tarifinde kullanılıyor. Bu kadar eleştirdiğimiz bu yeni kuşak acaba bu sözleri hak ediyor mu? Eski kuşaklar sizin için ne söylediler? Gerçekten söylendiği gibi geçmiş dönemlerden çok farlı bir kuşak ile mi karşı karşıyayız? Gelin bu soruları bu çalışmamızda yeniden irdeleyelim.
Tarihin her döneminde kuşaklar bir sonraki kuşakları kendilerine benzemediği için eleştirdi. 5 bin yıl önce yazılmış olan Sümer tabletlerinde gençleri anlayamadıklarının yazılması konuyu anlamamıza yardımcı olmuyor ise, M.Ö. yaklaşık 700 yılında yaşamış olan Hesiod’u dinleyelim: «Günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.»
Plato’nun söylemleri bugünkü ebeveyn görüşünden farklı mı sizce; “Bugünkü çocuklar lükse düşkünler, büyüklerine karşı saygısızlar ve çok fazla konuşuyorlar. Çocuklar evlerinin hizmetkârları değil adeta zorbaları. Büyükleri odaya girdiğinde ayağa kalkmıyorlar. Ebeveynleri ile çatışıyorlar, toplum içinde herkesten önce konuşuyorlar, bacak bacak üstüne atıyorlar, öğretmenlerine kötü davranıyorlar. Milattan önce 350’de yani bundan 2370 yıl önce Aristo’da bu konu da farklı düşünmüyor: “Gençlerin, coşkulu fikirleri var çünkü henüz hayat boyunlarını bükmedi ve hayatın kısıtlarını görmediler. Dahası, bu umutlu yaratılışları kendilerini önemli şeyler ile eşit görmelerine neden oldu –bu da coşkulu fikirlerini oluşturdu- işe yarar işler yerine soylu işler yapmayı tercih ettiler: Yaşamlarını muhakeme ederek düzenlemek yerine, ahlaklı işler yaparak düzenlediler. Tüm hataları bu işleri abartılı bir şekilde ve şiddetli yapmalarından kaynaklanıyor. Her şeyin aşırısını yaptılar – çok fazla sevdiler, çok fazla nefret ettiler ve her şeyi çok fazla yaptılar.”
Buradan anlaşılan şu ki, tarihi sayıları bir kenara bırakırsak insanlık yaratılışından buyana teknolojik değişimler dışında farklı bir şekle dönüşmemiş. Her ne kadar bugünlerde insanlık 2.0 konusu gündemde olsa da insanın akıllı bir organizmadan ibaret olduğu da unutulmamalıdır. Neyse bu konuyu başka bir yazımızda tartışabiliriz biz yeniden “Z Kuşağını” anlamaya çalışalım.
Kanka Anlayışlı Z Kuşağından önce hangi kuşaklar vardı?
Geçmiş kuşaklardaki değişim yüzyıl, hatta daha fazla süreyi gerektirirken geçen yüzyıldan itibaren bu süreler onlu yıllara düştü. 1925-1946 yıllarında doğanlara Savaş Dönemi Sessiz Kuşak olarak adlandırılmaktadır. Yaşam savaşı veren bu kuşaktan sonra Baby Boomers (1945 – 1964) denilen; işkolik, çalışmak için yaşamını adayan bir kuşak dönemi literatürde belirtilmekte. Hayatındaki en önemli şey hayata bir şeyler katmak ve yeni nesillere bırakmak olan bu nesilden sonra ise, kanaatkâr, marka sadakati yüksek, görece daha çabuk tatmin olan ve teknoloji ile ileri yaşlarda tanışmış olan X kuşağı (1965 – 1976) yeraldı. Radikal değerlerin savunucusu olan bu kuşak bizde 68 kuşağı ile ünlendi. Z’lerin anne ve babaları olacak olan YKuşağı (1977 – 1994) teknoloji ile dost X’ lere göre daha bireysel ve sonuç odaklı olarak tanımlanmaktalar. Bu arada Z’ye çok benzeyen ama tam olarak yeni medyanın yerlisi olamayan çok küçük zaman aralığında doğan Milenyum Kuşağı (1995 – 2003) yer almakta. 1990’ların ortalarında ortaya çıkan İnternet, onlar için bir kilometre taşı oldu. Özgürlüğüne düşkün, bireyci, itaatsiz, hayalci, risk alan, kaygısız, teknoloji tutkunu, hız seven, esnek bir çalışma ortamı arayan bir kuşak olan Milenyum kuşağı Z’lere çok yakın özellikler taşımakta. Dijital doğanlar kuşağı olan Z Kuşağı (2000-2012) ise; bireyci, narsist, sorgulayıcı, dayatmayı reddeden, eleştirel düşünen “Kanka anlayışlı bir nesil” olarak tarif edilebilir. Buna, 2012- 2030 olarak literatüre geçmiş olan Yeni Nesil Alfa Kuşağını da saymamız gerekir.
Yalnızlık Bu Kuşağın En Büyük Izdırabı
Tam olarak 2000 sonrası doğan Z kuşağı ya da nesli, birçok kaynakta dünya nüfusunun %25’ini oluşturduğu belirtilmekte. Akışkan kişilikli, stresli ve küresel bakış açısına sahip, buyurucu yaklaşımlardan nefret eden yeni medyanın içinde doğmuş olan bu neslin görsel zekâları geçmiş kuşaklara oranla daha yüksek. Gençler daha çok video içeriği tüketiyor.Derslerini bile video anlatımlarından çalışıyor ve anlıyorlar. Ders hariç izledikleri video içeriklerinde komedi önemli yer tutmakta. Güldüren ve çok kısa videolar daha çok tercih ediliyor.
Bu kuşak, dijital dünyanın ‘göçmeni’ değil, ‘gerçek sahibi’. Ama sadece teknolojiyi değil; çevre, hayvanlar, insan hakları konusunda hassaslar, kısacası yaşamın tüm unsurlarını önemsiyorlar. Bu neslin yaşam alanı sanal. Yeni medyanın bireyselleştirici özelliği çokluğun içinde yalnızlığa iten yönü bu kuşağı yalnızlaştırdı. Spor yapmayan ve en fazla evde oturma alışkanlığına sahip kuşak olarak görülüyor. Bu kuşak kendileri ve aileleri dışındaki insanlara karşı güven duyguları çok zayıf, bu nedenle toplumsal aidiyet duyguları da oldukça zayıf.
Araştırmalara göre, mutlu olduğunu söyleyen bu kuşak aynı zamanda %49’u depresyonda olduğunu belirtmekte ve kaygıyla uğraşıyor. Sosyal medyanın oluşturduğu tatminsizlik mutsuzluğa yol açmakta. Öğretmenler gözlemlerinde lise çocuklarının kendi dünyalarının dışına çıkamadığı, çevreye aldırış etmediği ve dünyada olup bitenle ilgilenmediğini tespit etmişler.
Öğrencilerde en çok, enselerinden ayrılmayan gözetim hastalığına yakalanmış ebeveynleri. Z kuşağı insanlık tarihinde ebeveynleri tarafından en çok üstüne düşülmüş, gözetilmiş ve kontrol edilmiş proje bir kuşak. Hemen her türlü sorununu ebeveynleri çözdüğü için hiçbir şeyin değerini ve sorumluluğunu anlayamıyorlar.
Z kuşağının olumlu ve olumsuz yönleri:
Bireysel ve bağımsız çalışmak özelliği taşıyorlar. Daha dürüstler. Komplekssiz oldukları için kendilerini rahat ifade edebiliyorlar. Girişimcilik yönleri ve istekleri fazla fakat asla hiyerarşiyi sevmiyorlar. Ne istediklerini biliyorlar.
Z kuşağının en baskın özelliği sadakatsizlikleri. Azimli ve hırslılar fakat bir o kadar da çabuk vazgeçiyorlar. Benmerkezciler. Nezaketsizlik veya patavatsızlık sınırlarını zorlayan bir açık görüşlülükleri var. Gelişen trendlere göre öncelikleri var ve bu değerli olanın ne olacağını bilmemizi engellemekte. Eğilimleri yönetenler bu çocukları da yönetebilir. Bu gerekli hassasiyet gösterilmez ise en büyük risk.
Peki ne yapılmalı?
Z Kuşağının girişimci ruhları törpülenmeden onlara başarılı olmanın, çalışmanın, eğitimin önemi anlatılmalı. Çocuklar, yaptıkları şeyleri zorlamayla değil fayda/değer anlayışıyla yapmalı ve ikna edilmeli. Z kuşağı bireyine verilecek işin tanımı çok net yapılmalı, takım içerisindeki rolü hiyerarşik düzen kurulmadan verilmelidir. Bireyci ve rekabetçi bu kuşağın çalışma ortamı yenilikçi ve eğlenceli hale getirilirse motivasyonun olağanüstü artacağı bilinmelidir.
Bu kuşak bireyleri yaratıcılığa izin veren aktivitelerden hoşlanmaktadırlar. Bu kuşak ezberden çok oyun, hikayeleştirme ve hayallerle etkin hale gelebilmektedir. Bu sebeple geleneksel eğitim yöntemleri bu kuşağa uygun gözükmemekte. Eğitim sistemi bu kuşağın ruhuna uygun olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Geleceğimizi yönetecek olan bu kuşağın doğru yönlendirilirse bizden daha iyi işler yapacağını umarak yazıma son veriyorum.