SURİYELİ GÖÇMENLERİN SOSYAL MEDYA KULLANIM PRATİKLERİ

Dünya üzerindeki siyasal ya da coğrafik değişimler beraberinde büyük göç dalgalarını ya da diğer bir deyişle kitlesel akınları da beraberinde getirebilmektedir. Tarihin her döneminde sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki boyutlarda kitlesel akınları görmek mümkündür. Son yıllarda belirginleşen ve kronik bir hal alan küresel ve bölgesel istikrarsızlık nedeniyle gelişmekte olan veya gelişmiş ülkelere göç hareketinin olduğu gözlemlenmektedir.

Planlanmayan ya da düzensiz bir şekilde gelen göç dalgalarının olması ve jeopolitik konumunun köprü görevi görmesi dolayısı ile Türkiye, daha önce eşi görülmemiş göç sorunsalı ile karşı karşıya kalmıştır. Göç akımlarının sayısının yüksek düzeyde olması da diğer ülke uygulamalarından ayrılarak kendisine has bir göç yönetim stratejisi geliştirmesine ve alanda yaşanacak problemler ile ilgili pratik çözüm için ciddi büyüklükte ödenek ayrılmasına neden olmuştur.

Özellikle ülkelerinde yaşanan iç karışıklıklardan sonra, Suriyeli sığınmacılar, komşu ülkelere zorunlu olarak kitlesel şekilde göç etmek zorunda kalmışlardır. Ülkelerindeki güvenlik problemleri dolayısı ile plansız bir şekilde Türkiye’ye gelmek zorunda kalan Suriyeliler için çeşitli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu kapsamda şimdi güvenli bölgelere kaydırılmış olan, özellikle sınır ya da sınıra yakın illerde Suriyeli sığınmacıların acil ihtiyaçlarının giderilmesi, yerleşmelerinin sağlanması ve temel ihtiyaçlarının giderilmesi için barınma merkezleri kurulmuştur.

Bu çalışmanın konusunu iyi anlaya bilmek için Suriyelileri iki kısımda incelemekte yarar bulunmaktadır. Suriye’deki savaş bölgesinden zarar görmemek ve güvenlik için kaçanlar birinci grubu oluşturmaktadır. İkinci grup ise, Suriye’deki BAAS rejimi muhalifleridir. Muhalifler, işkence görmüş, mahkûm edilmiş çıkmış, hapisten kaçmış ya da haklarında yakalanma kararları olanlar çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu muhaliflerin savaş bitse dahi Suriye’ye dönmeleri zor gözükmekte. Diğer sığınmacılara nazaran ülkemizdeki geçici koruma statüsündeki Suriyeliler birçok dernek ve yardım kuruluşları ile iyi örgütlenmiş durumda oldukları bilinmektedir. Türkiye’de ikamet eden Suriyeli göçmenler özel bir cep telefonu aplikasyonu kullanmakta. “Gherbtna” Türkçe adıyla “bizim göçümüz ya da tehcir” adı verilen aplikasyonda, Türkiye’den haberler, ülkelerinden uzakta yaşamak zorunda olan kişilerin yaşadıkları sıkıntılar, iş ilanları gibi bilgiler paylaşılmaktadır. Sosyal medya paylaşımlarında genel olarak kullandıkları diller çoğunlukla Arapça ve İngilizcedir. Dil sorunu, Türk toplumu ile entegrasyonda en önemli bariyer olarak gözükmektedir.

Türkiye’ye kaçmış olan Suriyeli gazeteci ve televizyoncular tarafından İstanbul’da ‘Suriye TV’ isimli bir televizyon kanalının yayın yaptığı medyada yer almaktadır. 2 yüz kişinin çalıştığı kanal; Türkiye, Suriye, Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa’daki Suriyelilere yönelik yayın yapmaktadır. Ayrıca Suriyelilerin, İstanbul merkezli olmak üzere 5 farklı radyo kanalı vardır. “Sout Raya” (Raya'nın Sesi) gibi “Radyo El Kul” da ençok bilinenler arasında yer almaktadır. Radyo El Kul’un kurucusu Obi Sukkar yayınlarının internet ağı sayesinde 100 bin kadar kişiye ulaştığını söylemektedir. Suriyeliler 30’dan fazla gazete de çıkarmaktadırlar.

Geçici koruma statüsündeki Suriyeliler, sayılarının milyonları aşmış olması sebebiyle barınma merkezlerinden, iş bulma ya da iş kurma ümidi ile ülke içinde istihdam olasılıklarının yüksek olduğu illere geçiş yapmışladır. Bunun yanında sınır ülke olması sebebi ile Türkiye’de akrabası bulunan Suriyeli sığınmacıların geçici olarak yakınlarının yanına gittiği de göz önüne alınabilir. Literatürde “İlişkiler Ağı Teorisi” ile açıklanan durumda, göç kararının alınmasında bireyin göç edeceği ülkeyle bağlantısının olmasının çok önemli bir rol oynadığıdır. Göç olgusun da önemli olan noktalardan birisi de yakın ilişkileri olan kişilerin desteği ve aynı uyruktan gelen yabancıların birbiriyle dayanışmasıdır. Bu dayanışma bir yönüyle kurumsallaştırmadır. Literatürde “Kurumsal Teori” olarak adlandırılan bu kurama göre; Öncü bir göçmenin öğrendiklerini tüm ağa aktarabildiği böylelikle göç risklerini azaltmada başarı sağladığı ve bu durumun göçün artış oranında etkisi olduğu gerçeğidir. “İlişkiler Ağı Teorisi” ve “Kurumsal Teori”nin her ikisinin sosyal medya ve göç ilişkisini, özellikle “Uluslararası Göç” kavramlarıyla çok yakın bir bağının olduğunu söylemek zor değildir ve göçün gerçekleşmesinin sosyal medya üzerinden yöneltilmesi de bu teoriler açısından izah edilir bir durum halini almaktadır. Özellikle internet üzerinden bilgi platformları ve sosyal medyada bilgi paylaşım sayfalarını kullanarak birbirleriyle iletişimde olduklarını görmek mümkündür.

Sosyal medya toplumsal gündemi belirlemekte ve toplumsal gerçekliğin kurgulanmasında oldukça önemli bir rol icra etmektedir. Stereo tiplerin oluşturulması, yeniden üretilmesi, devam ettirilmesi gibi hususlar internet üzerinde yer alan bilgi akışının kontrolünü sağlayan ‘internet bekçileri’ ve sosyal medya sayesindedir. Bu nedenle, özellikle göçmen imajlarının yaratılarak ev sahibi topluma sunulmasında “yeni medya” adı verilen internet paylaşım araçları giderek daha önemli bir yer almaktadır. Bu bağlamda sosyal medyanın her alanda olduğu gibi göç alanında da aktif olarak etkileşim, haberleşme ve bilgilendirme rollerini yerine getirdiğini söylemek mümkün olur.

Yapılan araştırmaların çoğu interneti, sosyal bağları kurmak ve korumak için kullanılan iletişim araçları sağlayıcısı olarak ele almaktadır. Ancak, bugün sosyal medyanın sunabileceği şeyler bunlardan daha fazlasını oluşturmaktadır. Artık sadece ortam değişmemiş, aynı zamanda iletişimin gerçekleştiği ağ yapısı ve erişilebilir bilginin miktarı ve türü de değişmiştir. Sosyal medyanın gelişmesi sosyal medya üzerinden göç organizasyonunu da beraberinde getirmiştir. Artık göçmenler sosyal medya üzerinden gitmeyi düşündükleri yerlerle ilgili bilgi edinmekle kalmaz aynı zamanda bazı işlemlerini de yerine getirebilmektedir. Aslına bakılırsa göç kapsamında “mekân değiştirme” ve “uyum” kavramlarının sosyal ağlar üzerinden kimlik olgusunu etkilediği söylenilebilir.

Sosyal Medyanın Kimlik Oluşumu Üzerindeki Etkileri ve Suriyeli Tipolojisi

Irk, ortak tarih, kültür, din, dil, görünüş, davranış, iletişim vb. etmenlere dayanan sembolik sınırlar sosyal farklılıkların temelini oluşturmaktadır. Bu sınırlar grup farklılıklarını vurgulamakta ve ''biz'' ve ''onlar'' kavramlarının sosyal inşasına yardım etmektedir. Bir başka deyişle, sosyal sınıflandırma süreçleri ile kişiler, birey ve grup kimliklerini oluşturmakta ve sosyal karşılaştırmalar ile ''Ben kimim'' ve ''Biz kimiz'' sorularına cevap bulmaktadır.

Bireyin sahip olduğu kimlikleri genel anlamda, verili (doğumla gelen) ve kazanılmış (eğitim sosyal ağlar vb.) kimlikler olarak ikiye ayırmak mümkün olabilmektedir. Aile, kabile, aşiret, ırk, etnik köken, toplum, ulus, cemaat, mezhep, din gibi kimlikler verili kimliklerdir. Bununla birlikte yaşanılan coğrafya odaklı kimliklerin olduğunu söylemek de mümkündür. Buradan yola çıkarak özellikle kazanılmış kimliklerin çeşitli dinamiklerden etkilenerek oluştuğunu söyleyebiliriz. Sosyal medyanın da günümüzde birçok duygu ve düşüncenin inşasında rol aldığı düşünüldüğünde özellikle yeni coğrafyaya gelen ve uyum sağlama sürecinde olan göçmenler üzerinde etkili olduğu bir gerçektir.

Aslına bakılırsa sosyal medya ile göç arasında ki ilişkinin araştırma boyutları incelendiğinde bazı durumlar dikkatleri çekmektedir. Bunlar: Sosyal medyada ve Twitter'da en çok karşılaşılan problem çarpıtılmış bilgi yani dezenformasyondur. Dezenformasyon genellikle manipülasyon ile birlikte kullanılır. Çünkü yanlış bilgi ile kafası karışan bireylerin yönlendirilmiş bilgi ile hedefe ulaştırılması sağlanır. Çoğu zaman fake hesaplar yoluyla yaygınlaştırılan; kurgulanmış fotoğraflar, videolar, özel hazırlanmış haberler, sahte belgeler, sahte web siteleri bu kapsamda yer almaktadır. Propaganda amaçlı ve yalan temelli bu faaliyetler çoğu zaman bireysel ya da toplumsal infiallere neden olmaktadır.

Sosyal medya ya da yazılı basında yer alan, göçmenlere yönelik çeşitli yanlış anlamaların üzerine gidilmesi ya da algı yönetimi çalışmalarının yapılması da toplumun algısını olumlu ya da olumsuz olarak değiştirebilmektedir. Bu algılarda hiç şüphesiz entrosentrik yaklaşımın etkisi büyüktür. Bu yaklaşıma göre insanlar kendi kültürlerine göre ötekini değerlendirir. Yakın coğrafi yapıda yer alıyor olsak da Suriyeli göçmenlerle; dilsel, davranışsal, iletişim kurma biçimi, giyim tarzı, görgü ve nezaket kuralları gibi birçok yönden yanlış anlaşılmalara neden olacak kadar farklılıklarımız bulunmaktadır. Bu bakış açısı, Suriyelilerle her karşılaşmada Türkiyeliler için; dil, din, tarih(sel anlat), yaşam tarzı, kültürel değerler vb. farklılıklar üzerinden kurgulanan hayalî sınırları ve duvarları, hem Suriyelilere hem de bu vesileyle kendilerinden farklı gördükleri Türkiyeli “öteki”lere karşı aşılmaz hale getirmektedir. Sosyal medya yoluyla bu farklılıklar bilinçli ellerin kurgularıyla daha da derinleştirilebilmektedir. Suriye Vatandaşlık Bürosu, #ÜlkemdeSuriyeliİstemiyorum gibi birçok yalan haber üreten sahte sosyal medya hesaplarında bu durumu görmek mümkündür.

Suriyeli sığınmacıları çoğu zaman hırsızlık, gasp, tecavüz, çocuk istismarı gibi yüz kızartıcı adi suçlamalarla hedef göstererek propaganda malzemesi haline getirmeye çalışan çok sayıda negatif sosyal temsil kurgulu sosyal medya hesabına rastlanmaktadır. Bu konuda açıklamalarda bulunan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü medyayı meşgul eden, doğru kabul edilen çok sayıda yanlış bilginin bulunduğu konusuna değinerek kamuoyunu aydınlatmak amacıyla zaman zaman açıklamalarda bulunmuştur.

Sosyal temsiller kişilerin yapılandırılmış görüşlerini içermekte ve bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarını etkilemektedir; bu sebeple temsiller geçici koruma statüsündeki Suriyeli göçmenler ve Türkiye halkı arasındaki ilişkileri şekillendirebilmektedir. 2016 yılında Özdemir ve Özkan’ın Türkiye’de Sosyal Medya Kullanıcılarının Suriyeli Mültecilere İlişkin Sosyal Temsilleri ile ilgili sosyal medya sözlüklerinde yaptığı çalışmaya göre; Suriyeli mültecilere ilişkin sosyal temsillerinin çoğunlukla olumsuz olduğunu ve Suriyeli mültecilerin Türkiye'de geleceğe, huzura, ekonomiye ve sosyal yapıya karşı bir tehdit olarak algılandığını göstermektedir. Suriyeli tanımı içinde; Düzeni bozan, Ne olduğu belirsiz, Sözde savaş mağduru, Dilenci, Terörist, Başıboş, Yağmacı, Garip, Tuhaf, Korkak vatan haini, Hatay’da gözü olan, Zorba, Haraç kesen gibi olumsuz nitelendirmeler kullanılmıştır.

II. Uluslararası Göç ve Güvenlik Konferansı’nda bir bildiride Youtube’daki videolarda olumsuz tutum sergileyen 616 kişinin 512’si Suriyelilere karşı (savaştan kaçma, cihattan kaçma, ideal Müslüman olamama nedenleri ve “Arap önyargısı” nedeniyle) öfke duyarken, 91’i (nüfus artışı, işsizlik, toprak kaybı, yurttaşlıkta eşit/daha fazla haklar talebi ve var olan devlet desteğinin bölüşülmesi arzusu gibi gerekçelerle) birlikte yaşamaktan korku duyduklarını doğrudan veya dolaylı olarak ifade etmekte; analize konu videolardan 13’ünde ise (Suriyelilerin hijyene değer vermedikleri, cinselliğe düşkün oldukları düşüncesiyle) iğrenme duygusunun öne çıktığı tespit edilmiştir. Aynı araştırmaya göre olumlu tutum sergileyenlerin 168’i Suriyelilerle ilgili olarak (çocuk ve kadınların mağduriyeti, kayıp ve travmalar, Müslüman kimliğine yönelik küresel saldırı algısı, hicret metaforundan Ensar/Muhacir tanımlamasına bağlı) üzüntü duymakta; 14’ü ise (istiklal marşı söyleme, yeni doğan Suriyeli çocuklara Türk isimlerinin verilmesi, Türk kültürüne entegrasyon koşullarıyla) bir arada yaşamaktan mutluluk duymaktadır. Olumsuz tutum sergileyenlerin kullandıkları imgelerin şunlar olduğu tespit edilmiştir: ‘Dilenci’, ‘savaştan kaçan/vatan haini’, ‘tembel’, ‘pis’, ‘tacizci’, ‘dolandırıcı’, ‘polise direnen’, ‘Osmanlı’yı arkadan vuran’, ‘terörist’ şeklindedir. Aynı araştırmaya göre, analize konu videolarda kullanılan olumlu imgeler ise; ‘insan’, ‘yetim’, ‘Müslüman kardeş’, ‘misafirler’, ‘yüreklere acı salan’, ‘zulümden kaçan’, ‘dönmek isteyenler’ şeklindeki bilgiler yer almıştır. Dolayısıyla, Konferansta yer verilen bu araştırma esas alınarak genel anlamda değerlendirildiğinde Türkiye’de sosyal medyada ‘Suriyeli’ imajı ve stereotipinin olumsuz yüklemelerle inşa edildiği ortaya çıkmaktadır.

Yukarıda araştırma örneğinde de görülebildiği gibi en çok kullanılan sosyal medya araçlarından olan Youtube’un verilerinden olumlu ya da olumsuz çıktıların alınabilmesi mümkündür. Burada özellikle kontrolsüz bilgi paylaşımı, teyitte muhtaç bilgilerin dolaşımı, dezenformasyon ve manipülasyon olgularına açık platformlar odak noktada tutulmalıdır. Örneğin Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün Facebook’ta ya da Twitter’da yaptığı paylaşımlarda “Aslında” ve “DoğruBilinenYanlışlar” gibi hashtaglerle buralarda yapılan olumsuz algıyı kırmaya yönelik karşı algı yönetimini görmek mümkündür. “Aslında, Suriyeliyim diyen dilencilerin çoğu Suriyeli değildir.” paylaşımı Göç İdaresi Genel Müdürlüğünce resmi Facebook sayfasında 22 Kasım 2019 tarihinde paylaşılmıştır. Buradan da anlaşılacağı gibi Suriyelilerin birçoğunun “Dilenci” sıfatı ile anılmasından duyulan ön yargının kırılma isteği vardır. Tabii ki bu türlü paylaşımlar, Suriyeli göçmenlerin kimlik yapısının halk gözünde yanlış oluşturulduğuna işaret ederek, olası dezenformasyonu engelleyici niteliktedir.

Burada Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün bazı paylaşımlarından örnekler vermekte uygun olacaktır. Örneğin; 23 Ekim 2019 tarihinde resmi Facebook sayfasında “Aslında, Suriyelilere TOKİ'den ev verilmemektedir.”, yine 16 Ekim 2019 tarihinde “Aslında, ülkemizde bulunan Suriyelilere devlet tarafından maaş bağlanmamaktadır.”, 8 Ekim 2019 tarihinde “Aslında, Türk vatandaşlarının yanı sıra Suriyeliler de aşılama hizmetinden faydalanmaktadır.”, 30 Eylül 2019 tarihinde “Aslında, Suriyeliler yol izin belgesi almadan başka bir ile seyahat edemezler.” gibi bilgilendirme çalışmaları yer almaktadır.

Görüldüğü gibi “Aslında” sözcüğü ile başlayan demeçlerin kullanılması dikkat çekmektedir. Aslında sözcüğü Türk Dil kurumunun resmî web sitesinde “Asıl olarak, esasen, esasta, haddizatında” olarak tanımlanmaktadır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün bu kelimeyi bütün paylaşımlarında kullanması manidardır.

Bu bağlamda sosyal medya üzerinde de göç ve göçmenlerle ilgili olarak birçok platformun bulunduğunu ve bu platformların toplu içinde ki göçmen kimlik algısına etkisinin izleri görülebilir. Buna rağmen çeşitli kurum ve kuruluşların yanlış bilinen doğruları düzelmeye yönelik karşı çalışmalarının olduğu da görülebilmektedir. Göçmen kimliğinin özellikle içinde yaşadığı toplumun algısı ile oluştuğu söylenebilir. Özellikle son zamanlarda bazı platformlarda da göçmenlere kötü davranıldığına ya da isteksiz sınır dışı edildiğine yönelik haberlerde yer almaktadır. Bu tür haberler göçmenlerde de “istenilmeyen kişiler” algısı oluşturmaktadır.

Sosyal medyanın göç alanında etkili bir araç olarak kullanıldığı da aşikardır. Engbersen ve Dekker’in 2012 yılında göçmenlerin sosyal medya kullanımlarına dair yapmış oldukları araştırmada bazı bulgulara ulaştığı anlaşılmaktadır. Buna göre ilk olarak araştırmaya katılanların göç edenlerle, göç etmeyen aile fertleri arasında ki bağlantıyı sıkı tuttuğu anlaşılmaktadır. İletişim bu şekilde daha ucuz ve medyaya ulaşımları daha düzenli hale gelmiş, göç eden kişi ailesinden ve arkadaşlarından kolay şekilde ayrılarak hayatlarını nasıl kazandıklarını bu şekilde tarif etmişlerdir. Diğer bir bulguda ise sosyal medyanın zayıf olan ağları güçlendirdiği ya da daha iyi bilgi sağlama açısından yeni alternatifler taşıdığı anlaşılmıştır. Bu bilgiler, iş gücü piyasası, hukuki sorumluluk ve yükümlülükler ya da göç edilecek hedef yer ile ilgili bilgileri içerebilmektedir. Sosyal medya, göçmenlerin kaynakları toplayabilecekleri, birbirine bağlı ağlar kurmalarını sağlayabilmektedir. Son olarak da sosyal medya bazı durumlarla ilgili anahtar rolü olabilecek bazı bilgileri sağlayabilmektedir.

Naghiyeva, Lala’nın “Azerbaycan`dan Türkiye’ye Göçün Sosyal Medya Üzerinden Organizasyonu” çalışmasında, sosyal medyanın göç organizasyonunda sığınmacıların psikolojik ve sosyal olarak Türkiye’ye uyum sağlamalarında, hem de göç sürecinin kolaylaşması açısından büyük kolaylıklar sağladığını belirtmiştir. Araştırmaya konu olan katılımcıların sosyal medyanın göç sonrası aşamada yaşamlarını kolaylaştırdığını söylemişler ve sosyal medyanın aynı zamanda göçün sağlanmasında en önemli aktör olduğunu vurgulamışlardır. Aynı araştırmaya göre, katılımcılar sosyal medyanın arkadaş edinme, iş yaşamına katkısıyla yaşamlarında belirli bir rahatlık sağladığını ifade etmektedir.

Sosyal medyanın göçmenler arasında ki bağını kuvvetlendirmesi, güncel gelişmeler ile ilgili olarak hızlı bilgi akışının sağlanması, sosyal medya ağlarına olan ilgiyi arttırmaktadır. Bu bağlamda zaten bilmedikleri bir toplumun içerisinde kültürleşmenin etkisi ile yeniden kimlik yapılanmasında olan göçmenlerin uyum süreçlerinin de bazı zor aşamalardan geçeceği değerlendirilebilir. Burada sosyal kabullenme aşamasında olan bir ana toplumun yanında kendisini kabullendirmeye çalışan ve güvenlik sebeplerinden dolayı travma aşamasında olan göçmen toplumundan bahsetmek uygun olabilir. İki topluluğun zamanla birbirine olan tutumları ve uyumları başarılı olabileceği gibi kutuplaşmalara da sebep olabilir.

Buradan hareketle milyonlarca kullanıcı hesabı olan sosyal medya organlarının, ötekileştirme dışlama ya da toplumsal damgalamaya yönlendirici hareketlerinin, göçmenler üzerinde kollektif çalışma, toplumsal kabul ya da varlığı kabul ettirme gibi topluluk kimlikleri kazandırabileceği değerlendirilebilir. Ayrıca sosyal sorumluluk projeleri kapsamında ya da hayırseverlik hareketi bünyesinde yapılan sosyal yardımların, göçmenlerin ortak sosyal medya platformlarında bilgi amaçlı olarak yayılması da bu tür sosyal medya araçlarının göçmenler tarafından sık takip edilmesine neden olabilmektedir. Başka bir deyişle sosyal medya haberleşmenin yanı sıra bir kesime ya da bir azınlığa mal edilen sosyal hakların ya da yükümlülüklerin takip edilmesinde en önemli araçtır.

Sonuç,

Sosyal medyanın göç ve kimlik sorunlarındaki yeri ve önemi isimli çalışmanın inceleme konusunu geçici koruma statüsünde yer alan Suriyeli göçmenler oluşturmaktadır. 2011 yılında başlayan göç dalgalarından günümüze kadar uzanan süre zarfında Suriyeli sığınmacılar konusu Türkiye’nin en önemli konularından biri haline gelmiştir. 3,5 milyon fazla sığınmacı Türkiye’nin neredeyse tüm illerine dağılmış durumdadır. Bu çalışma da Suriyeli göçmen algısı, Suriyelilerin sosyal medyada nasıl temsil edilmeye çalışıldığı ve Türk makamlarının bu tür durumlarla ilgili ne tür çalışmalar yaptığı incelenmiştir.

Günümüzde aktif olarak kullanılan sosyal medyanın, hızlı, ucuz ve çoğunluklar tarafından takip edilmesi göçmenlerin de ilgi odağını oluşturmuştur. Bu bağlamda sonradan elde edilen kimlikler kapsamında ve toplu hareket etme psikolojisi içinde sosyal medyanın önemi göçmen kimliği üzerinde büyük önem kazanmıştır. Sosyal medya hareketlerinin, göç yönetiminde ve özellikle göçmenlerin Türk halkına uyumu ve Türk halkının göçmenlere uyumu çerçevesinde ele alınarak, izlenmesi gerekmektedir. Uyum konusunda her ne kadar çalışma yapılırsa yapılsın, toplumsal algıyı besleyici uyum çalışmalarının sosyal medya platformları üzerinden makro boyutta gerçekleştirilmesi ve bu yönde politikalar oluşturulması önemlidir. Kaldı ki özellikle gettoların oluşması toplu hareketlerin oluştuğu ya da oluşacağı anlamına gelmektedir. Bu bağlamda sosyal medya akışı üzerinde ki değişimlerin, hareketlerin ve kimlik oluşumlarının göç yönetimi, göç istihbaratı ve göç psikolojisi açısından ele alınması ve akademik çalışmaların bu yönde yaygınlaştırılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Kaynakça:

Prof. Dr. Mehmet Sezai Türk’ün “Sosyal Medyanın Göç ve Kimlik Sorunlarındaki Yeri ve Önemi” isimli bildirisinden yararlanılmıştır.