Kültür, bireysel yaşamın rehberi, toplumun onu ayakta tutan iskeleti, milletin en önemli ayırt edici özelliğidir. Kültür sıvının tutucusu, toprağın bağlayıcısıdır. Kültür kerpiçteki saman gibidir ana hammaddesi toprak ve sudur ama saman olmazsa bir işe yaramaz bu birliktelik. Suyla şekillendirilmiş olan toprak çamur olur fakat binanın yapı taşı olamaz. Güneş ile buharlaşan su çamuru tekrar toprağa dönüştürür. Yani sadece toprak olur. Saman dünyanın en zayıf maddelerindendir. Saman, bitkinin kurumuş, parçalanmış halidir fakat bu birliktelikte bağlayıcıdır, birleştiricidir, tutucudur. Kerpiç halini alan bu birleşme; yüzyıllık binaların, devasa duvarların hatta binlerce yıllık Çin seddinin bile yapı taşına dönüşmüştür. Eğer kültür istenilen kıvama gelmemişse su akar gider toprak ise, erozyona uğrar üstünde ne çiçek kalır ne de verimli bir toprak.
Kültürün kıymetini bilmeyenler onu samana benzetip değersiz görürler. Peki, nedir kültürün unsurları? Toplumun değerleridir, kahramanlarıdır ve onların yaşamlarını anlatan hikâyeleri, bazen toplantılarıdır; bayramda, doğumda, cenazede, düğünde. Örfüdür, dilidir, giyimi ve mimarisidir. Kültür, istiklal marşında, andımızda soğukta olsa ayakta durmaktır. Cenazeye, düğüne küste olunsa katılmaktır. Kültür kahramanı iyice anlayıp onun değer dediği şeyin arkasından gitmek, hikâyesini dinlediğinde neyin feda edilemeyeceğini bilmektir. Evet, kültür saman gibidir elinizde tutulacağınız somut bir yapı değildir ama onu elinizden kaçırırsanız, değer vermezseniz uçar gider ve siz ilk zorlukta toprak olursunuz savrulur gidersiniz.
Kültür, insanların aralarındaki etkileşim ve iletişimin zeminidir, aynı zamanda birlikteliğin kaynağıdır da. Kültür, bir milletin kendi öz değerlerini gelecek nesillere aktarmak için gösterdiği çabadır ki, Gökalp buna Hars demiştir. Kültür, bireyin içinde var olmaya başlayan ve bireyi anlayabilmek için başvurulan davranışlar bütünüdür. Bireyi anlamak için topluma, toplumu anlamak için bireye baktığınızda kültürü görürsünüz
Kimlik ise; otantik bir varlık, öznel bir bütünlüktür. Sosyal inşa ile biçimlenir. Yani kimlik sadece bugünün dışardaki sunumu değil geçmişten bugüne gelen sürecin oluşturduğu bir resimdir. Onu şekillendiren bireysel farklılıklar olsa da inşa eden kültürdür. Kültürün kimliklerin belirlenmesinde en önemli yapı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü kimliklerimiz içinde yaşadığımız kültüre göre şekillenmektedir. Birey, kendisini çepeçevre saran kültür üzerinde yaşar ve belirli kanaatlerde bulunur. Birey, doğduğu yaşam çevresi ve oranın değerleri, sosyo-ekonomik durumu, referansları, yaşı, cinsiyeti, biçimi, eğitimi, iletişimi ile şekillenir. Kültürel kimlik, bir kökene dayanması itibariyle tarih sahibidir ancak sabit kalmayıp, tarihsel olan her şey gibi sürekli dönüşüme maruz kalmaktadır. Bireysel kimlik, kendisi ve toplumun diğer kimlikleriyle etkileşime girdiği müddetçe vardır. Kimlik, ait olduğu grubun toplumsal alışkanlıklarını, topluluğun ortak tutumlarını kısaca kültürünü özümser. Birey kimlik sürecinde başkalarının kendisi ile ilgili gelişen kanaatlerinden etkilenmekle kalmaz, aynı zamanda tüm toplumsal süreci bireysel deneyimle bütünleştirir.
Bireyin sahip olduğu kimlikleri genel anlamda verili (doğumla gelen) ve kazanılmış (sonradan inşa edilen) kimlikler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bunlardan verili yaklaşıma göre, kimlik doğuştan gelen, değişmeyen bir öze sahiptir. Bu öz, her türlü öğeden bağımsız varlığını sürdüren, kendine has özellikleri olan bir kaynaktır. Özcü yaklaşım, kimlik üzerindeki tutumuyla bütün bireyleri homojenleştirir, ortak özelliklerine vurgu yapar ve bu özelliklerin değişebileceği yönündeki yargıları reddeder, farklılaşmayı göz ardı eder. Aynı zamanda, kimlik oluşumunun toplumsal yapı ve bağlardan bağımsız, önceden var olduğunu öne sürüp, kimliğin maddeleştirilmesine vurgu yapar. İkinci anlayış ise, kazanılmış, yapısalcı/inşacı yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, kimlik durağan ve değişmez değildir. İnsanın sosyal bir varlık olduğuna vurgu yapan yapısalcılık, bireyin kimliğinin de sosyal olarak inşa edildiğini, kimliğin kültürel, tarihsel öğelerden beslenen, çevresi ve kişilerarası/gruplar arası etkileşim yoluyla, dille şekillenen, değişen, bir öze bağlı olmayan, dinamik, açık bir süreç olduğunu belirtmektedir (Evren, 2013: 7-8).
Medya toplumun eğitimi, değişimi, dönüşümünde önemli görevler üstlenmektedir. Kültür aktarımlarında da önemli bir aktördür. Yıllarca geleneksel medyanın kültür emperyalizmi, kültürel yozlaşmadaki etkileri tartışılmış ve eleştirilmiştir. Geleneksel medyanın etkileri günümüzde de yadsınamaz bir şekilde devam etmektedir. Geleneksel medya kurgulanmış ve amaçlı bilgileri ortalama bir insanın anlayacağı dilde kitleye aktarmaktadır. Medyanın gücü kitlesel etkiyle ölçülebilir. Fakat yeni medya diye adlandırılan ve dijitalleşmenin sonucu olarak ortaya çıkmış olan dijital mecralar gelenekselden farklı etkileme, değiştirme ve dönüştürme tekniklerine sahiptir. Her şeyden önce bu medya bireysel ve etkileşimlidir. Yani gelenekselden farklı olarak kitleye değil bireye odaklanmıştır. Bireyi dönüştürmede kişinin kullanım pratiklerinden edindiği bilgiyle hareket eder ve onun yalnızlığından, deneyimsizliğinden, zaaflarından, yetersizliklerinden faydalanır. Değişim, tikelden tümele doğrudur. Her birim değiştikçe büyük resimde değişime uğrar. Her birey tüm dünya ile kendi küresel evinde yalnız başına mücadele etmek zorundadır.
Bu ayki konumuzun temasını dijital kültür ve kimlik bunalımı oluşturmaktadır. Kültür yukarıda tanımlandığı gibi yaşamın şekillendirici içsel gücüdür. Kültür bireyin ve toplumun yaşam pratiklerinde; kullanılan iletişim dilinden giyime, mimariden yemeklere, zihniyetten davranışa kadar bir bütünlüğe sahip ve farklılığı temsil eder şekilde kendini göstermektedir. Kültürün değişimi öncelikle bütün bu pratiklerin sanal ortama taşınmasıyla oluşmuştur. Kültür dijital ortama, sanal mekâna ve tüm dünyaya taşınmıştır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin insan yaşamını ve geleneksel yapıyı değiştirmeye başlaması, bilgi toplumunun ortaya çıkardığı bir süreçtir. Bu süreç yeni kavramlar üretmekte ve kendi kültürünü oluşturmaktadır. Biz bu kültüre dijital kültür diyoruz. Dijital kültür, gelişen iletişim teknolojileri sayesinde, sadece sanal ortamlar için değil günlük yaşam pratiği için de tanımlanmaya çalışılmaktadır. Dijital kültür, içerisinde yaşadığımız çağın getirdiği yeniliklerin, teknolojinin günlük hayatta daha çok yer tutarak oluşturduğu yaşam tarzı ve alışkanlıkların bütünüdür. Dijital kültür, günümüzde kullandığımız teknolojinin hayatımıza yansımasından kaynaklanan değişimler silsilesidir ve bu kültür, bir süredir kullanıcısını ve yerlisini kendi sistemine uygun olarak değiştirmekte ve dönüştürmektedir.
Dijital kültürün sosyal medya ağları ile sürekli devam eden bir gelişim yaşanmaktadır. Bu durumdan en çok etkilenen gençlerdir. Bebeklik, öğrenmenin en hızlı yaşandığı dönemdir. Birçok alışkanlıklar ve kültürel normlar bu çağda öğrenilir. Aile büyükleri ise bu bebeklik dönemini rahatsız olmama adına meşgul etme araçları olan mobil teknolojilerinin kullanımına izin vererek yanlış değerlendirirler. Çocuklar kendi kültürleri ile tanışmadan dijital kültürün etkisi altına girerler. Daha çocukluk döneminde yaşanan birçok aile içi çatışmanın nedeni aslında çocuğun ailenin beklentileriyle kendinin öğrendikleri arasında kalmalarından kaynaklanmaktadır. Çocuk dijital kültüre kendi kültüründen daha yakındır. Çocukluk döneminde karşılaştığı bu durum karşısında birey etki altında kalmakta ama bunu davranışsal kalıplarına dökememektedir. Gençlik döneminde yıllarca muhatap olduğu ve değerlerinin pekiştiği dijital kültürün etkisinde kalan birey kendini yapılandırma sürecine girmiş olarak karakteristik kişilik oluşumunu belirleyen bir süreçte yer alır. Bütün kanalları açık şekilde değişim ve gelişim göstermektedir. Yetişkin bireyler çoğunlukla gündelik yaşamda hayatlarını ikame ettirecekleri kadar interneti ve sosyal ağları kullanmaktadır. Yaşlılık dönemi ise genel olarak yeniliklere açık olmayan ya da alışılması zor olan dönemdir. Çağa ayak uydurma ve değişime en çabuk entegre olma dönemi olarak gençlik dönemini kabul ettiğimizde kişinin hem kendini gerçekleştirdiği hem de çevresel etmenleri benimseyerek geleceğe aktaracağı durumları yaşamak için en uygun dönemde olduğunu söylemek mümkün olabilir (2)
Bu kültür, kimlikleri, değerleri ve davranışları tek elden üretilerek küresel bilgi teknolojilerinin yardımıyla bireylere servis etmektedir. Bireyler bu yolla geleneksel kültür aktarımlarının dışında bireysel iletişimde bulunuyormuş gibi kendisiyle iletişimde olanın ya da tamamen yapay zeka olan bir muhatabın kültürüyle etkileşime girer. Yeni medya sağladığı kolaylıklarla kullanıcılarına farklı kimliklere bürünebilme imkânı vermektedir. Verili kimliklerinin dışında çift hatta daha fazla kişilikli insanların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Dijital kimlik, ergenlik döneminde kimlik kargaşası yaşayan bireylerin bireysel kimliklerini oluştururken diğer yandan sanal âlemde oluşturdukları ikinci bir ben olması durumudur. Yapılan araştırmalar sonucunda sosyal medyayı en çok kullanan kesimin ergenler ve genç yetişkinler (gençler) olduğu bilinmektedir. “Ben kimim?” bu soruya yanıt vermeye çalışan genç birey, hem kendini tanımaya hem de kendi varlığını çevresine ispatlamaya çalışır. Genç kendi kimliğini çevresinden etkilenerek oluşturur. Bu devinim içerisinde bireylerde özellikle gençlerde kimlik bunalımı, kargaşası yaşanabilir. Yeni bir ilişki türü olarak sanal ilişkiler bireye, kimliğini istediği gibi sunma fırsatı vermektedir. İnsanlar on-line kimlikler yaratabilirler. İnsanlar bir nickname (takma ad) arkasına saklanabilirler. Birey seçici bir kurgu yapabilir ya da yalan söyleyebilir. Bailey’e göre bedenine “sanal bir deri” giydirebilir (3).
Yeni medya araçlarından kabul edilen “sosyal paylaşım siteleri” bireylere gerçek hayatlarından çok daha farklı bir sosyal ağ/ortam sağlamaktadır. Günümüzde bireyler özelde gençler sosyal ihtiyaçlarını bu yolla gidermeye başlamışlardır. Mc Luhan’ın deyimiyle dünya “Global bir köye” dönüşürken insanların yaşam tarzlarında ve sosyal alışkanlıklarında da bir değişim kaçınılmaz olarak olmuştur.
Bu benzetmeyle insanların birbirleriyle olan ilişkilerindeki yakınlığı ve haberdar olmayı nitelemektedir. Dünyanın diğer ucunda yaşanan bir olayın anında internet ve uygulamalarla servis edilmesiyle herkesin haberdar olmasını sağlanmaktadır. Bu köyde insanlar arasında ortak fikir, yaşayış tarzı ve gruplaşmalar etrafında oluşmuştur. Küresel dünya oluşmasında etkili olan araçlardan olan dijital kültür sayesinde ortak platformlarda ortak düşünce ve etkinlikler yapılabilmektedir. Çin, Almanya, Türkiye, Amerika vb. ülkeler de aynı şarkıyı dinleyen aynı tarzda giyinen aynı düşünce etrafında toplanan insanların olması durumu gibi insanların ulusal değil de ulus-üstü bir varlık alanına geçmesi ile homojen bir yapıya dönüşüp aynılaşmaları sağlanmıştır. Bu durum insanın kendi ulus kimliği yerine dünya vatandaşlığı ile küresel düzeyde bir kimliğe girmesine neden olmaktadır. Bu ortamda kimlikler sanal bir göstergeye dönüşmekte ve gerçeğin bir tezahürü (taklit) olarak yeniden ve sürekli yeniden üretilmektedir. Bu bağlarda oluşturulan arkadaşlık ilişkileri, paylaşımlar ve gösterilen (sunulan) yaşam tarzının da sanal ortamda oluşmuş göstergeler alanı, hiper-gerçek bir alan olmaya başlamıştır. Her biri ayrı alanda detaylar içeren bir konuyu kapsamaktadır. Konunun genel bütünlüğü içerisinde dijital kültür araçlarından olan sosyal medya ve sosyal medyanın gençler üzerindeki etkisi üzerinde de durulması gerekmektedir (4).
Kaynakça
(4)BAUDRİLLARD, Jean (2014), Simulakrlar ve Simülasyon, (Çeviri: Oğuz Adanır), Doğu Batı Yayınları, ANKARA.
(2)BAUMAN, Zygmunt (2015), Akışkan Modern Dünyada Kültür, (Çeviri: İhsan Çapçıoğlu), Atıf Yayınları, Ankara.
(3) BİNARK, Mutlu ve KILIÇBAY, Barış (2005), İnternet Toplum Kültür, Epos Yayınları, Ankara.
(1)EVREN, Irmak. (2013). Sosyal Medya Pratiklerinde İslami Kimlik Temsilleri, Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.