Özellikle pandemi ile birlikte hepimizin sosyal medya kullanımı doğal olarak artmıştı. Bütün platformlar için farklı eleştiriler yapılıyor ancak burada benim de çok sık kullandığım Linkedin için bir şeyler yazmanın vakti geldiğini düşünüyorum. Çünkü değişim hem olumsuz hem de korkutucu düzeyde.
Linkedin son 2 yılda yaptığı hikâye, canlı yayın ve görsel olan paylaşımları ön plana çıkarması ile zaten bir Facebook benzeri olma yolunda hızla ilerlemeye başlamıştı. Onu ayakta tutan en önemli değer önerisi "profesyonel" bir platform olmasıydı. Ancak sadece Türkiye'de değil yurtdışında da aynı şekilde bu özelliğinden hızla uzaklaştığına şahit oluyoruz. Birkaç kısa başlık altında toplamak gerekirse;
POD'ların yaygınlaşması
POD'lar kısaca Linkedin'de bir grup insanın kendi etkileşimlerini arttırmak için paylaşımın ne olduğuna bakılmaksızın o paylaşımla etkileşime girerek kendi bağlantı sayılarını ve etkileşim sayılarını arttırmak için kullandıkları yöntem. Buna ekonomide kısaca kartel deniyor. Birkaç şirket bir araya gelerek özellikle fiyatlama kararlarını kendi lehlerine çevirmek için yapıyor. POD'lara kısaca Linkedin kartelleri diyebiliriz. Bu şekilde belki de çok faydalı olabilecek birçok içerik arka plana düşebiliyor. Çünkü beğenmek için önemli olan faydalı olması değil POD'un içerisindeki biri olmanız gerekiyor. Bu, Instagram'daki #likeforlikes yani beğeniye beğeni felsefesi ile aynı. Altı boş ve dönüşüm getirmeyen sadece daha fazla takipçi kazanmaya yarayabilen bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.
Satış ve Pazarlama Mesajları
Linkedin'de birbirini ekleyen çoğu insan birbirini tanımıyor. Buraya kadar bir sorun yok. Amacımız profesyonel ağımızı genişletmek. Bu yüzden ben de kısaca profiline baktığım birini genellikle ekliyorum. Ancak eklediklerimin nerdeyse %60’ı bana mutlaka sattığı bir ürünle ilgili sadece başına ismimi yazarak gönderdiği şablon bir mesajla karşılaşıyorum. Ben kimim? Neden ekledin? Kısaca neler yaparsınız gibi sorulara cevap vermeden, tanışmadan direkt olarak yapmamı istediğim bir aksiyonun bana gönderilmesi hem zorlama oluyor hem de samimiyetsiz geliyor.
Facebook Yapısına Doğru Kayma Yaşanması
Linkedin'de bazen Facebook'ta görmediğim kadar kadın düşmanı, ırkçı ve siyasi paylaşım görmeye başladım. Bununla birlikte okuduğu bir paylaşımdan erdemli sözler paylaşarak sürekli ve sadece bunun üzerinden bağlantı ekleyenlerin sayısı az değil. Linkedin'i Instagram gibi vitrine çeviren kişi sayısı gün geçtikçe artıyor. İş yerinden çekilen selfiler, tatil fotoğrafları yemek fotoğrafları haber akışımı sürekli olarak dolduruyor. Bu yapısı ile Linkedin'in git gide Facebook'a benzediğini söyleyebiliriz.
Toksik Olumluluk
Genellikle ya başka yerden alınan ya da uydurma hikayelerle metroda, trafikte işte güçte yaşanan "ilham" verici birçok paylaşım yapılıyor. Bu paylaşımı yapan kişi olayı kendi yaşamış gibi anlatıyor. Ancak ondan 1-2 saat sonra başka bir kişi aynı paylaşımı birkaç kelimesini değiştirerek yapınca işin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Olumlu düşünmeye karşı biri asla değilim ancak toksik olumluluk bizi gerçeklerden uzaklaştırabilir ve yeni bir yetkinlik sağlamak yerine yanlış bir biliyorum imajı yaratabilir.
"Beni Rahatsız Etmeyin" rahatsızlığı
Linkedin sonuç olarak profesyonel bağlantı kurulması gereken bir platformdu. Ancak alınan onca boş mesaj ve herkesin sadece kendi ürününü veya hizmetini satmak istemesi, samimi bir şekilde bağlantı kurmak isteyen ya da bilgilenmek isteyen insanları da etkiliyor. Bir CEO, yeni mezun bir öğrencinin yardım isteğine ya cevap vermiyor ya da ters bir şekilde cevap vererek motivasyonunu kırabiliyor. Bu şekilde Linkedin'in bütün var oluş felsefesine aykırı bir durum ortaya çıkmış oluyor.
Son olarak çok sevdiğim bir söz ile anlattığımın özetini geçmek istiyorum:
"Eğer herkes satıyorsa kim satın alacak?"