Antik çağ filozoflarından Aristo’ya göre demokrasinin ilk ilkesi özgürlüktür. Özgürlük, herhangi bir kısıtlamaya, şarta, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma; her türlü dış etkiden bağımsız bir şekilde kişinin kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar verebilmesidir. Özgürlük, sınırsız değildir. Özgürlük, başkalarının haklarına saygılı olduğumuz sürece var olur.
Özgürlük denince ilk akla gelen kavramlardan bir tanesi ifade özgürlüğü ile onun aracı olan medyadır. Medya yeni iletişim teknolojileriyle birlikte sürekli gelişmekte ve değişime uğramaktadır. Geleneksel medya ve özgürlükler konusu tartışmaların odağından henüz çıkmamışken epey bir zamandır özgürlüklerin, hukuk kurallarının tartışıldığı bir kavram olarak yeni medya ve yeni medya temelli sosyal medya gündemi işgal etmektedir. Literatürde birçok yazar sosyal medyayı tüm dünyada yurttaşlar arasındaki demokrasi ve özgürlük talebinin yayılmasında ve artmasında güçlü bir iletişim aracı olarak tarif ederler. Hatta sosyal medyanın az gelişmiş veya gelişmemiş ülkelerde yaşayan yurttaşlar bu yeni medya sayesinde gelişmiş ülkelerdeki refah ve demokrasi seviyesini öğrenme, dünyayla bütünleşme imkânı bulabildiğini yazmakta ve bu ağların yurttaş ve politikacı arasındaki iletişiminde çift taraflı olmasına destek olarak şeffaflık, özgürlük ve demokrasi taleplerinin yükselmesine sebep olduğunu iddia etmektedirler. Hiç şüphe yok ki, sosyal ağlar temsili demokrasiden, katılımcı demokrasiye geçişte önemli role sahiptir ve her geçen gün yeni yollar açmaktadır (Çildan, Ertemiz, Tumuçin, Küçük, Albayrak 2012; 8). Sosyal medyanın katılımcı demokrasi bağlamında toplumsal ve siyasal katkıları dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, ülkemizde de son yıllarda çok etkili olmaktadır. Siyasi partiler ve politikacılar, yurttaşlarla sosyal medya aracılığıyla oluşturduğu ağ, sosyal medyanın katılımcı demokrasiye katkısı olarak nitelendirilebilir.
Son yirmi yılda iletişim teknolojisindeki gelişmeler, insanların birbiriyle iletişimini kolaylaştırmış, internet temelli sosyal medya araçları ise, bireylerin özel alanını kamuya taşımasına da yol açmıştır. İletişim teknolojileri ve sosyal medya araçları ile kişilere ait özel alana müdahale imkânının her geçen gün artmakta olduğu, ayrıca bu olumsuz durumun bireylerin mahremiyet alanlarının sınırlarının daralması karşısında umursamaz, rahat bir tavır takındıklarından da ileri gelmektedir. Sosyal medya, özgürlüklerin, eşitliğin ortaya çıktığı yer olmaktan çıkarak adeta eksikliklerin kuralsızca giderilmeye çalışıldığı sanal sosyal bir mekâna dönüşmüştür.
Dijital teknolojilerin baş döndürücü bir hızla gelişimi, ekonomik ve sosyal hayatın yanında güvenlik tanım ve kavramlarını da etkileyerek geleceğe dönük güvenlik bakış açılarını kökten değiştirmiştir. Toplumların hayatına yön verebilme potansiyeli bulunan verinin dijital ortama taşınmasıyla, siber tehdit ve saldırıların doğası da değişmiştir. Geçmişte daha sade yöntemler, basit amaçlar ve belirli yetkinlikte kişiler tarafından gerçekleştirilen siber saldırılar artık devletler düzeyinde, otomatize edilmiş, daha sık, karmaşık, yıkıcı, tespiti zor ve hedef odaklı olmaya başlamıştır. Son dönemde yaşanan hadiseler, ülkenin sınırlarını korumak kadar ülkenin verisinin ve dijital altyapılarının korunmasının önemini bize göstermiştir (Koç, 2020:4).
Gelişen bilgi ve iletişim teknolojileri ile her şeyi değişime uğratırken, yerini koruyan ve önemi her geçen gün artan bir kavram vardır. İletişim sürecinin başarısında olmazsa olmaz olan güven kavramı sözlüklerde; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat etmek olarak tanımlanırken, güvenilirlik ise; “ölçebildiğimiz” ve "öngörebildiğimiz” karşılaştırmaya dayalı inanılırlık diye kavramın açıklaması yapılmaktadır. Geleneksel ticari paradigmanın sorunsalı olan güvenlik ve güvenilirlik, yeni medyanın bilinmezlikleri, belirsizlikleri, hukuki ve etik sorunları içinde çok daha büyük bir problem olarak karşımızda durmaktadır. (Türk, 2020: 54).
Dijital ortamda güvenlik, en az gerçek hayatta fiziksel güvenlik kadar önemli hale gelmeye başlamıştır. Çünkü siber güvenlik açıklıkları ve dijital ortamda yapılan saldırıların ve istismarların her geçen gün artması ülkelerin teknolojik sistemlerini, bireylerin dijital cihazlarını ve dolayısıyla yapılan tüm faaliyetleri etkileyecek sonuçlar doğurabilmektedir. Bir dijital vatandaş, internette kişisel bilgi güvenliğine önem göstermeli ve internet ortamında gezindiği sayfaların güvenilirliğine dikkat etmelidir. Ayrıca, dijital vatandaşın bilgisayar ve internet ortamında çeşitli kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla sağlanan filtreleme programları, güvenli internet paketleri ve anti-virüs programları içeren internet koruma paketlerine kendi güvenliği açısından sahip olması elzemdir. Aksi takdirde internet hem içerik hem temas hem de ticari risk boyutlarıyla bir dijital vatandaş üstünde güvenlik açısından ciddi risk unsurları oluşturabilmektedir (Ahmet vd. 2013: 157-158).
Fakat işin bir başka tarafı da güvenlik yoluyla özgürlüklerin kısıtlanması ya da sınırlandırılması durumudur. Gelişmiş kapitalist toplumlara egemen olan güvenlik konseptiyle varılmaya çalışılan nihai hedef; terör, hastalık, salgın, şiddet gibi anormalliklerden tamamen temizlenmiş ya da denetim altına alındıkları bir dünyadır. Hedefin bu denli ütopik olması, kullanılan araçların amaçlarına dair ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. İnsanların korkularından yola çıkılarak oluşturulan güvenlik anlayışı ve gelişen bilgi teknolojileri, bireysel bedenleri veri hâline getirmekte ve bireylerin varlıkları istatistiksel verilere indirgenmektedir. Varlıklarımızın meşruiyeti ve özgürlüğü, verilerimize hükmedenlerin bize verdiği değer kadardır. Veri tabanlı teknikler dijital vatandaş hâline gelen bireyin tüm yaşamına dokunmakta ve süreç rastlantılara göre değil, hükmedenlerin rasyonelliğine göre şekillenmektedir. Bu durum özgürlük sınırlarını mantıklı gerekçelerle her geçen gün daraltmakta hatta sanal bir ortam sınırında yaşamaya mahkûm etme yoluna doğru götürmektedir (Türk, 2020).
Ülkemizde, 2016 yılında “6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” yürürlüğe girmiştir. Kanunun amacı; kişisel verilerin işlenmesinde, başta özel hayatın gizliliği olmak üzere, kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenlemektir. Ayrıca, bilgi sistemlerinde karşılaşılan güvenlik risklerinin azaltılması, etkisiz kılınması ve özellikle gizliliği, bütünlüğü veya erişilebilirliği bozulduğunda milli güvenliği tehdit edebilecek veya kamu düzeninin bozulmasına yol açabilecek kritik türdeki verilerin güvenliğinin sağlanması amacıyla, kamu kurumları ve kritik altyapı hizmeti veren işletmelerce uyulması gereken Bilgi ve İletişim Güvenliği tedbirlerini içeren, 06.07.2019 tarih ve 30823 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2019/12 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi yasal düzenleme boyutunda ülke çapında bilgi güvenliği seviyesini artırmaya yönelik önemli bir adım olmuştur (Koç, 2020:4). Her geçen gün iletişim teknolojilerinin gelişmesi hukuki düzenlemelerin geride kalmasına ve kötü amaçlı insanların niyetlerini uygulamaya koymasına sebebiyet vermektedir. Yapılan düzenlemeler bireysel ve ülke güvenliği için son derece önemlidir. Tüm ülkeler bu tür yasal düzenlemelere ihtiyaç duyar ve duymalıdır. Yapılan düzenlemeler açık, sade, anlaşılır olmalı ve muğlaklığa yer verilmemelidir. Güvenilir bilgiye ulaşma ve güvenlik konusu ile özgürlük sınırı çok incedir. Sınırların aşılması diğer alanın zarar görmesine sebebiyet vermektedir.
Sonuç olarak, demokratik ve yeni bir kamusal alan olarak tanımlanan sosyal medyanın toplumun her kesiminden bireyleri sanal bir ortamda buluşturduğu ve iletişim düzenin baştan sona dönüştürdüğü bir gerçek olarak ortadadır. Buna karşın, sosyal medya demokrasi gereği kamusal alanın özelliklerini sansürsüzlük ve özgürlük anlamında taşımasa da bireylerin fikir paylaşımı, tartışma ve müzakerede bulunduğu bir alandır. Bireyler, kendilerini ifade etme hakkını “sosyal medya” isimli bu sanal mecrada dilediğince değil, belirli sınırlar ve sorumluluklar içerisinde yapmalıdır. Çevrimiçi güvenlik; dijital vatandaşlığın temel konusu olan bilinçli, sorumlu kullanım için de olmazsa olmazı oluşturur. Özgürlük ancak güvenilir ve güvenlikli olduğunda gelişmeye devam eder.
Kaynakça
Ahmet Çubukcu, Şahin Bayzan, Middle Eastern & African Journal of Educational Research, Issue 5, Year 2013 https://www.guvenliweb.org.tr/dosya/WRQDG.pdf adresinden alınmıştır.
Koç, T.A. (2020), :Türkiye Cumhuriyeti Cumhur Başkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, Bilgi ve İletişim Güvenliği Rehberi, https://cbddo.gov.tr/SharedFolderServer/Genel/File/bg_rehber.pdf,
Türk, Mehmet Sezai (2020); Verisel Bedenler/ Hoşçakal Özgürlük (Panoptikondan kalan özgürlük alanı), ICT Media, Ankara.